Onulmaz acılara yol açan zorla kaybetmeler insanlığa karşı suçtur.
Geçen hafta İsviçre’nin Cenevre kentinde I. Zorla Kaybetme Dünya Kongresi gerçekleştirildi. 15-16 Ocak’ta düzenlenen Kongre, Zorla Kaybetmeler Komitesi İnisiyatifi, Birleşmiş Milletler (BM) Zorla Kaybetme Komitesi (CED), BM Zorla veya İstemsiz Kayıplar Çalışma Grubu (WGEID) ve BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR) tarafından ortaklaşa organize edildi.
Zorla Kaybetmeler Komitesi İnisiyatifi, zorla kaybetme pratiğinin çoklu ihlallere yol açması ile uyumlu olarak Dünya Kongresi’nin de çoklu aktörlerle düzenlenmesini hedefledi. Bu çerçevede, Mayıs ve Haziran 2024’te beş kıtadan sivil toplum örgütleri ve aileler, diğer paydaşlarla çevrimiçi istişare toplantıları düzenledi.
Kayıp aileleri, BM uzmanları, devletler, ulusal ve bölgesel insan hakları kurumları ve uluslararası insan hakları örgütlerinin temsilcilerinden oluşan katılımcılar, iki gün boyunca ağır bir hak ihlali olan zorla kaybetmeler konusunda daha fazla ses çıkarmanın yollarını ele aldı.
Yüzden fazla ülkeden Cenevre’ye gelen yüzlerce katılımcı, zorla kaybetmelerin bireyler, aileler ve toplumlar üzerindeki etkilerine dair deneyimlerini paylaşarak, çözü yolları ve yöntemleri hakkında görüş alışverişinde bulundu. Türkiye’den de İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Cumartesi Anneleri/İnsanları’ndan Sebla Arcan ve Besna Tosun, bu alanda çalışan Hafıza Merkezi’nden Özlem Zıngıl ile Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan (TİHV) Mümtaz Murat Kök etkinliğe katıldı.
Ele alınan konular
Zorla kaybetmelerin hâlâ sürmesinin temel faktörlerinin başında cezasızlık politikası geliyor. Ailelerin başvuruları, tanıklıkları ve delillere rağmen soruşturmalar ya hiç açılmıyor ya da sürecin sonunda failler ve sorumlular beraat ederek aklanıyor. Bu sebeple, Dünya Kongresi’nin ilk oturumunda, katılımcılar insan hakları savunucularını, aktivistleri, gazetecileri ve avukatları hedef alan, korku yaymayı amaçlayan zorla kaybetmelerin faillerinin ve azmettiricilerinin hesap vermesini sağlamanın yollarını ele aldı. Esasen, cezasızlık politikası sadece zorla kaybetmelerin değil diğer hak ihlallerinin devam etmesinde de etkili. Dolayısıyla, cezasızlık politikasının önüne geçmek tüm toplumu sindirmeyi amaçlayan zorla kaybetmelerin de önüne geçmeye katkı sunar.
Dünya Kongresi’nde ele alınan bir diğer konu da mağdurların, ailelerin ve bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerinin BM’nin ilgili insan hakları mekanizmalarıyla iletişimin ve ilişkisinin güçlendirilmesi oldu. Uluslararası Af Örgütü, zorla kaybedilen kişinin maruz kalabileceği ihlalleri, gayri insani koşullarda tutulma ve işkence görme riski, adil yargılanma hakkının, aile hakkının ve öldürülmesi durumunda yaşam hakkının ihlal edilmesi olarak özetliyor. BM’nin tüm alanlarda çalışma yürüten komiteleri ve uzmanları bulunduğu için Kongre, etkili iletişim konusuna özel bir önem verdi.
Zorla kaybetme küresel bir problem
Dr. Hülya Dinçer’in Kayıpları Görünür Kılmak: Birleşmiş Milletler Zorla Kaybedilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Sözleşme başlıklı çalışmasında ifade ettiği gibi, II. Dünya Savaşı’nda karşımıza çıkan bu ağır ihlal, sonraki dönemlerde Latin Amerika ülkelerinde ve dünyanın diğer bölgelerinde, bilhassa çatışmalı ortamlarda sıkça yaşandı.
WGEID’in son iki yıllık dönemde ziyaret gerçekleştirdiği veya ziyaret talep ettiği ülkelerden ülkeler, zorla kaybetmelerin coğrafi yaygınlığına dair fikir verebilir. WGEID’in 2023-2024 yıllarında iletişimde bulunduğu ülkeler arasında Libya, Honduras, Kıbrıs, Brezilya, Angola, Endonezya, Filipinler, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Urugay, Cezayir, Litvanya, Tayland, ABD, Suudi Arabistan, Nikaragua yer alıyor. Ayrıca, Çalışma Grubu’nun bu dönemde iletişim kurduğu ülkeler dışında, zorla kaybetme vakalarının yaşandığı ülkeler arasında Arjantin, Türkiye, Zimbabwe, Sri Lanka, Suriye de yer alıyor.
Tüm devletler sözleşmeyi onaylamalı
Kongre’nin önemli oturumlarından birisi de BM Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşmesi’nin tüm devletler tarafından onaylanmasını sağlayacak yol ve yöntemleri konuşmak oldu.
2010’da yürürlüğe giren Sözleşme’nin ilk maddesinde, hiç kimsenin zorla kaybetmeye maruz bırakılamayacağı açık bir biçimde ifade ediliyor. Ayrıca, Sözleşme, devletlerin zorla kaybetmelerin gerçekleşmesini ve bu ihlallerin etkili bir biçimde soruşturulmamasını gerekçelendirmek için kullandığı fiili savaş durumu veya siyasal istikrarsızlık gibi gerekçeleri reddediyor.
30 Aralık 2024’te Polonya, Sözleşme’yi onaylayan 77. devlet oldu. Polonya’dan önce, 30 Ağustos 2024’te -tam da Uluslararası Zorla Kaybedilme Mağdurları Günü’nde- Bangladeş, Sözleşme’yi onaylayan 76. devlet oldu. Kongre’de diğer devletlerin de Sözleşme’yi imzalaması için etkili stratejiler ele alındı.
I. Zorla Kaybetme Dünya Kongresi’nde ayrıca mağdurların güçlendirilmesi, cezasızlığa karşı kullanılabilecek araçlar ve sanatın adaleti sağlamadaki rolü üzerine de oturumlar düzenlendi.
Kongre’den çıkan bazı somut kararlar
İki gün süren oturumların ardından Kongre’de, Sözleşme’nin tanıtımının daha fazla yapılması, sivil toplum örgütlerinin BM ile ilişkisini güçlendirmeye yönelik kapasitelerinin güçlendirilmesi, zorla kaybetmelere karşı küresel bir gençlik ağının oluşturulması, bu alanda mücadele eden ve çalışma yürüten kadınlarla daha düzenli toplantılar gerçekleştirilmesi yönünde kararlar alındı.
Mücadelenin öncüsü aileler ve kadınlar
Arjantin’de Plaza de Mayo Anneleri, 1977’den bu yana her Perşembe günü saat 15.30’da başkent Buenos Aires’in şehir merkezinde toplanıyor. Üzerlerinde, aradıkları yakınlarının isimlerinin yazılı olduğu beyaz eşarplar giyen anneler, dikta döneminde zorla kaybedilen yakınlarının akıbetini soruyor. Benzer şekilde, 27 Mayıs 1995’ten bu yana her Cumartesi Galatasaray Meydanı’nda toplanan Cumartesi Anneleri de bir ellerinde karanfil, diğer ellerinde yakınlarının fotoğraflarıyla hakikat ve adalet mücadelesi yürütüyor.
Kayıplar mücadelesi dünyanın her yerinde zorluklarla dolu. Yakınlarını arayanların da zorla kaybetmeye maruz kalması, işkence ve kötü muameleye uğraması, gözaltına alınması ve yargılanması çok yaygın. Bilhassa Türkiye’de son yıllarda zorluklar daha da arttı. Cumartesi Anneleri, yasaklamalar karşısında her hafta gözaltına alınarak Galatasaray Meydanı’nı yeniden kazandı. Türkiye’deki zorlu mücadele deneyimlerinin son örneği, kayıp yakını Besna Tosun hakkında verilen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kararı. Gökçer Tahincioğlu’nun Türkiye’ye yakışır bir “insan hakları” kurumu: Jest ve mimik kaç kelepçe eder? başlıklı yazısı, bu kararın ne kadar zorlama alındığını gözler önüne seriyor.
Bir mücadele aracı olarak bellek
Zorla kaybetmenin hedefi sadece fiziksel varlık ile sınırlı kalmıyor. Maalesef, zorla kaybedilen kişiyi mümkünse tamamen unutturmaya, bu mümkün değilse de silik bir hatıraya dönüştürmeye çalışıyor. Kayıplar mücadelesi tam da bu sebeple güçlü bir bellek bir hareketidir. Düzenlenen eylem ve etkinliklerde, aileler ve bu alanda çalışan insan hakları savunucuları, belleğin gücüyle faillere ve azmettiricilere sesleniyor ve unutturma çabalarının önüne geçiyor.
Onulmaz acıların tek merhemi, yan yana durmak ve mücadeleye devam etmek.
(Oİ/VC)