Gazeteci,
Bildiğin gibi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Bilmiyordum, bir meslektaşın yazdı, Anayasa Mahkemesi üyelerinin dokuzu da öyleymiş, ikisi ise lisansta başka bir formasyon almış.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu O, dokuz Yargıç'ın henüz gerekçesi açıklanmayan kararı üzerine yazıp çizdiklerinden sonra, bu yazıyı yazmak istedim.
Önce şu şakamı kabul et:
Basın Yayın Okulu'nda aldığın “Hukuka Giriş” dersinin sana niye zor geldiğini, -ister O dokuz Yargıç'ın verdiği kararın yanında ol, istersen de tam karşısında, fark etmiyor,; her iki halde de- artık anlıyorum.
Evrensel Hukuk
Es geçebileceğin birinci haberim şu; bana göre hâlâ hukuk, son kertede “sınıf ilişkilerinden bağımsız düşünülemeyecek” bir toplumsal ilişkidir, ancak, bu ilişki, siyasal ve ekonomik ilişkilerin sıradan bir tezahürü değildir, tersine kurucu bir içerik de taşıyabilir.
Bu yüzden, benim gibi Marksistler, “evrensel hukuk” denildiğinde, son kertede diyeceğimizi deriz ama onu basit bir üstyapısal görüngü ya da araç olarak görmek yerine, bir mücadele zemini olarak tarif etmeyi daha uygun buluruz.
İnsanlık da el yordamıyla böyle yapmıştır zaten, “doğal hukuk” dediğin aslında Tanrıdan ve bir siyasi-toplumsal iktidar ilişkisi haline dönüşmüş Kiliseden özgürleşme mücadelesiydi, oradan mutlak krallıklar çıktı, anayasacılık dediğin mutlak krallıklardan özgürleşme mücadelesiydi, oradan burjuva cumhuriyetleri çıktı; hepsi sınıflar mücadelesinin çeşitli düzeylerine tekabül eder ama bilirsin ki, burjuva cumhuriyeti son kertede mutlak krallıktan daha özgürlükçü bir siyasal-toplumsal tarih çerçevesine yerleşir.
Şimdi “evrensel hukuk”tan da ya normatif bir eşitlik-özgürlük dizgesini anlayacaksın ve biçimsel olanı bu süzgeçten geçirerek hem benim hem de senin meslektaşın sayılacak Marx gibi, sonuçta hukukla ilgili haberinde, insanın kurtuluşunu onun özgürleşmesine bağlayan bir evrensel çağrının taşıyıcısı olacaksın ya da hukuka giriş dersinden aklında kalan bir kaç nosyonla “evrensel hukuk” tariflerine girişip, dokuz Yargıç'ın kararını “evrensel hukuk”a aykırı bularak AKP tek parti iktidarının açtığı muhaberenin tarafı olacaksın.
Anayasa Mahkemesi
İkinci haberim şu; hukuka giriş kitaplarında vardı ama sanırım kaçırmışsın. Ben hatırlatayım, Yüce Divan olarak yaptığı yargılama dışında Anayasa Mahkemesi teknik anlamda bir mahkeme değildir. Bir siyasi organdır.
Bak bunu anlaman “güç” olabilir; bir iki siyaset bilimi giriş kitabından öğrenebilirdin ama postmodernizm denen heyula akademiyi içten kemirdi kemireli onları da okutmadıklarından kabul ediyorum, bu senin hatan değil.
Neden böyledir peki? Anayasa'nın ilgili maddesinde “Yargılansınlar!” diye manşet atmaktan çekinmediğin yargı erkine egemenliği kullanma yetkisi verilmiştir.
Evet, egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir ama “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.”
Gerçi, Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından sonra, egemenlikle ilgili cehaletini çabuk giderip, sorunun “yetkili organ” sorunu olduğunu öğrenmiş görünüyorsun ama karar “siyasi”dir diye yazmaktan da geri durmuyorsun.
Anayasa Mahkemesinin her kararı siyasidir. Çünkü Anayasa Mahkemesi, yargının başka unsurları ve kurumları bunu yapmasın diye, yargının başka unsurları ve kurumları (diğer yargıçlar ve mahkemeler) "egemenliği kullanan organlardan biri de benim" deyip, yasama yetkisini kullanan TBMM'ye “sen ne yaptın, böyle yasa mı olur?” deyip kargaşa iyice yayılmasın diye, parlamenter demokrasilerin geliştirebildiği siyasi bir “ara kurum”dur.
Anayasa Yargısı, “anayasa güvenliği” yargısıdır ve yurttaşın temel hak ve özgürlüklerinin savunulması bakımından parlamenter demokrasilerin en önemli güvencelerinden biridir.
Tıpkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi...Hiç hoşuna gitmeyecek ama o da siyasi bir mahkemedir. O kadar siyasidir ki, devletler eliyle kurulur, üyelerini devletler seçer.
Yetki Aşımı Sorunu
Eğer ikinci haberimi anladıysan, sana üçüncü ve son kötü haberimi vereyim: Siyasi bir organ olan Anayasa Mahkemesinin olması gerektiği gibi siyasi olan kararının yetki aşımı içerdiğini ileri sürmenin, “anayasal güvenlik” gibi bir kavram hakkında fikir sahibi olduğunda mümkün olamayacağını üzülerek göreceksin.
“Velev ki yetki aşımı var” bu durumda da, bu yetki aşımının hukuka aykırılığının ileri sürülemeyeceğini “maalesef” teşhis edeceksin.
Sana hiç “hukuki” görünmeyecek ama anlatayım:
Anayasanın 4. Maddesi, “IV. Değiştirilemeyecek hükümler” başlığını taşır ve “Madde 4. – Anayasanın 1'nci maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2'nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3'ncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” biçimindedir.
Örneğin, Anayasanın 4. Maddesinden sonra gelmek üzere, herhangi bir maddesine “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin dini İslâmdır” diye yazıldı.
Şekle uygun olarak kabul edildi. Hatta, referanduma gitti ve kabul edildi.
Ne olur? “Öyle şey mi olurmuş? Bu bir fantezi...” diye köşe yazısı olur ama hukuki tartışma olmaz; hepsi hukuk nosyonu almış O dokuz Yargıç'la köşenden eğlenmeden önce dersini çalışmalısın!..
Hukuki tartışma tam olarak tıpkısıyla aynı böyle olur, hukukçunun "bu olursa" diye düşünmesi öncelikle gereklidir.
Çünkü AKP ve MHP Anayasa değişikliği buna eşdeğerdir. Eşdeğerdir zira, aynı Mahkeme bir kez türbanla ilgili düzenlemeyi “rejimin niteliklerine aykırı” bularak iptal etmiştir ve bir kez de yorumlu ret kararı vermiştir.
Bunlar da AİHM denetiminden geçmiştir.
Bu durumda mahkeme elbette gerekçesinde açıkça “türbanla ilgili olduğu yazılan” Anayasa değişikliklerini; 4. Madde “teklif edilemez” diyen şekli bir madde olduğundan mevcut değişiklikleri “teklif edilemez” bulup, “sadece şeklen denetler” diyen 148. Maddeye uygun olarak gene şekli inceleme ile iptal etmiştir.
Yetki aşımı yoktur, mahkeme yurttaşın temel ve hak özgürlüklerini yetkisi kapsamında muhafaza etmiştir.
Esas sorun
Bu bir haber değil, sadece öneri:
Birinci haberimi ajansına geçeceksen ekle diye naçizane bir öneri, Türkiye'de esas sorun, bir “Yargıçlar Devleti”, bir “Darbe” falan değildir.
Türkiye'de esas sorun, AKP'nin tesis edilen tek parti iktidarıdır.
Sanma ki ben, Anayasa Mahkemesi kararına vesile olan güçleri -CHP'yi- ya da malumun ilamı diyenleri savunuyorum.
Kesinlikle yapmaya çalıştığım bu değil; birincisi, “evrensel hukuk”tan söz ederken onun “tarihsel kurtuluşu özgürleşme siyasetine bağlayan” bir normatif toplam olduğunu unutmaman gerektiğini hatırlatmak; ikincisi, benim görüşlerimden bağımsız olarak, kararın yanında ya da karşısında duracaksan, temel gazetecilik ilkelerine, özellikle yargıçları hedef göstererek, hakaretler ederek çiğnediğin gazetecilik ilkelerine işaret etmek.
Sorunu benim gibi görmeyebilirsin, ama gazetecilik etiğine uygun haberler yapmalısın. “Yargılansınlar” haber değildir, niyettir. Ancak “Yasak kızım!” mis gibi haberdir, olur, hatta şıktır; evet içerik aynen budur, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre “Üniversitelere türbanla girilemez.” Hüküm budur, ne eksiği ne de fazlası...
Bunu yaptığında, AKP tek parti iktidarına karşı, O dokuz Yargıç'ın darbe falan yapmadığını, yargılama yaptığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına uygun olarak, neyse o kadar var olan (kesinlikle eksik bulup eleştirdiğimiz Anayasal temel hak ve özgürlükleri güvence altına aldığını) kolaylıkla görürsün.
Görürsün çünkü anlarsın ki, AKP tek parti iktidarı, “asli kurucu iktidar” olarak işlev görmek istemektedir.
Asli kurucu iktidar ne yapar? Yeni bir anayasal sistem kurar. Bu anayasal sistemin daha özgürlükçü olacağını umabilirsin.
Bunu umduğun için AKP'yi destekleyici yorumlar yapabilirsin, ama “miş gibi” yaptırmadılar diye Yargıçlara hakaret edemezsin. Yargıçlar kararlarını senin umutlarına göre vermez.
Son Haber
Umabilirsin ama, tarih bahsinde hukuktan çok daha iyi olduğuna göre, bunun “olanak” olamayacağını bilirsin.
Demokratik fail yok ise, demokratik bir kurucu irade de olmaz. Aklından Avrupa Birliğinin geçtiğini, sivil anayasa yapmayı özlediğini falan bilmiyor değilim.
Ama maalesef son haberim şu; AKP demokratik bir fail olmadığı gibi, örneğin, Taraf Gazetesi de değildir.
31 Mart'ta Abdülhamit'i tahta geçirmek isteyen hareketi bastıran kuvvetler için tarihsel bir intikam duygusuyla yaptığı manşeti unutma mesela.
Deniz Gezmiş'in şahsında Türkiye devrimci ve sosyalist hareketine karşı takındığı iğrenç tutumu da unutmamalısın.
Bu tutumun aynısının Vakit adlı gazetede -Kanlı Pazar kışkırtıcısı eski Bugün Gazetesi yazarlarınca- yapıldığını, Samanyolu TV'de ve Kanal 7'de, Kahramanmaraş'ı Kanrevanmaraş'a çevirenlerin aklandığını da belki görmektesindir.
Ahmet Necdet Sezer sağlık durumu nedeniyle devrimcileri affetti diye hakkında Vakit, Zaman ve Yeni Şafak adlı gazete kağıdına basılı matbaa çıktılarında yazılanları da şahsen ben unutmadım.
Sonuçta gazeteci olan sensin; en azından, AKP'nin O dokuz Yargıç'ın dokuzda birinden bin kez daha az demokrat olduğunu bir Marksistin yüksek sesle söylediğini ajansına geçersin.
Sonra da eklemek sana kalmış, “Bu Marksistin İttihatçı olduğu sanılıyor...” Ya ne olacaktı? Abdülhamitçi mi?
Saygılarımla... (MBM/EZÖ)
* Mustafa Bayram MISIR, Avukat.