Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) Demokratikleşme Programı'nın, "Medya Raporları Serisi"nin ikincisinde, Türkiye'deki medya sektörünü etkileyen yasal düzenlemeler hem patronlar hem de çalışanlar açısından anlatılıyor. Raporda ayrıca, sektördeki çalışma ilişkileri ile reklam gelirleri de inceleniyor.
TESEV'in "Medya ve Demokrasi" başlıklı çalışma alanı çerçevesinde hazırlanan iki rapor, 25 Haziran'da İstanbul'da düzenlenen "Geçiş Döneminde Medya: Basın-Demokrasi İlişkisi ve Medyanın Ekonomi-Politiği" başlıklı bir konferansla tanıtılmıştı.
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi Dr. Ceren Sözeri ise Dr. Zeynep Güney'in hazırladığı ve TESEV Yayınları'ndan çıkan "Türkiye'de Medyanın Ekonomi Politiği: Sektör Analizi" adlı çalışmanın, "Türkiye Medya Sektöründe Çalışma İlişkileri" bölümünde, gazeteciliğin bugününün oluşmasında önemli yer tutan yasal düzenlemeler de yer alıyor. Bu kısım özetle şöyle:
* Türkiye'de gazeteciler hakkındaki ilk yasal düzenleme, 1938'deki 5311 Sayılı Basın Birliği Kanunu'ydu. Bu kanun, 1952'de yürürlüğe giren 5953 Sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun'un temelini oluşturdu. 1952'de yürürlüğe giren 5953 Sayılı Kanun'la da gazetecilere sendika kurma, sigortalı olma, yazılı iş sözleşmesi, haftalık tatil ve izin gibi haklar tanındı.
"Gazeteci patron karşısında savunmasız"
* Bu sayede, 10 Temmuz 1952'de İstanbul Gazeteciler Sendikası kuruldu. 1960 darbesinin ardından Milli Birlik Komitesi önce Basın İlan Kurumu'nu kurdu ardından da 5953 sayılı kanuna "212" olarak bilinen gazeteciler lehine yeni düzenlemeler ekledi. Bu değişikliklere patronlardan tepki geldi. Patronlar üç gün gazete çıkarmadı, gazeteciler de sendikanın desteğiyle bu üç gün "Basın" adlı bir gazete çıkardılar.
* Bu kanun hala medyadaki çalışma ilişkilerini düzenliyor görünse de yasanın uğradığı değişiklikler ve gazetecilerin bu kanuna tabi çalıştırılmaması birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Gazetecilerin örgütlenmesi önündeki engeller de çalışanları, medya şirketleri karşısında güçsüz ve savunmasız bırakıyor.
Sendikasızlaştırma darbeyle başladı
* 1963'te Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak yeniden yapılanan sendika, toplu sözleşme ve grev hakkının kullanımında 1970'li yıllarda etkili oldu. Darbenin ardından 1983'te yürürlüğe giren İşkolu Tüzüğü'yle birlikte matbaa çalışanlarıyla fikir işçileri sendikaları ayrıldı. Bu kanunla, basında sendikasızlaştırma da başlamış oldu.
* Sendikasızlaştırmanın diğer sebepleri de patronların bu yöndeki tutumu, bu tutuma karşı çıkılması için etkili bir örgütlenme olmaması, sendikalıların işten çıkarılması ve hatta başka medya kuruluşunda çalışmasının engellenmesi sayılabilir.
* Kayıt dışı çalışmanın yanı sıra Türkiye'de medya sektöründe istihdama ilişkin güvenilir bir kaynak bulmak mümkün değil. 5953 Sayılı Kanun kapsamında çalışan gazeteciler belli bir süre çalışmanın sonunda Sarı Basın Kartı sahibi olabiliyor. Ancak, işveren genellikle gazeteciyi bu kanuna göre çalıştırmadığından, Basın Kartı sahibi gazeteci sayısı çok düşük.
Dörtte biri 1000 TL'nin altında maaşla çalışıyor
* Kadınlar ile erkekler arasındaki Basın Kartı sahipliği oranının erkekler lehine farklılığı da çarpıcı nitelikte. Gazetede yönetim kadrolarında çalışanlarının yüzde 90'a varan kısmı erkek.
* Medya çalışanlarının yüzde 79'unun kıdem yılı beş yıldan az. Aynı işyerinde 6-10 yıl çalışanların oranı yüzde 13 iken, 11 yıldan fazla çalışanların oranı sadece yüzde sekiz. Bu oranlar medyada insanların sürekli iş değiştirdiklerini gösteriyor.
* Türkiye'de medya çalışanları ortalama aylık 1250 lira maaş alıyor. Ankete cevap verenlerin içinde en yüksek ücret 35 bin TL'yken, gazetecilerin yüzde 25'i 1000 TL'nin altında bir ücretle çalışıyor.
* Sık sık iş değiştirerek, dengesiz ücret politikalarıyla çalışan gazetecilerin çalışma ve yaşam koşullarını etkileyen bir diğer önemli faktör, çalışabilecekleri şirketlerin çoğunluğunun İstanbul'da faaliyet gösteriyor olması. (AS)