Haberin İngilizcesi için tıklayın
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın (SETA) uluslararası basında çalışan gazetecileri hedef gösterdiği raporu hakkında Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nden suç duyurusunda bulundu.
İstanbul Nöbetçi Cumhuriyet Başsavcılığı’na verilen dilekçede, “raporda imzası bulunan İsmail Çağlar, Kevser Hülya Akdemir ve Seca Toker hakkında soruşturma başlatılarak soruşturma neticesinde kamu davası açılması” istendi.
Dilekçede, sorumluların, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 135. maddesinde düzenlenen “kişisel verilerin kaydedilmesi” ile TCK’nın 216. maddesindeki “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlarından soruşturulması talep edildi.
Suç duyurusu öncesinde adliye önünde yapılan açıklamada konuşan TGS Başkanı Gökhan Durmuş, “Rapor denilen metinde, Türkiye'de yayın hayatını sürdüren birçok medya kuruluşu 'terör yanlısı'; buralarda yapılan haberlerin paylaşılması da bir suç olarak gösterilmiştir” dedi.
Basın ve ifade özgürlüğü tehdidi
Şikayet dilekçesinde, raporun gazetecileri marjinalize ettiği, hedef haline getirdiği; gazetecilerin düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamındaki paylaşımlarını radikallik olarak sunduğu ifade edildi:
“Bu durum bir grup basın çalışanının ciddi bir tehdit altında bulunduğunu, ileride daha ciddi ve yakın tehditlere maruz kalabileceklerinin öncülüdür.
TIKLAYIN - "Akademik Çalışma Değil, Fişleme Belgesi"
“Şüpheliler tarafından hangi amaca hizmet ettiği açıklanmayan ve rapor olarak adlandırılan bu belge, Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü üzerinde ciddi tehdit yaratmaktadır.”
Barış Yarkadaş: Olası bir operasyona zemin hazırlıyor
Adliye önündeki açıklama sonrasında rapora ilişkin bianet’e konuşan CHP 26. Dönem İstanbul Milletvekili, gazeteci Barış Yarkadaş, raporun gözdağı ve olası bir operasyona zemin oluşturma amaçlarını taşıdığını söyledi:
"İktidar destekli SETA vakfının bilimsel çalışma adı altında sunduğu rapor yeni bir andıç örneğidir. Bu basit bir rapor değil. Belli ki SETA adlı kuruluş gazetecileri izliyor, gözlüyor, onlarla ilgili rapor tutuyor ve bu raporu da artık açıklayabilecek cüreti kendinde buluyor.
TIKLAYIN - SETA’dan “Uzantı” Raporuna Gazetecilerden "Andıç" Tepkisi
"Raporun arkasında yatan iki şey var: birincisi uluslararası ajanslarda çalışan arkadaşlarımıza gözdağı verme amacı; ikincisi olası bir operasyonun zemin oluşturmak ve kendi kamuoyunu ikna etmek için bilimsel rapor adı altında bir çalışma faaliyeti ortaya koymak.
"İktidarın gazeteciliği hala suç gördüğünün işareti"
"Bu raporun özü, gazeteciliğin hala iktidar tarafından suç olarak görüldüğünün işaretidir. İktidar kendisini eleştiren, her türlü gazetecilik faaliyetini suç olarak değerlendiriyor ve bunu da artık kamuoyuna deklare ediyor.
"Eğer SETA doğru bir şey yapmak istiyorsa bu raporu imha etsin, toplumdan özür dilesin, bir daha bu tür andıç ve fişleme çalışmaları yapmayacağını deklare etsin. Onun dışındaki hiçbir açıklamasının anlamı yok.”
Zafer Arapkirli: Baskıcı rejimlerin tipik bir uygulaması
Raporda ismi geçen gazetecilerden Zafer Arapkirli de açıklamaya katılan isimler arasındaydı. bianet’e konuşan Arapkirli, 40 yılı aşkın süredir gazetecilik yaptığını belirterek “Alışkın olduğumuz şeyler; prim vermeyeceğiz, mücadele edeceğiz” dedi:
"Sözümona bir düşünce kuruluşu imza atmış buna ama mesela benimle ilgili açtıkları paragrafta daha önce çalıştığım kurumlar sıralanıyor ki hepsi son derece saygın kurumlar, ve diyor ki, suçmuş gibi, 'sosyal medyada hükümet aleyhine paylaşımlarda bulunuyor'. Bu dolaylı olarak 'biz sizin hükümeti eleştirmenizi istemiyoruz, aktif olarak sosyal medyada yer almanızı istemiyoruz, muhalefet yapmanızı istemiyoruz' demek. Peki, sen kimsin?
“Baskıcı rejimler, gerçek ve onurlu gazetecileri üzerine başkalarını gönderip kurşunlatıp, sopalı eşkıyalarla dövdürüp, çalıştıkları kurumlardan kovup, çalıştıkları kurumları kapatmaya çalışıp ya da bu şekilde tek tek gazetecileri itibarsızlaştırmaya çalışıp medya aracılığıyla kamuoyuna bir hedef göstermeye çalışırlar. Bu da baskıcı rejimlerin tipik bir uygulaması...”
SETA raporu ne diyordu?İsmail Çağlar, Kevser Hülya Akdemir ve Seca Toker imzalı 196 sayfalık “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı raporda, BBC Türkçe, DW Türkçe, Amerika’nın Sesi, Sputnik Türkiye, Euronews Türkçe, Independent Türkiye ve CRI Türk (Çin Uluslararası Radyosu) çalışanlarının tamamının özgeçmişleri, sosyal medya etkileşimleri ve daha önce çalıştıkları kurumlar listelendi. Dış basını inceleme iddiasıyla hazırlanan raporda, adı geçen kurumlar “algı çalışması yürütmekle” suçlandı. Raporda, gazetecilerin Twitter hesaplarından retweet yaptıkları paylaşımlara da yer verilirken BirGün, T24, bianet, Evrensel, Cumhuriyet, Diken, DW Türkçe ve Sınır Tanımayan Gazeteciler “hükümet karşıtı söylemleriyle ön plana çıkan mecraların haberlerine yer veren kuruluşlar” şeklinde nitelendirildi. Raporun son bölümünde ise medya kuruluşlarına “haber diline siyasi kimliğin yansımaması için” çalışanların denetlenmesi önerisi yapıldı. Yanı sıra “yayın yapan yabancı medya kuruluşlarının güvenilirliği ve tarafsızlığı” açısından medya kuruluşlarını denetleyen kurul oluşturulması istendi. SETA hakkındaSETA, kendi internet sitesinde yaptıklarını şöyle anlatıyor: “SETA, siyaset, dış politika, ekonomi, toplum ve medya, hukuk ve insan hakları, güvenlik, strateji, eğitim ve sosyal politikalar, Avrupa araştırmaları ve enerji direktörlükleri bünyesinde bilgi üretmeyi ve üretilen bilimsel bilgiyi sorun çözücü formüller halinde sunmayı hedefler. Bu bağlamda SETA; Ankara, İstanbul, Washington D.C., Berlin ve Kahire’deki ofislerinde faaliyetlerine devam etmektedir." |
Andıç nedir?
Türk Dil Kurumu (TDK) “andıç” kelimesini “uyarı veya hatırlatmak için yazılan not, muhtıra” olarak tanımlıyor.
“Andıç” kelimesi Türkiye’de ilk kez 1998’de tartışma konusu oldu. O dönem yakalanan PKK yöneticilerinden Şemdin Sakık'ın soruşturma zaptına, yalan ifadeler eklenerek basına sızdırılmıştı. Bu ifadeler, 25 Nisan 1998’de Hürriyet ve Sabah gazetelerinde iki gün boyunca yayımlandı.
Sakık'a ait olduğu söylenen itirafların yayımlanmasıyla itiraflarda adı geçen gazeteciler işlerinden çıkarıldı ve Akın Birdal suikaste uğradı.
Daha sonradan çıkartıldığı mahkemede Sakık, böyle bir ifade vermediğini açıkladı. Ekim 2000’de gazeteci Nazlı Ilıcak, bütün bunların Genelkurmay istihbaratında hazırlanan bir psikolojik savaş taktiğinin gereği olduğunu gösteren bir belgeyi gazetecilere ulaştırdı ve belgenin yayımlanmasından on gün sonra Genelkurmay, "andıç" adı verilen belgenin varlığını kabul etti. (TP)