“Eski” gazeteciler hem medyanın kalbinin Cağaloğlu’na attığı dönemlerden bahseder. Nasıl gazeteciler olarak birlikte sosyalleştiklerinden, Gazeteciler Lokali’ndeki buluşmalarından, öğlenleri simit yiyip sokakla temas ettiklerinden, nasıl herkesin herkesi tanıdığından bahsederler. Bu anılarını da artık plazalara taşınmış medya gruplarını eleştirerek yaparlar. “Plaza gazeteciliği” derler, “aynalı camlı binalarda halkla temasları yok” diye ters ters söylenirler.
Artık o plazalardaki gazetecilerin de havuza toplanıp azaldığı şu günlerde başka türlü bir gazetecilik Sanayi Mahallesi’nde kendine yol açıyor.
Metro’nun Sanayi Mahallesi durağından çıkınca önce outletleri, sonra atölye ve esnaf lokantalarını geçerek Medyascope.tv’ye ulaşıyorsunuz.
İnsan boyunda tabelası olmadığından hemen fark etmek zor. Bir esnafa sorduğumda “Medyakop’u mu arıyorsunuz” diyor ve yüksekte ufak tabelalı bir atölyeyi gösteriyor.
Sokakta esnafın baktığı 4 iri kıyım şahane köpeği saymazsanız, ne güvenlik barikatı, ne güvenlikçi ne de kart basmalı turnike var. Biri kapıyı açıp yayın olduğunu ve sessiz olmak gerektiğini söylüyor. Medyascope.tv’nin işte bir fotoğraf atölyesinde kurulduğu stüdyosuna böyle giriliyor.
Medyascope.tv bu sene Sınır Tanımayan Gazeteciler’in (RSF) Basın Özgürlüğü Ödülü’ne, geçtiğimiz yıl da IPI’ın Free Media Pioneer Ödülü’ne layık görülmüştü. Nedeni karatmaların, gazete ve televizyonların kapatılmasının yaşandığı bir dönemde yeni medyanın imkanlarını akıllıca kullanarak gazetecilik yapmaya devam etmeleri, bunun için yeni yöntemler geliştirmeleri.
Bu sebeple Medyascope.tv’nin kurucusu ve Genel Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır ile Persicope yayınıyla başlayan ve bugün artık kurulu düzenli bir yayın kuruluşu haline gelen Medyascope.tv’nin hikayesini konuştuk.
Her şey Periscope'la başladı
Medyascope.tv nasıl ortaya çıktı?
HaberTürk’te çalıştığım dönemde imkanım çok olsa da bana gazetede de televizyonda da çok az yer tanıyorlardı. Ben de gazetenin imkanlarını kullanarak 7 Haziran seçimleri öncesinde Anadolu’da seçim mitinglerini takip ederek Persicope’tan analiz yaptım, MHP, CHP ve HDP’li adaylarla röportajlar yaptım. AKP’li adayların buna ihtiyacı yoktu pek. Yayınlarım çok ilgi gördü. Daha sonra ise gazetedeki odamda konuk almaya başladım. O sırada Semih Sakallı diye genç arkadaşım, ki kendisi de burada bizle çalışıyor, bana gönüllü olarak teknik destek sağlıyordu. Ama kitaplarla kamerayı tutturarak, iptidai şartlarda çalışıyorduk. Işık ve ses çok sorun oluyordu.
Sonra Manuel Çıtak bizi buraya çağırdı. Babasından kalan bu yeri fotoğraf stüdyosuna dönüştürmüştü. Bu arada daha önceden tanımadığım IT sektöründen iki arkadaş, Nurdan ile Denet bana katkıda bulunmak istediklerini söylediler. Ve Medyascope.tv projesi gerçekleşti.
Sonra beni 2016 Ocak ayında Habertürk’ten attılar. O zaman ben de burada tam zamanlı çalışmaya başladım. Sonra 7 ortaklı bir şirket kurduk. Şirketi kurduktan sonra fonlar bulduk, o fonlarla altyapı oluşturduk. Önceleri telefonlarla yayın yapıyorduk, fonlarla kameralar aldık, reji oluşturduk ve profesyonelleştik. Ocak’tan önce de gönüllü gençler geliyor çalışıyordu, daha sonra çalışanlara da para vermeye başladık ve kadromuzu oluşturduk. Hala gönüllü arkadaşlar geliyor. Bizlere katkıda bulunuyorlar.
"Asıl önemli olan yurttaş destekli gazetecilik"
Sahra Atilla (Stajyer) Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Bölümü’nde öğrenciyim. İlk gazetecilik deneyimim, daha önce hep ajanslar da çalışmıştım. 5 aydır staj yapıyorum. Bir ay diye geldim ama girince sevdim, daha rahat daha açık bir ortam. Ajanslara göre daha faydalı geliyor bana. Fırat Fıstık (İçerik masası) 2 yıldır burada çalışıyorum. Öncesinde Cumhuriyet’te ve Yurt’ta çalıştım. Bianet’te staj yaptım. Ruşen Çakır’a mail atmıştım, “hemen başlayabilirsin” diye cevapladı. Geldiğimde 6 kişilik bir ekipti. Tablet koyup çekiyor, Mark 3 ile de kayıt yapıyorduk. YouTube kanalı yoktu, sadece Periscop’ta yayın yapıyorduk. Burada haber konusunda çok kolektif bir karar mekanizması var. Ruşen Çakır genel yayın yönetmeni ama her şeyi tartışıp beraber karar veriyoruz. |
Gönüllülükle başlayıp profesyonelleştiğiniz bir süreçten bahsediyorsunuz. İnsanlar gönüllü olarak katkı sunmaya iten neydi?
Yurttaş gazeteciliği kavramı var ama çok denetimsiz kullanılıyor. Herkes bir şey üretebilir ama bunun gazetecilik filtresinden geçmesi gerekir. Bence yurttaş destekli gazetecilik daha önemli.
Bizim ilk dönemlerde amatörlük çok olduğu için birçok sıkıntı gözüküyordu, bu dönemde insanlar biz yol gösterdi sorun çözdü. ABD’de yaşayan üst düzey bilgisayar mühendisi arkadaşımız yaz tatilinde eşiyle birlikte reji masamızı getirdi ve kurdu, ses mühendisi başka bir arkadaşımız gelip tüm ses sistemine baktı.
Bu durum Batı’da da gelişmeye başladı. Gazete satın alan bir insan “ben üstüme düşeni yaptım, gazeteye para verdim” diyor ama internette böyle bir şey yok. Bir yandan “yaz aslanım” diye bize gaz veriyorlar ama bunu ben nasıl yapacağım? Bu bilince sahip olanlar “Ben nasıl yardımcı olabilirim” diye bakıyor.
Sayfanızda Patreon’dan maddi destek bölümü de var. Buralardan katkı geliyor mu?
Çok az destek geliyor. Bu işi ABD’de yapsaydım sadece izleyici katkılarıyla sürdürebilirdim ama Türkiye’de bunu engelleyen çok neden var. Öncelikle kredi kartı olayına kullanıcılar güvenmiyor. Diğer taraftan “Bunların başına yarın öbür gün bir şey gelirse benim ödeme yaptığım anlaşılırsa” diye kestiremiyor. Ama az da olsa katkı oluyor. Bu da yalnız olmadığımızı gösteriyor.
Aynı durum sponsorluklar için de geçerli. Havuzda olmadığımız için sponsor alamıyoruz. Siyasi iktidar artık böyle yürüyor.
"Türkiye'nin habere ve yoruma ihtiyacı var"
Aytuğ Özçolak (Reji) 7 aydır buradayım benim için sadece tek bir işi yapmak değil. Herkes her şeyi yapmaya çalışıyor. Teknik konularda da herkes her şeyi anlıyor ve özgürüz. |
Peki habere katkı sunan, haberi satın alan bir kullanıcı alışkanlığı gelişir mi?
Biz yeni teknolojiyle geleneksel gazeteciliği birleştiriyor ve haber kanalı yapıyoruz. Bunun bugünün tarzı olduğunu düşünüyorum. Ama internet bugün Türkiye’de çok hızlı değil ve pahalı ama bu hep böyle kalmayacak, internet hızlanıp ucuzladığında ya da bedava internete ulaşma imkanları çoğaldığı ortamda çok kolay olacak.
7/24 yayın yapma zorunda hissetmiyoruz kendimizi. Bu da bize özgürlük veriyor. Aslında bu izleyiciye de özgürlük ve seçme hakkı veriyor.
Ele aldığımız konularda reyting kaygımız yok. O nedenle az insanın izlediği ama birbirinden farklı insanın merak ettiği yayınlar oluyor, farklı farklı insanlara ulaşabiliyoruz. Çünkü o insanlar normal mecrada bunları göremiyorlar. Burada bisiklet yarışı da feminist perspektifli bir program da yayınlanabiliyor.
Medyascope.tv’nin Türkiye’deki gazeteciliği nasıl etkiledi? Yaptığınız işin sonuçları ne oldu?
Türkiye’de medyanın çoğu çöp. Siyasal değil fonksiyonel anlamda böyle olduğunu söylüyorum. Gazetelerin çoğu okunmuyor. Ya sırf çıkmış olmak için, ya da başka amaçlarla çıkıyorlar. Gazetelerin hepsi birbirinin aynı, bir yenilik yok. Gün boyu internetten haberleri okuyoruz. Bu gazete ertesi gün görmediğimiz hangi haberi verecek, hangi açıyı sunacak? Bunun için yaratıcılık ve habere büyük yatırımın olması lazım ama ikisi de yok. Haber bültenlerinde haberden kaçan bir yaklaşım var. Böyle bir ortamda bizim önümüz çok açık.
Haziran seçimi öncesinde Selahattin Demirtaş her yerdeydi ama Kasım seçiminde tüm kanallar ambargo uyguladı. Biz burada Demirtaş’la 90 dakika yayın yaptık. Bülent Arınç’ı ben arayıp davet etmiştim. Bir süre sonra kendi arayı “davet geçerli mi” dedi. Geldiğinde yayında kurduğu ilk cümle “Artık ben başka yere çıkamıyorum” oldu.
Bence Türkiye’nin habere ve yoruma ihtiyacı var. Hem AKP, hem Saadet hem MHP seçmeninin de. Bugün hem MHP’ye hem de İYİ Parti’ye gönül vermiş insanlar bu iki partinin arasındaki farkın ne olduğunu merak ediyor. Ama bugün bu iki partiden temsilcileri bir programda göremeyiz, onların kabul etmemesini geçtim, ikisini aynı programa çıkarmayı düşünen kalmadı. Habere de yoruma da siyasi bir perspektifle bakan bir medya ortamı var. Gerçekten gazetecilik anlamında bir sorun yaşıyoruz. Bir dönem muhalif olma iddiasındaki yayın organlarının fuatavni gibi şeylere itibar ediyor olmalarının sebebi de buydu. Ama gazeteciliğin Türkiye’de tekrar inşa edilebilmesi lazım.
"Gençlerde çok büyük potansiyel var"
Gökçe Çiçek Kösedağı (Sunucu) Ben Medyascope.tv’yi ilk kurulduğundan beri takip ediyordum. Geleneksel medyada evrensel bir gazetecilik anlayışıyla çalışamayacağımı düşünüyordum. Bu yüzden internet tabanlı habercilik yapmak hem de geleneksel medyadan farklı bir mecra olduğunu düşündüğüm için burada çalışıyorum . Yaklaşık 1,5 yıldır çalışıyorum. İlk 5 -6 ayda stajyerdim, şimdi kadrodayım. Güne Bakış Ana Haber Bülteni’ni Burak Tatari ile birlikte sunuyoruz. Çok hızlı kısa zamanda çok şey öğrendiğim bir yer oldu. Haber üretim süreci, ana habere hazırlanma sürecimiz, bunların her biri benim açımdan deneyim açısından inanılmaz şeyler kattı. Gazetecilik mezunları hem gazetecilik yapmayı ister ama ekran önünde olma fırsatu herkesin karşısına çıkmaz. |
Gazeteciliğin geleceği açısından umutlu musunuz?
Normal şartlarda bırakıp gitmek lazımdı. Çok vahim durumdayız. Ama biz burada 2 yılı aşkın sürede her şeye rağmen bir şey yapılabileceğini gösterdik. Bunu başkaları da yapıyor. Herkes kendi alanında yapıyor.
Her şeyden önce gazetecilik denen mesleği sevmek gerekiyor. “Limon sat onurlu yaşa” diye bir laf var ya, limon satmadan da onurlu gazetecilik yapabilmemiz gerekiyor. Biz çok arkadaşımızı davet ettik ama birçok kişi “ne olacak, ne çıkacak” diye gelmedi. Ama başka yerlerde başka şeyler yapamadılar ve işlevsiz hale geldiler. Ancak gençlerde çok büyük potansiyel görüyorum.
Stüdyonuz Sanayi Mahallesi’nde. Alışılmışın dışında bir durum bu. Bunun bir etkisi oluyor mu?
Burada çok mutluyuz. Buraya çok konuk geliyor, gelenler de Türkiye ortalamasının üstünde isimler. Ne ulaştırma servisimiz var ne başka bir şey. Kendileri geliyorlar. Biz onlara en fazla konum yolluyoruz.
Ben çok çalıştım kurumsal yerlerde. Orada araç yolluyorsun falan ama bu durum bir mesafe koyuyor. Ama bu gazeteci ile haber kaynağı arasındaki mesafe değil, samimiyetsizlik doğurabilen bir mesafe. Ama buraya gelen insanlar buraya bir değer atfediyor, samimi bir ortama geldiğini biliyor ve yayınlar da daha içten oluyor. Burada yayınlar hep dost çerçevede oldu, hiçbir gerilim yaşamadık. İnsanları birbirine kırdırma perspektifinden, polemiklerden uzak duruyoruz. Yayınlarımızı belli bir seviyede tutuyoruz, uzmanlığa ve görüşü olana önem veriyoruz. Bu nedenle de insanlar rahatlıkla geliyor. (EA)