Türkiye'de Kürtçe yayın yapan tek günlük gazete olan Azadiya Welat'ın eski yazı işleri müdürü Vedat Kurşun, hakkında açılan davalardan 166 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı... Üç ayrı davadan aldığı hapis cezasıyla birlikte toplam 174 yıla mahkum olan Kurşun'a verilen cezanın gerekçeli kararında 'Örgüte üye olmamakla beraber örgüt adına suç işleme' cezası Yargıtay kararına dayandırılırken, 103 kere verilen 'Örgüt propagandası' cezası ise 'Ulus ve ülke bütünlüğüne' tehdit oluşturduğu için düşünce ve fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtiliyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler'in (RSF) "Siyasi olduğu kadar absürt"; IPI Türkiye Basın Enstitüsü Derneği'nin "Ölçüsüz cezanın en açık örneği"; Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS) "Türkiye bu utançla daha fazla gidemez" diyerek tepki gösterdiği ceza Vedat Kurşun için ise şunu ifade ediyor: "Hem çocukluk hayallerimi, hem de geleceğimle birlikte özgürlüğümü elimden aldılar. Kısacası bana 'hayal etmek yasaktır' dediler."
Diyarbakır D tipi Cezaevi'nde Hepatit B hastalığına yakalanan Kurşun, koşullar nedeniyle hastalığının gün geçtikçe ağırlaşmaya başladığını belirtiyor ve ekliyor:
"Eğer bu yaşadıklarım ve elimden alınan özgürlüğüm, basın özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasına vesile olacaksa büyük bir özveriyle bu esarete dayanacağımı bilmenizi isterim."
Halkı bilgilendirme amacıyla yaptıkları haberler nedeniyle hapis cezası tehdidi altında olan ve cezaevinde bulunan gazeteciler adına İrfan Aktan ve İsmail Saymaz'la birlikte 2010 Basın Özgürlüğü Ödülü alan Vedat Kurşun ödülünü almaya gelemedi.
"Cezaevlerinde onlarca gazeteci var, yüzlercesi de yargılama tehdidi altında bulunuyor. Bütün gazeteciler, aydınlar ve toplumun diğer kesimleriyle birlikte bu hukuksuzluğa karşı tek ses olmamız gerekiyor. Geç kalınmadan ve hâlâ "sesimize ses verenler varken" bunu yapmalıyız" diyen Kurşun, yaşadıklarını, hissettiklerini hapishaneden gönderdiği mektupla ulaştırdı bize...
Çocukluk hayalimdi gazetecilik
Ben uğrunda 174 yıl hapis cezası aldığım ve günlük olarak Kürtçe yayın yapan Azadiya Welat gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladım. Bir nevi çocukluk hayallerimi süsleyen gazetecilik mesleğine ilk adımımı attığım gündü. Neden çocukluk hayallerim? Çocuklara büyüyünce ne olmak istedikleri sorulur. Bu soruyla benim cevabım gazeteci olmak olurdu. İşte bunun için gazetecilik benim çocukluk hayalimdir. Gazetecilik mesleğine başladığım ilk günde hiç yabancılık çekmediğimi rahatlıkla belirtebilirim. Çünkü acemiliğini rüyalarımda yaşayıp gidermiştim. Bu mesleğe olan bağlılığım ise bir aşkın tarif edilmez duygusu ile eş değerdir benim için. Bu tarif edilmez aşkla 6 yıl boyunca muhabirlik yaptım.
2006 yılında gazete, haksız saldırılarla birlikte kapanma aşamasına gelmişti. Gazetecilik aşkı ve çocukluk hayallerimin yok olmaması için eş ve dostlarımın desteğiyle gazeteyi satın aldım. Ayrıca ezilen ve haksızlığa uğrayanların yaşadıklarını kamuoyuyla paylaşmak için gazeteyi satın aldım. Ben gazetemde gerçekleri yazdığım ve yayımladığım için gazeteyi almamın üzerinden daha iki ay geçmemişti, hakkımda soruşturmalar başladı. Gün geçtikçe bu soruşturmaların sayıları hızla arttı. Ben artık kaç davanın açıldığını bıraktım, duruşma tarihlerine ancak vaktim kalmıştı. Haftanın 2-3 gününü adliyede geçiriyordum. 2008 yılında tutuklandım. Kamuoyunun baskısı sonucunda 3 ay sonra serbest bırakıldım. Aynı yıl içerisinde bana 4,5 sene hapis cezası verildi. Ocak 2009 yılında tutuklandım. Savcılık mahkemeye sunduğu mütalaasında 525 yıl ceza istedi. Mayıs 2010'da mahkeme heyeti 166 yıl 6 ay hapis cezası verdi.
Yaklaşık 20 aydır cezaevinde bulunmaktayım. Şimdiye kadar üç ayrı davadan aldığım hapis cezası toplamı 174 sene oldu. Eğer bu cezalarım Yargıtay tarafından onanırsa 174 sene sonra özgürlüğüme kavuşacağım. Dünyada eşi benzeri olmayan ve rekor ceza olarak kamuoyu tarafından adlandırılan bu cezanın üzerimde nasıl etki yarattığını merak ediyorsanız, tek kelimeyle "adaletin tükendiği an" olarak tanımlayabilirim.
Tabii bu cezalardan sonra şaşırmadım diyemem. Bana verilen 174 senelik ceza ile hem çocukluk hayallerim hem de geleceğimle birlikte özgürlüğümü elimden aldılar. Kısacası bana hayal etmek yasaktır dediler galiba. "Neden mi?" diye sorarsanız: Hiç kimseyi öldürmedim, kimsenin hakkını gasp etmedim ve hiç kimseye haksızlık yapmadım. Sadece ve sadece özgür düşünmüş ve özgürce yaşamıştım. Ya da özgürce yazılan yazıların bir nevi sese ve soluğa kavuşmasına katkı sağlamıştım. Bu nedenle hiç pişmanlık duymadım ve duymayacağım. Aksine manevi olarak çok huzurluyum. Bu ülkede yaşanan haksızlıklara göz yummadım, kulaklarımı tıkamadım. Kısacası toplumun sesi ve vicdanı olma sorumluluğunu gazetemin sayfalarına taşıdım. Bunların karşılığında ise uğrunda mücadele ettiğim özgürlüğümden mahrum bırakıldım.
174 sene sonra "özgür"
Bu da yetmiyormuş gibi Hepatit B hastalığına yakalandım. Cezaevi koşulları nedeniyle bu hastalığım gün geçtikçe ağırlaşmaya başlıyor. Cezaevinde düzenli bir beslenme imkanı olmadığı için hastalığım ilerliyor. Bu şekilde devam ederse sağlık açısından telafisi olmayan sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Eğer bu yaşadıklarım ve elimden alınan özgürlüğün, basın özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılmasına vesile olacaksa büyük bir özveriyle bu esarete dayanacağımı bilmenizi isterim.
Aldığım bu hukuksuz cezadan sonra toplumun değişik kesimlerinden, önemli şahsiyetlerden ve meslek kuruluşlarından destek gelmesi açıkçası beni hem sevindirdi hem de yaptığım işin doğruluğu toplumun vicdanında teyit edildi. Kendi adıma ise bu desteklere sonsuz teşekkürü bir borç biliyorum ve herkese saygılarımı sunuyorum. Çünkü benim için bu destek, özgürlüğün ve basının özgür bir şekilde görevini icra etmesinin tescilidir. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: İnsanları diğer canlı türlerinden ayırt eden ve onun bu muazzam tarihsel gelişimine sebep olan onun özgür düşünebilme olgusudur. Tarihsel süreçlerde düşüncenin engellenmesi karanlık çağ olarak adlandırılmıştır. Karanlık çağa mahkum olmamak için, düşüncenin önündeki engelleri kaldırmak için mücadele etmemiz gerekir. İnsanlık özgürlük rüyaları için sürekli bedeller vermiş ve vermeye devam etmektedir. Verilen bedellerle sonuçta mutlu sona ulaşılmıştır. Ülkemizde düşüncelerinden dolayı cezalandırılıp özgürlüklerinden yoksun bırakılan onlarca gazeteci, aydın, yazar vardır. Ben de bunlardan biri olarak şunu söylemek istiyorum. Karanlık çağlara mahkum olmamak için herkesin yapacağı bir şey vardır. Cezaevlerinde onlarca gazeteci var, yüzlercesi de yargılama tehdidi altında bulunuyor. Bütün gazeteciler, aydınlar ve toplumun diğer kesimleriyle birlikte bu hukuksuzluğa karşı tek ses olmamız gerekiyor. Geç kalınmadan ve hâlâ "sesimize ses verenler varken" bunu yapmalıyız.
Basın özgürlüğü bağlamında kısaca şunları belirtebilirim. Eğer toplumun sesi ve vicdanıysak o zaman toplumdaki gerçekleri yazabilmeli, tartışabilmeliyiz. Bunu yaparken insanlığın en meşru hakkı olan özgürlükten yola çıkmalıyız. Özgürlükte temel nokta kanımca yasallıktan ziyade meşruluk olmalıdır. Eğer şiddet ve infial içermiyorsa her şeyin yazılması gerektiğini düşünüyorum. Ama ne yazık ki ülkemizde "Basın Yasası" ve "TMK" bu konuda en büyük yasal engel olarak önümüzde durmaktadır. Basın Yasası şu anki mevcut haliyle basın özgürlüğünün önünde en büyük engel olarak durmaktadır. TMK ise Basın Yasası'nda gazetecilerin hakkını savunan bir-iki yasayı da ortadan kaldırıyor. Bununla beraber TMK toplumun büyük bir kesiminin meşru hakkını ortadan kaldırıyor. Basın Yasası basın emekçilerinin hakkını koruma yönünde yeniden düzenlenmediği sürece ve TMK tamamen ortadan kalkmadığı sürece Türkiye'de basın özgürlüğünden söz edemeyiz. Bunun için mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde cezaevleri benim gibi düşüncelerini ifade eden insanlarla dolup taşacaktır. Bunun önüne geçmemiz gerektiği kanısındayım.
Devlete ve hukuka güvenimin sarsıldı
TGC'nin bu seneki ödülü benimle birlikte değerli meslektaşlarım İrfan Aktan ve İsmail Saymaz'a vermesinin beni sevindirdiğini ve manevi yönden de moral olduğunu söylemek istiyorum. Bana verilen 174 sene hapis cezasında belirttiğim yasaların etkisiyle birlikte Kürt olmam ve gazetemin Kürtçe yayınlanmış olmasının da bir etken olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. Bu etkenlerle beraber bana verilen cezalar ve yapılan hukuksuz yargılamalar benim devlete ve hukuka olan güvenimin sarsılmasına neden oldu. Ama sizin bu davranışınızın, yani beni bu ödüle layık görmenizin, bu düşüncemi tekrar gözden geçirmeme neden olduğunu söyleyebilirim.
Düşünce suçu bana neyi ifade ediyor? Çoğu kez seslendim vicdanıma, "yalnız değilsin, senin gibi özgür düşünmenin suç olmadığını savunan çok dostlar ve arkadaşlar var" dedi ve:
Düşünce suçu
Aykırı, farklı sesin susturulması
Çığlığın karanlıklara boğdurulması
Eleştiren, farklı düşüncelerin aynılaştırılması
Rejim kuşatmalarına, rejimle aynı çizgiye çekilmesiyse,
Ben bu suçu reddediyorum.
Bunu düşünenler, elbet bu yanlışlıklardan vazgeçtiklerini, sizlerin bu davranışınızla bir kez daha anladım. Bu konuda mutlu olduğumu ve hiçbir zaman umudumu kaybetmediğimi bilmenizi istiyorum. Zaten bu seneki ödülün "halkı bilgilendirme amacıyla yaptıkları haberler nedeniyle hapis cezası tehdidi altında olan ve cezaevinde bulunan gazetecilere" verilmesi sizin bu konularda duyarlı olduğunuzu gösteriyor. Bunun için; bana verilen ödülün Türkiye'de ifade özgürlüğünün gelişmesine katkı sunacağını düşünüyorum. Ama bu ödülün 24 Temmuz Gazeteciler Günü'nde verilmesi, ödülün anlamını ve amacını açık bir şekilde ortaya koyuyor.
20 aydır cezaevinde olan ve 174 yıl hapis cezasıyla cezalandırılan bir gazeteci olarak gazetecilik mesleği benim için tarifi zor olan bir anlam ifade ediyor. Yazının başında da belirttiğim gibi gazetecilik mesleği benim için çocukluk hayalimdi. Toplumu her konuda bilgilendiriyor ve sorulan sorularla insanları hakikati aramaya yardımcı oluyor. Benim için gazetecilik mesleği onunla doğup, onunla yaşayıp, onunla ölmektir.
Vedat Kurşun
Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi (VK/TK)