Gazete Karınca’nın Aurora Prize’ın projesinden derleyerek Türkçeleştirdiği “1915’ten Bugüne: Ermeni Portreleri”, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin desteği ile kitaplaştırıldı.
Zan Vakfı Yayınları etiketi ile çıkan ve Ermeni Soykırımı’nın 103. yıldönümünde yayınlanan kitapta 1915’te hayatta kalmayı başarmış olan Ermenilerin Urfa’dan Buenos Aires’e veya Amasya’dan Fransa’ya uzanan yolcululuklarının hikayesini çocuk veya torunları anlatıyor.
Kitap projesini, portreleri ve bugünden düne bakmanın etkisini kitabın editörü Bekir Avcı ile çevirmenlerinden Tolga Er ile konuştuk.
Soldan sağa: Tolga Er, Bekir Avcı Bekir Avcı Ankara Üniversitesi İLEF’ten mezun oldu, Marmara Üniversitesi’nde gazetecilik yüksek lisansı yaptı. Gazeteciliğe bianet’in “Okuldan Haber Odasına” eğitim programı ile adım attı. KHK ile kapatılan DİHA’da çalıştı, Demokrat Haber ve İMC TV’de internet editörlüğü yaptı. bianet, Birikim, Evrensel gibi mecralarda, bazı dergi ve kolektif kitaplarda makaleleri yayınlandı. Halihazırda Gazete Karınca’da ve Toplum&Kuram dergisinde editörlük yapıyor. Tolga Er Marmara Üniversitesi’nde İktisat bölümünü tamamladı. İstanbul Üniversitesi’nde “İktisadi Gelişme ve Uluslararası İktisat” dalında yüksek lisansı devam ediyor. Karakutu Derneği’nde araştırmacı ve anlatıcı olarak yer almasının yanı sıra “Ermenistan-Türkiye Diyalog ve Hafıza Yolculuğu” atölyesine katıldıç. Adnan Ergeç Fonu kapsamındaki projesinde ise Ermenistan Türkiye sınırı üzerine araştırma yapmakta. Gazete Karınca’da çevirmen ve editör olarak çalışıyor. |
"Portreleri okuyucuya ulaştırmak bizim için görevdi"
Kitap projesi nasıl ortaya çıktı? Neden bu kitabı hazırladınız?
Tolga Er (TE): Gazete Karınca olarak yayın hayatına başladığımız 2016 yılının Ekim ayından bu yana Aurora Prize’ın Soykırım’ın 100. yılı vesilesiyle hazırladığı Ermeni portrelerini her hafta düzenli olarak okurlarımıza sunuyorduk. Çünkü mülakatlar ile oluşturulan bu portrelerin İngilizce, Fransızca ve İspanyolcadan sonra Türkçeleştirilmesinin elzem olduğu görüşündeydik. Öyle ki Muş, Urfa, Yozgat, Erzurum ya da Van’daki insanları kendi evlerinden, topraklarından eden ve onları Arjantin’e ya da Fransa’ya sürükleyen şey başka bir yerden değil tam da buradan başladı. Bu yüzden bu anlatılarla okurlarımızı karşılaştırmayı bir tercih olarak görmedik, görev bildik.
Zamanla portrelerin hatrı sayılır bir sayıya ulaşmasının ardından bu portreleri derleme ve kitaplaştırma fikri olgunlaşmaya başladı. Aurora Prize ile yaptığımız görüşmeler sonucu onlar da bu projenin kitap yoluyla Türkçeye kazandırılmasını arzuladıklarını dile getirdi. Biz de 2016’dan beri “1915’ten BUGÜNE” başlığıyla yayınladığımız hikayeleri, farkındalık yaratma umuduyla “1915’ten Bugüne: Ermeni Portreleri” ismi ile kitaplaştırdık.
Ermenistan’ın Jeanne D’arc’ı olarak tanınan Aurora Mardiganian’dan Latin Amerika’nın ilk Ermeni milletvekili Lilian Keşişyan’a soykırımla başlayan savruluştan etkilenen çok ilginç portreler var. Hikayelere ulaşma ve derleme süreci nasıl gelişti?
TE: Kitabın çevirmenlerinden Lokman Sazan, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı vesilesiyle Soykırım’dan kurtulanların ailesinden olan kişilerle mülakatlar yapıldığını söylediğinde, hikayelerin Türkçeye kazandırılmasının önemli olduğu görüşünü hepimiz paylaştık. Böylelikle Aurora Prize’ın sitesinde yer alan anlatıları Türkçeleştirerek internet sitemiz üzerinden peyderpey yayınlamaya başladık.
Aurora Prize bu hikayeleri anlatıcıların isimleri ile paylaşıyordu. Biz ise hem siteye aktarırken hem de bunları kitaplaştırdığımızda zaman-mekan kurgusuna özen gösterdik. Bundan kastımız şu: 1915’ten bugüne nasıl bir zamansal ve mekansal bölünmüşlük ve parçalanmışlık varsa, bir o kadar da bütünlük söz konusu. Buradan başlayan ama bir başka yerde devam eden 1915 anlatılarının Türkiye’deki okurla buluşmasının bu bütünlüğü sağlayacağını düşündük.
Bunun yanı sıra derlemelerde anlatıcıların içlerinde taşıdığı arzuyu ve kesişmeyi de göz önünde bulundurduk. Örneğin Gomidas’ın hayatına, diğer portrelerdeki anlatılar yoluyla da tanık olunabilmesine çalıştık.
Kitapta 50 portre yer alıyor. Aurora Prize’ın “Yüz Yaşam” projesinde ise 100 Ermeni’nin 1915’ten bugüne uzanan hikayeleri var. Diğer 50 portreyi de 2019 yılında, Hrant Dink’in ölüm yıldönümü olan 19 Ocak’ta derlemek istiyoruz.
Çalışma ne kadar sürdü?
TE: Hikayelerin Türkçeleştirmesi bir buçuk yılı aşan bir süredir devam etmesine rağmen kitap çalışmalarına ve hazırlıklarına dört ay önce başladık. Bu süreç içerisinde Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği’nin de desteğiyle Karınca ekibi olarak kitabın derlemesi, tanıtımı, dağıtımı gibi çalışmalar yaptık. Soykırım’dan kurtulanların hikayelerinin farkındalık yaratabilmesi için çeşitli yollar düşündük. Son olarak ücretsiz olarak dağıtımını yapacağımız kitaba herkesin ulaşabilmesi için internet üzerinden de PDF formatında yayınlanması kararını aldık.
"Hikayeler her şeye rağmen erişilen başarıların hikayesi"
Atom Egoyan sunuş yazısında “Ermenilerin seslerinin burada bir araya getirildiği ve bunların, şu an için bizlere gizemli ve yabancı gözüken, ancak büyükannelerimizin ve büyükbabalarımızın hepsinin konuştuğu bir dilde sunuluyor olduğu. Bu jestten ötürü çok duygulandım” diyor. Dili kurgularken nasıl bir yol izlediniz?
Bekir Avcı (BA): Kitaptaki anlatılar Yozgat’tan Amasya’ya, Diyarbakır’dan Van’a, İstanbul’dan Tokat’a, bu coğrafyada bir yaşam süren herkesi ilgilendiriyor.
Sizin de dikkat çektiğiniz üzere, kitaptaki anlatıcılardan biri de ailesinin Soykırım hikayesi Malatya’dan Kanada’ya uzanan usta yönetmen Atom Egoyan. Kendisi kitabın sunuş yazısını da kaleme aldı. Egoyan yazısında ayrıca ‘bu kitaptaki sesler ata topraklarında yetişmiş olsalardı çok farklı hayatlara sahip olabilecek kişilerin sesleri’ diyor.
Aslında mesele tam da bu. Dili kurgularken ya da portrelerin her birine başlık atarken buna özen gösterdik. Kitaptaki portreler takip edildiğinde, bir şekilde Soykırım’dan kurtulmayı başaran Ermenilerin torunları ya da çocuklarının bugün dünyanın dört bir yanında sanattan felsefeye, edebiyattan siyasete dek birçok konuda öncü isimler haline geldiği anlaşılacaktır. Yani bu hikayelerde her şeye rağmen erişilen başarıların hikayesi saklı.
Filozof Mark Nişanyan çok çarpıcı bir anı anlatıyor, “…Kilise alev almamış ancak annem zehri çoktan içmiş. Ölmemek için uyanık kalması gerekmiş. Bu yüzden üç gün boyunca gözünü kapatmasına izin vermemişler. Bu annemin anlatabildiği tek hikaye” diyor. Bu anlatıları toplarken soykırımın yaşattıkları size nasıl geçti?
BA: Ben Muşluyum. Muş’un Ermenice adı 'Daron'dur. Ve orada bir zamanlar Ermenilerin çocuklarının koşturduğu, neşeyle oyunlar oynadığı, belki de kimi zaman kederlendiği bir mahallede büyüdüm. Adı Kale mahallesiydi. Benim çocukluğumun geçtiği bu mahallede Ermenilerin izleri vardı. Ama Ermeniler yoktu.
Bugün de o mahallenin yerinde TOKİ konutları var. Ermenilerin kalan son izleri dahi silindi. Örneğin kitapta hikayesi Muş’tan Fransa’ya ya da Ermenistan’a uzanan isimler var. Onların Soykırım hikayelerini okurken hep şöyle düşündüm; bu kitaptaki anlatıcılar başka bir yerden değil tam da bu topraklardan, bizlerin üzerine serildiğimiz bu coğrafyadan gitmek zorunda kaldılar.
Nişanyan’ın ya da bir başka Ermeni’nin anlatısını okurken kendi adıma hep bunları düşündüm. Yani kendi kişisel yaşamımla mutlak bir bağ kurdum.
"Bu hikayeler toplumsal yüzleşme ve barışa katkı sürecek"
Hikayelerin soykırımdan 103 yılın ardından bu hikayelerin anlatılmasının anlamı nedir? Hala bir yankısı oluyor mu?
TE: Tarihçiler Soykırım’ı merkezine alan birçok araştırma yaptı, kimi müzisyen, oyuncu ve yazarlar dönemi eserleri vasıtasıyla aktardı, ayriyeten dönemin politikalarına ışık tutan nice makale yazıldı. Bu süreç içerisinde Soykırım’dan kurtulanların aktardığı tanıklık ve anlatılar aileler içinde nesilden nesle yankılanmaya devam etti.
Yankının kaynağı aslında her birimizin yaşamının bir anında karşısına çıkan sayısız mekan, kişi ve tanıklık; o yüzden hepimiz bir noktada Gomidas’ın, Hovannes’in, Arsine’in, Patrice’in hikayelerinin parçasıyız. Ve parçası olduğumuz hikayeler, yılların ilerleyerek bastıramayacağı tanıklık ve yaşanmışlıkları üzerine kurulu.
Bugün Ermenilerin yüzde 70’i diasporada yaşıyor. Orada olanları kendi anlatılarıyla okumak belki de toplumsal yüzleşmeye ve barışa katkı sunacaktır. Bu yüzden bu kitaptaki anlatılar hafıza ve barış umudu için de önemli.
Eva Harut’un hikayesi “Soykırım’ın hikayesini sırtlayan sanatçı” başlığıyla yer alıyor kitapta. Soykırımın hikayesini sırtlayan sanatçıların yaşananları aktarmada nasıl bir rolü var size göre?
BA: Eva Harut’un hikayesi bu başlığı taşıyor ancak sadece Eva değil tüm diğer anlatıcılar Soykırım’ın hikayesini sırtlıyor. Çünkü sanatçılar iyi anlatıcılardır. Bir sinemacı, bir ressam, bir edebiyatçı ya da müzisyenin anlatısı bir tarihçinin ya da siyasetçininkinden daha vurucu ve çıplak olabilir.
Kitaptaki anlatıcıların birçoğu da sanatçı ve onların anlatılarında sarsılmamak, onların anlatılarına tutunmamak elde değil. Örneğin kitabın arka kapak yazısını yazan Brenda Vaneskehyan. Onun hikayesi Tokat’tan Buenos Aires’e uzanıyor. Brenda, yaşadığı Arjantin’de ünlü bir rock sanatçısı. Kendisi Soykırım’da yaşamını yitirenler için “1915” isimli bir beste yapmış. Ayrıca 2015 yılında da Türkiye’de öldürülen Hrant Dink için bir şarkı bestelemiş. Kısacası Brenda 1915’ten bugüne uzanan hikayenin anlatıcısı ve bunu da en iyi sanatı ile yapıyor ve tüm dünyaya duyuruyor. (PT-EA/EA)