“Son yaşadığım saldırı bir siyasetçinin tweet'ini alıntılamamla başladı.
“Mültecilere yönelik oldukça saldırgan bir tutumu olan siyasetçi Caddebostan'dan bir fotoğraf paylaştı ve ben de paylaştığı görüntünün çekildiği yere beş dakikalık mesafede oturduğumu, hedef gösterdiği kişilerin denize girmesinden rahatsız olmadığımı ifade ettim. ‘Sizin gibi ırkçılardan ise çok çok rahatsızım’ dedim.
“İlk anlarda tepki kısıtlıydı, fakat daha sonra hakaretler almaya başladım.
“Daha sonrasında ise organize olduğunu düşündüğüm bambaşka bir saldırı başladı…”
Mültecilerle dayanışma paylaşımları yaptığı için sosyal medyadaki bazı kesimlerin hedefinde olan gazeteci Neşe İdil, cinsiyetçi saldırıları ve tehditleri bu sözlerle anlatıyor.
Gazeteciliğe 2013’te Milliyet stajıyla başlayan İdil, daha sonra Radikal ve Hürriyet Daily News'ta çalıştı. Şimdilerde Duvar English'te çalışan İdil, sosyal medyadaki hakaretleri ve cinsiyetçi saldırıları yargıya taşımaya hazırlanıyor.
“Akla sığmayan bir öfke var”
“Twitter'da linç edilmek ne yazık ki hepimizin karşılaştığı bir durum haline geldi” diyerek söze başlayan İdil, özellikle insan hakları savunucularının saldırıların hedefinde olduğuna dikkat çekiyor:
“Hepimiz bir noktada görüşlerimiz nedeniyle olmadık suçlamalara, hakaretlere ve tehditlere maruz kalıyoruz. Son günlerde de bu mülteci haklarını savunanların başına geliyor. İnsan haklarını savunduğunuz noktada akla hayale sığmayan bir öfkenin hedefi haline geliyorsunuz.”
"Mültecilerle dayanışanlar hedefte"
Son olarak bir siyasetçiye sosyal medyada yanıt verdiği için saldırıların hedefinde olan İdil, bu saldırıların münferit olmadığına işaret ediyor:
“Son yaşadığım saldırı - artık buna linç diyemiyorum - siyasetçinin bir tweet'ini alıntılamamla başladı. Mültecilere yönelik oldukça saldırgan bir tutumu olan siyasetçi, Caddebostan'dan bir fotoğraf paylaştı ve ben de paylaştığı görüntünün çekildiği yere beş dakikalık mesafede oturduğumu, hedef gösterdiği kişilerin denize girmesinden rahatsız olmadığımı ifade ettim. 'Sizin gibi ırkçılardan ise çok çok rahatsızım' dedim.
“İlk anlarda tepki kısıtlıydı, fakat daha sonra hakaretler almaya başladım. Yaşadığımı "olağan" linçlerden biri sandım ve görmezden gelmeyi denedim.
"Tepki gösterenlerin bir kısmının profil fotoğraflarında "Ülkemde mülteci istemiyorum" yazıyordu, bir kısmında ise "Öfkeli genç Türk" diye bir hashtag vardı. Başlangıçta okuduğum yanıtlar "Mültecileri o kadar seviyorsan al evine besle" ya da "foncu gazeteci" şeklindeydi ve çok üzülerek söylüyorum ki bunlar, yazılan diğer tweet'lerin yanında oldukça hafif kalıyor.
“Daha sonrasında ise organize olduğunu düşündüğüm bambaşka bir saldırı başladı. Afganlar tarafından "tenhada kıstırılmamı" ve tecavüze uğramamı isteyenler, beni görünce yüzüme tüküreceğini ve döveceğini söyleyenler, ölmemi dileyenler, oldukça ağır cinsiyetçi küfürler edenler, asit kuyuları ve beyaz torosları hatırlatanlar ve daha neler neler. Twitter bildirimlerim susmamaya başladı ve ne olduğumu şaşırdım.
“Kadın olmam elbette saldırganların işine gelen bir durumdu. Edilen küfürlerden ve başıma gelmesi dilenen türlü türlü cinsel saldırılardan bu çok net anlaşılıyor.
"Karşılarındaki kişi kadın olunca cesaret buluyorlar ve bariyerlerini tamamen kaldırıyorlar. Bugünlerde Twitter'da mülteci haklarını savunan tüm kadınlar az çok bu hakaretlere maruz kalıyor. “
“Güvende hissetmiyorum”
Saldırılara ilişkin yasal süreç başlatacağını söyleyen İdil, saldırılar nedeniyle hem psikolojik hem de fizyolojik sorunlar yaşadığını söylüyor:
“İçime işledi ve fiziksel olarak hastalandım. Binlerce hakaret okudum ve bir noktada başım dönmeye, midem bulanmaya başladı. Uyuyamadım. Üç gün boyunca kendimde değildim ve "yeter" diye çığlık atmak istedim.
“Twitter'ı kullanırken bir ekran karşısındayız ve bireyin tepkilerini görmüyoruz. Sosyal medyayı biliyoruz, hakeza anonimitenin sınırları nasıl yok ettiğini de. Ancak ben bir bireyim, bir kadınım ve yazılan her şeyi ama her şeyi hissettim. "Ben bir insanım ve bu çok fazla" demek istedim ama bunu yazsam altına "Geber" yazacak bir güruhla karşı karşıya olduğum için yazamadım.
“Şöyle bir an yaşadım mesela. Evdeydim ve yemek sipariş ettim. "Acaba kapıya gelen bu hakaretleri ya da tehditleri savuranlardan biri mi" diye düşündüm.
"Maruz kaldığım cinnet hali nedeniyle kendimi çok savunmasız hissettim. Güvenli alanım olan evimde bile endişe hissetmeme neden olmaları beni çok sarstı.”
“Bunları söyledikten sonra şunu vurgulamak istiyorum; Tüm saldırılara, yıldırmaya ve tedirgin etmeye yönelik hareketlere karşın inandıklarımı, doğru bildiklerimi söylemekten vazgeçmeyeceğim. Güvenli alanımda huzursuz hissetmem, aldığım tehditler ve hakaretler konuşmama engel değil.”
“Beni en çok erkek meslektaşlarımın tepkisi yaraladı”
İdil, Erkek gazetecilerin bu tarz saldırıları anlamadığını ve empati kuramadığını söylüyor:
“Susmayacağım. Hele de şu dönemde konuşabilecekken sessiz kalanların suçunun büyük olduğuna inanıyorum. Son saldırıda siyasetçiye 'ırkçı' demeseydin bunlar başına gelmezdi’, ‘Tepki vereceklerini görseydin’ gibi mesajlar atanlar oldu ve bunları yazanların hepsi erkekti. Erkek olmalarının ötesinde aralarında meslektaşlarım vardı.
“Bu mesajları aldığımda aklıma ilk gelen cinsel saldırılarda bir ‘bahane’ olarak kullanılan ‘Sen de kısa etek giymeseydin’ oldu.
“Üstelik sadece benim de değil, fikirlerini aldığım kadın meslektaşlarımın tamamının aklına bu cümle geldi. Ben bir siyasi figüre "ırkçı" dedim diye hakaret ve tehditleri hak eden konumuna düştüm bu kişilerin gözünde. Sanırım en çok bu yaraladı beni.
Tüm bu olumsuzlukların yanında İdil için bir umut ışığı da belirmiş. O da kadın dayanışması. Böylesi zamanlarda en hızlı tepkinin kadınlardan geldiğini söyleyen idil, kadın meslektaşlarına da teşekkür ediyor.
TIKLAYIN - Kadın gazeteciler dijital şiddetin hedefinde
(EMK)