Bunlar, 24 Mart'ta (cumartesi) Türkiye Ulusal Futbol Takımı'nın Yunanistan Ulusal Futbol Takımı'nı Atina'da 4-1 yenmesinin ardından, pazar günkü gazetelerin spor sayfalarının başlıklarıydı.
Maçın oynanacağı gün, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'yle (TGC) British Council'ın ortaklaşa düzenlediği "Kültürel Çeşitlilik ve Toplumsal Barışın Sağlanmasında Medyanın Rolü" çalışma toplantısında 30'dan fazla gazeteci bir aradaydık.
Ayrımcılığın önlenmesi, kültürel çeşitliliğin ve toplumsal barışın sağlanmasında gazetecilerin neler yapabileceğini konuşuyor, bu konuda gazeteciler için yol gösterici ilkeler, bir kılavuz taslağı oluşturmaya çalışıyorduk.
Hepimiz sıcak gündem haberlerinde, azınlıklara dair haberlerde ayrımcı, militarist, şoven dilin değiştirilmesi üzerine konuşuyorduk. Hatta Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Türkiye Sözcüsü Metin Çorabatır mültecilerle ilgili yaygın medya haberlerinin, savaş terimleriyle nasıl kurulduğunu örnekleriyle anlatıyordu.
Daha sonra, TGC'nin Genel Sekreteri Turgay Olcayto dikkatimizi çekti; spor sayfalarındaki militarist, ayrımcı ve şoven dile.
İlkeler unutulup başlıkla fethe çıkılınca...
Arka arkaya, birkaç ilkeyi anımsatalım (derleme için Doç. Dr. Mine Gencel Bek'e teşekkürler):
Asya Basın Vakfı'ndan:
* Gazeteciler özellikle manşetlerde her zaman ihtiyatlı bir dil kullanmalıdır. Retoriğe taviz verilmemelidir. Geçmişe dair yapılan duygusal referanslardan ve detaylardan kaçınılmalıdır.
* Etnik grupları sadece çatışma durumlarında temsil etmekle yetinmeme konusunda çaba harcanmalıdır. (Asya Basın Vakfı)
Avustralya Adil ve Kültürlerarası Habercilik İçin Kılavuz'dan:
* Sansasyonel manşetlerden kaçının.
* Etnisite ve yaşanan olay arasında yanlış yönlendirici bir ilişki kurulmasına yol açabilecek kalıp yargısal imgelerden kaçının.
* Tek tek bireylerin edimlerini tüm topluluğun tutumu olarak ilişkilendirmeyin.
* Toplulukları sürekli "onlar" olarak adlandırarak izole etmeyin.
Britanya Ulusal Gazetecilik Sendikası'ndan:
* Britanya Ulusal Gazetecilik Sendikası (NUJ) üyeleri, medya aracılığıyla ifade edilen ırkçılık belasıyla mücadele etme sorumluluğundan kaçınamaz. NUJ ırkçıların yöntemlerinin ve yalanlarının açıkça ve etkili bir biçimde teşhis edilmesi gerektiğine inanır. NUJ işverenlerin ırkçı propaganda için platform sağladığı durumlarda vicdani temellere dayanarak üyelerinin emeklerini geri çekme hakkını tanır. (NUJ)
Şimdi de TGC'nin "Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi" ne bakalım:
Gazeteci; başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Milliyet, ırk, etnisite, cinsiyet, dil, din, sınıf ve felsefi inanç ayrımcılığı yapmadan tüm ulusların, tüm halkların ve tüm bireylerin haklarını ve saygınlığını tanır. İnsanlar, topluluklar ve uluslar arasında nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır. Bir ulusun, bir topluluğun ve bireylerin kültürel değerlerini ve inançlarını (veya inançsızlığını) doğrudan saldırı konusu yapamaz. Gazeteci; her türden şiddeti haklı gösterici, özendirici ve kışkırtan yayın yapamaz. (Gazetecinin temel görevleri ve ilkeleri, 3. madde)Atılan başlıklar ve haberlerdeki dil, en hafif deyimle şoven, damgalayıcı ve bazılarında açıkça nefret beyanı var.
Barıştan yana olmak gazetecinin görevi
Şimdi de şu başlıklara ve haberlere biraz daha yakından bakalım.
Takvim'in başlığı "Denize döktük". Tuncay Şanlı'nın attığı ilk golle İzmir'de Hasan Tahsin'in ilk kurşunu arasında doğrudan bir benzetme var. Diğer üç golse, "Yunan'ı denize dökmek" oluvermiş. Sonra da meşhur tarihi referans geliyor: "Bugün Osmanlı'dan bağımsızlığını kazanmanın bayramını kutlayacak olan Komşu'nun çifte sevinç hevesi, bu hezimetle kursağında kaldı..." Nedir? 1920'lerin işgalci ordusuyla Yunanistan futbol takımı niye özdeşleşir? Haydi burada tribünlerdeki birkaç Yunanistan taraftarının kışkırtıcı tezahüratı ve pankartı konu edilmek isteniyor; savaş göndermeleri nereden çıktı? Fair play'i ve ülkelerin federasyonlarının seyircilerle ilgili sorumluluklarını anımsatırsınız, olur biter. "Düşman Yunan" imgesini hararetle üretmek nereden çıktı? Peki ya Türkiye yenilmiş olsaydı, "İşgal sürüyor" başlığı mı atacaktınız?
Hürriyet ve Vatan, Fatih Terim'in adından yola çıkarak "Atina fatihleri" ve "Fatih Sultan Terim" başlıklarını atmış. Militarizme övgü pek açık ama, yine aynı soruyu soralım. Türkiye yenilmiş olsaydı ne tür bir "fatihlik" üretecektiniz?
Sabah "Atatürk'ün aslanları", Fanatik de "İşte Mustafa Kemal'in çocukları" diye yazıyor. Bunlar da bazı Yunanistan taraftarlarının Mustafa Kemal'e ve Türkiye ulusal marşına hakaret ettiği bilgisine gönderme yapan başlıklar. Yine aynı test: Ya Türkiye yenilseydi. Futbolcuların Atatürkçülüğü mü sorgulanacaktı? Ne ilgisi var?
Bir de Akşam'ın ve Fanatik'in başlıkları var: "Ne mutlu Türk'üm diyene". Yenilgi halinde ne olacaktı?
Spor basını milliyetçiliği, yabancı düşmanlığını, şovenizmi yeniden üretebiliyor
Sonuçta UEFA'nın düzenlediği bir organizasyondaki bir ulusal maçın kazanılmış olması insanları sevindirebilir. Ama bu "milli mücadele" havası neden?
Bu başlıkların ne zararı var, diye sorulabilir. Şu zararı var: Spor basını, popüler kültürün inşasındaki en etkili bileşenlerden biri. Ve maalesef, neredeyse her yerde fazlasıyla "erkek", "militarist" ve dışlayıcı bir dile sahip. Milyarlarca dolarlık bir endüstrinin karşılaşmaları, "biz" ve "onlar" üzerinden kurulu bir dille anlatılıyor. "Öteki"ni nesneleştiren, giderek ayrımcı, ırkçı ve yabancı düşmanı bir dil bu.
Ayrımcılık yapmamak, kültürel çeşitliliği, barışı desteklemek gazetecinin görevlerinden biri. Daha da ötesi, hoşgörüsüzlüğe, ayrımcılığa, yabancı düşmanlığına karşı çalışmak da görevi. Bu konuda en çok görmezden gelinen alanlardan biri de spor basını.
Sahi, maçların ardından silahların ateşlenerek kutlama yapıldığı bir "sevinme kültürü"nde böyle bir dilin, gazeteciliğin ne kadar büyük payı olduğunu düşünüyor mu acaba meslektaşlarımız? Sevinçlerini de üzüntülerini de coşup taşan, şiddete eğilimli bir tür "ergen erkek" halinde ifade etmekte ısrar neden? Spor gazetecileri, temel insan hakları eğitimi almayı düşünürler mi? (TK)