İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Uluslararası Hrant Dink Vakfı'nın ortaklaşa düzenlediği "Ayrımcı Dil ve Medyanın Rolü" konulu panelde eleştirel söylem çalışmalarıyla tanınan Prof. Teun A. Van Dijk ile medya ve etnik çeşitlilik konuları üzerine araştırmaları bulunan sosyal analiz profesörü Charles Husband nefret söylemini tartıştı.
Panelin moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Arus Yumul, nefret söylemi ve nefret suçu arasındaki çizginin ne kadar ince olduğunu, Rakel Dink'in "karanlık konu" olarak tanımladığı Hrant Dink' in ölümünü örnek göstererek açıkladı.
Husband: "biz" ile "onlar" arasında antipati
"Nefret Söyleminin Çeşitli Kökenleri" başlıklı konuşmasında, Prof. Charles Husband, nefret söyleminin ve nefret suçunun anlaşılabilmesi için tarihe bakılmasının gerekliliğini ve aynı zamanda disiplinlerarası bir yolun izlenerek nefret suçunun sadece sosyolojik boyutlarıyla değil, aynı zamanda psikolojik ve siyasal boyutlarıyla incelenmesinin de gerekliliğinin üzerinde durdu. Nefret söyleminin sosyal hiyerarşinin bir sonucu olarak ortaya çıktığını vurgulayan Husband konuşmasına şöyle devam etti: "Nefret söyleminin temel sebeplerinden biri; "biz" ve "onlar" arasında bir kategori olarak antipatinin tarihsel inşasıdır. Gruplar ve bireyler arasındaki ayrımcılık meşru hale getiriliyor. Makul olmayan, çeşitli bahanelerle makul gösterilmeye çalışılıyor. Böylece nefret söylemi bu ortam içerisinde yaygınlaşıyor."
Nefret söyleminde medyanın önemli bir yere sahip olduğunu dile getiren Husband, medyanın gündemi belirleyen ve konsensusu oluşturan bir araç görevi gördüğünü vurguladı. "Basında haberin hangi sayfaya konulduğu, medyada ne sıklıkla yer verildiği çok önemli. Gündemin belirlenmesi medyanın güçlerinden bir tanesi. Tüm konularda medya bir konsensus yaratabiliyor. Böylece kişilerin neyi nasıl düşüneceği medya tarafından belirlenebiliyor."
Husband konuşmasında, "Nefret söylemi hangi koşullar altında üretiliyor?" "Nefret söylemi nasıl azaltılabilir?", "Önyargılar neden bu kadar yaygın?" gibi sorulara cevap aradı ve nefret söyleminin yapıbozuma tabi tutulmasının gerektiğini, böylece nefretin ve ötekileştirmenin olmadığı bir dünyanın mümkün olabileceğini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
Rakel Dink' in "Benim eşim nefret söyleminin kurbanı oldu. Ya sev ya terk et, dediler. Başbakan da aynı lafı kullandı. Bu konuda yargı nasıl işlemeli?" sorusunu Husband, "Akademik olarak eşinizi kaybetmenizi hafifleticek hiçbir şey söyleyemem. Sizin de anlattığınız gibi bu topluca işlenmiş bir cinayet" şeklinde cevapladı.
Van Dijk: Siyasetçileri utandırmalıyız
Pompeu Fabra Üniversitesi'nden dilbilimci Teun A. Van Dijk ise, ana akım medyanın nefret söylemini yaydığını belirterek, nefret söylemini oluşturan ideolojilerin doğuştan kazanılmadığını, aksine sosyal çevre ve kamusal söylem vasıtasıyla sonradan öğrenildiğini vurguladı.
Günlük hayatta kullanılan bütün kelimelerin hem metaforik hem de gerçek anlamda bir tür şiddet ve nefret barındırdığına dikkat çeken Van Dijk, nefret sorununun kaynağının kamusal söylem olduğunu ve nefret söyleminin ancak eğitimle çözülebileceğini dile getirdi. Van Dijk, "Tek çözüm eğitim. Gazetecilere haberlerin ne gibi olumsuz tepkilere yol açacağını öğretmek gerekir. Siyasetçileri eğitemiyoruz. En azından vatandaşları eğitelim. Hepimiz eleştirel söylem analizcisi olmalıyız ve siyasetçileri utandırmalıyız." diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Panel katılımcıların konuşmacılara sordukları sorularla sona erdi.(BÇ/HK)