Gazeteci Faruk Balıkçı, Güneydoğu'da görev yaptıktan sonra Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınan şahısların, 23 Mart 1992'te Cizre'de Newroz sonrasıolayları izleyen Sabah gazetesi muhabiri İzzet Kezer'in ölümüyle bağlantılarının araştırılması gerektiğine inanıyor.
Erzincan Depremini yerinde izledikten sonra Cizre'de Newroz kutlamalarını takip etmesi için Ankara'dan görevlendirilen Kezer, bir grup gazeteciyle birlikte elinde beyaz bayrakla otele sığınmaya çalışırken öldürülmüştü. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) 1992 Raporu'nda gazetecinin bir polis panzerinden açılan ateşle yaşamını yitirdiği yazılıydı.
Cinayetin ardından bazı gazetecilerin ifadeleri alındıktan sonra soruşturma dosyasının "faili meçhuller rafı"na kaldırıldığını ifade eden Doğan Haber Ajansı (DHA) Diyarbakır büro şefi, Doğu ve Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Balıkçı, "O dönemde, insanların olaylara tanık olmalarını ve fotoğrafların bugüne taşınmasını istemeyen Ergenekon zihniyetinin öncelleri vardı" dedi.
21 Mart Newroz Bayramı öncesinde bianet, İzzet Kezer'i, sorumluları hiç bir zaman bulunmamış bir cinayetle ilgili, saldırıdan bir grup gazeteciyle birlikte tesadüfen kurtulan Balıkçı ile konuşarak anıyor:
İzzet Kezer nasıl öldürüldü?
İzzet 22 Mart 1993'te öldürüldüğünde, yanındaydım; bir beyaz bayrak onun elinde, bir diğeri benim elimdeydi...Bir gün önce Cizre'de olaylar yaşanmıştı. 22 Mart günüyse fiili bir sokağa çıkma yasağı vardı. O sırada bir mahallede bir çocuğun çığlık sesi geldi. Biz 50'nin üzerinde gazeteci Kadıoğlu Oteli'ne kapanıp kalmıştık.
Sesi duyunca 10 kadar gazeteci, merakımızdan, çığlık sesinin geldiği mahalleye gitmek istedik. O mahalleye giderken üzerimize ateş açıldı. Ateş açılınca kendimizi en yakın eve attık. Orada ne yapalım diye konuştuk. Bazı arkadaşların aklına beyaz bayrak taşıyarak otele geri dönme fikri geldi. Bu arada çığlık sesinin geldiği eve de gidememiştik...
Sopalara beyaz parçaları iliştirdik, birini İzzet, birini ben, birini de AlmanTelevizyonuna çalışan bir gazeteci arkadaşımız taşıdı. Evden güle oynaya çıktık. 30-40 metre ilerleyip, eve gelirken bize ilk ateş açılan yere vardığımızda, aynı noktadan tekrar ateş açıldı.
İkinci ateşle birlikte 9-10 kişi kendimizi, sokağın ortasında, bir kapı dibinde bulduk. Kafamızı çevirip baktığımızda, İzzet elinde beyaz bayrakla sırt üstü yatmış, şakağından kurşun yemişti. Kanlar içinde uzanmıştı.
Seri ateş açılıyordu, ateş hiç susmuyordu. Üzerimize gelen mermileri sol tarafımızda bulunan metalik bir duvar engelliyordu. Başımızın bir karış üzerinden geçiyordu. Ateş on dakika kadar sürdü. Hatta gazeteci arkadaşlarla o kurşunu yememek için birbirimizin altına giriyorduk. Bir ara alttayken bir bakıyorum üstteyim.
Nereden ateş ediliyordu?
Mermi, askeri birliğinin, askerlerin bulunduğu taraftan geliyordu. Otomatik bir silahtan geliyordu. Kalaşnikof olsa, 33 tane atarsınız sonra biter, şarjörü değiştirmek zorunda kalırsınız. Ara vermeden binlerce mermi geliyordu üzerimize, dolayısıyla bize ateş edeni göremedik.
Olay soruşturuldu mu?
Sadece olaydan bir gün sonra Cizre savcısı geldi; beş altı kadar gazeteci ifade verdik. Mermi çekirdeği bulunmadığı gerekçesiyle dosya faili meçhuller rafına kaldırıldı.
Cinayete bugün nasıl bakıyorsunuz?
O dönemde yaşanan bu türlü cinayetlerin bugünle bağlantısını kurabiliyorum. Ağır bir suçlama olarak görülebilir, bilemiyorum ama, özellikle bu bölgede görev yapıp Ergenekon Soruşturması'nda gözaltına alınan şahısların, bu tür cinayetlerde parmağı olduğuna inanıyorum.
Elinde beyaz bayrak, kamerası, fotoğraf makinesi olan sivil elbiseli bir grup. 200metreden kim bakarsa baksın, bir gazeteci topluluğu olduğu belliydi.
Ben şuna bağlıyorum, gazetecilerin o dönemde o bölgeye gelmesinden bir rahatsızlık vardı. Orada görev yapmaları istenmiyordu. "Ergenekon" önceli olan şahıslar, birileri, o dönemde, belki de gazetecilerin bugünlere tanık olmalarını, bugünlere fotoğraf taşımamalarını istemiyorlardı."Ergenekon" zihniyetinin oradaki temsilcileri vardı. Örneğin, Levent Ersöz gibiler...
Dosya AİHM'e taşındı mı hiç?
Dosya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gitmedi diye biliyorum. Ailesinin tutumunu da bilmiyorum...Sabah gazetesi Ankara bürosundan gelmişti. Erzincan depremini izledikten sonra Cizre'ye gelmişti. Ailesinin bu konuyla ilgili birdava açtığını sanmıyorum. (EÖ)