Çizim: Ercan Altuntaş
Kobanî davasının 20. duruşma periyodunun 3. oturumu Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü.
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
TIKLAYIN - “Mahkeme, iktidarın çizdiği sınırdan çıkamıyor”
TIKLAYIN - “Kobanî davasında mahkeme, kendi yarattığı hukuku uyguluyor”
Sincan Cezaevi'nde tutulan siyasetçiler duruşma salonunda hazır bulunurken, farklı cezaevlerinde bulunan siyasetçiler Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya bağlandı.
Yüksekdağ: Suçlamalar iktidarın dili ile sürüyor
Duruşmanın başlangıcında söz olan önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, müşteki beyanlarının baskıyla ve yönlendirmeyle oluşturulduğunun altını çizerek, “Bu dava nasıl kasti ise müşteki beyanları da öyledir. Mahkeme heyeti kendisini savcılık konumuna soktu. Yalancı tanıklar ve belgelerle tutuklama bahanesini sürdürdünüz” dedi.
Beyanların, iddiaların ve belgelerin yalan olduğu bir yargılama süreci yürütüldüğünü belirten Yüksekdağ, sözlerine şöyle devam etti:
“Güneş balçıkla sıvanmaz. Bizim hakkımızdaki suçlamalar iktidarın dili ile sürdürülüyor. Siyasi iktidarın repliklerini gelip bize tekrarlıyorlar ve bu aynı replikleri sizin iddianamenizde de gördük. Bu suçlamaları kabul etmemizi bekleyemezsiniz. Bu suçlamalarla müştekilerin beyanlarını esas almak büyük bir provokasyon demek.
“Kobanî dayanışması meşruydu, provokatif güçler tarafından provoke edildi. Karanlık güçler tarafından bu dayanışmaya kan karıştırıldı. Siyasi iktidar ateşle oynuyor, çünkü koltuğunu kaybetmek istemiyor. Ama sizin ateşle oynama lüksünüz yok. Yasin Börü’nün ailesini karşımıza müşteki olarak çıkarıyorsunuz. Kapatılmış davalardan müşteki bulup karşımıza çıkarıyorsunuz. Bu karanlık çaba değil de nedir? Size Yasin Börü’nün Yargıtay kararını okudum. Katliamın yaşandığı evde, sokakta mağdur insanların verdiği ifadelerin ne anlama geldiğini sordum. Bütün Türkiye ayağa kalkmasına rağmen, defalarca polise haber verilmesine rağmen, Yasin Börü’nün evine saatler sonra müdahale ediliyor. Bu sorularımıza cevap vermeyen bir yargı nasıl bize bu suçlamaları yöneltebilir?
“Müşteki beyanlarını kabul etmiyoruz”
“Bu hayatın fay hatları ile oynuyorsunuz. Mahkeme salonlarında faili belli olmasına rağmen yaşamını yitiren insanlarla bizi birbirimize düşüreceksiniz öyle mi? Siz de bu provokasyonun hakemi olmak istiyorsanız olun ama biz nasıl direndiysek yine direniriz. Bizim karşımıza yalancı tanıklar çıkardığınız gibi yalancı müştekiler çıkararak bu dosyayı bitiremezsiniz. Müşteki beyanı adı altında yeniden üretilen provokasyon belgelerini reddediyorum. Bu bir suçtur. Burada gerçeklerin ortaya çıkması için halk için elimizden gelen çabayı sarf ediyoruz. Bu müştekiler hangi siyasi pazarlıklar sonucu karşımıza çıkarıldı? Bunları ifşa edeceğiz. Bir canımız var, getirirsiniz mahkeme salonuna orada veririz ama hak için veririz. Yeniden kan ve karanlık peşinden koşanlar kendilerini nasıl aklayacaklar? Bunun sonu yok, sizin için de sonu yok. 2014’ten sonra partimize yönelik siyasi operasyonlardan sonra Kürt illerinde, sahada nasıl düzenlemeler yapıldığını, pastanın Kobanî sürecinde yaşamını yitirenlerin üzerinden nasıl paylaşıldığını bilmiyor muyuz? O kan üzerinden kimler ne yedi, hala yemeye devam ediyor hepsini anlatacağız.
“Siz bu karanlık senaryonun filmini yapacaksanız buyurun yapın. Herkesin ayakkabı numarasını bilenler bu olayların failini neden açığa çıkarmamış, neden beklemiş bu zamana kadar. Polisin yönlendirmesiyle şikayetçi olduklarını söylüyorlar. İki yıl boyunca bu insanlar delik deşik aranmış, bulunmayanı bulmak için seferber edilmiş. Bir kısmı vazgeçmesin diye Emniyet, İçişleri Bakanı elinden gelen her şeyi yapmış. Böyle bir kalitesizlik olmaz. Madem girdiniz bu yola ben gerekeni göğüslemeye hazırım. Böyle bir seviyesizlik kabul edilemez. Müşteki beyanlarını kabul etmiyoruz, gayrimeşrudur.”
Demirtaş: Sakın yeni kumpaslar düşünmeyin
Önceki dönem HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da dosyaya yeni gelen belgelere ilişkin söz aldı. Yeni eklenen tanık beyanları arasındaki çelişkilere dikkat çeken Demirtaş, “Ferhat Aksu ya da Ferhat Aksoy ile ilgili tüm bilgilerde çelişki var. Gizli tanık Ulaş ve Mahir’i mi esas alacaksınız, yoksa Muş’ta Osman Akpolat’ın verdiği ifadeyi mi esas alacaksınız? Bu ismi geçen şahısların isimlerini de fotoğraflarını ilk defa görüyorum ve bu yüzden kumpas olduğunu düşünüyorum. Gelen evrakları da zamanımız yok incelemeye. İncelesek onlarca yalanı ortaya çıkarırız. Bu evraklar da kumpası ortaya çıkaran çelişkilerdir. Yeni bir kumpas hazırlığı olabilir. Ola ki Ahmet Altun yeni bir kumpas yaratmak istiyorsa sakın öyle düşünmesin, bütün çelişkiler ortada. Kumpası sürdürmeye kimse çalışmasın. Uyarıyoruz buradan; kumpasın yalanları ortaya çıkıyor” dedi.
Kışanak: Kumpas davası AKP iktidarının bir ürünü
Eski Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak da Yüksekdağ ve Demirtaş’ın beyanlarından sonra daha önce başladığı beyanlarına devam etti.
Davadaki çelişkiler yerine ülkenin sorunlarına dönük çözümleri konuşmayı tercih ettiklerini belirten Kışanak, tanık beyanlarının hukuki nitelik taşımadığını söyledi. Mahkeme heyetine “Hukukla alakamız yok diyorsanız o da sizin bileceğiniz iş” sözleriyle seslenen Kışanak, “Bu belgeler ısmarlama olarak alınmıştır. Ahmet Altun gizli tanık Ulaş’a benim fotoğrafımı neye dayanarak teşhis ettirdi? Bu sorunun cevabı yok. Ama benim tutuklanmam için Ahmet Altun, genel geçer lafları elindeki kişiye imzalattırdı. Bu ülkede biat var, biat edilince ortaya böyle de bir cahillik çıkıyor. Bu kumpas davası AKP iktidarının bir ürünüdür. Bunlar sabah akşam yalan söyleye söyleye yandaşları da inandı. AKP’nin söylemlerine inanarak iddianame hazırlayan kişiye de savcı denmez; talimatla görevlendirilmiş özel kumpasçıdır. Saray’dakilerle birlikte bir senaryo hazırlamışlar” dedi.
“Tanıkları bizden kaçırıyorsunuz”
Gizli tanık Ulaş’ın gerçekten var olup olmadığını bilmediğini dile getiren Kışanak, mahkemenin de buna inanmaları için bir delil göstermediğini söyledi. “Tanıklara soru sormamızı istemiyorsunuz, çünkü sorarsak yalanların ortaya çıkacağını biliyorsunuz. Gizliden hafta sonu tanıkları izlediniz, sonra bize izlettirmeye çalıştınız. Biz sinema seyircisi değiliz 38 kere müebbet verilmek istenilen siyasetçileriz” diyen Kışanak, devamla şunları söyledi:
“Elbet o tanığı görmek ve soru sormak istiyoruz. Bize bu hakareti yapıyorsunuz, biz bunu kabul etmediğimizi söyleyerek duruşmadan çıktık. Savcı bize izletmek istediği tanık videosunu kendi izlememiş. Her duruşmada tanık beyanlarını bize tutuklama devam gerekçesi yapan savcı neden zahmet edip videoyu izlememiş. Çünkü o da biliyor ne olduğunu. Bunların nasıl ısmarlama ifadeler olduğunu, nereden geldiğini, bu dosyaya nasıl eklendiğini biliyor. Videoyu izlemeyi bırakın o gün gelip celseye de katılmamış. Savcının izlemeye tenezzül etmediği bir videodan bize tutuklama gerekçesi yapıyorsunuz. Bu davada her şey çok açık, heyetin kafasındaki karar çok açık, kumpas da çok açık.
“Böyle bir şeyi bu kadar ayan beyan yaptığınızda, zorla delil üretme çabası olan bir beyanı tanık beyanı olarak getirip bize savunma yapın dediğiniz de bize zul geliyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Siz de sorsanız iyi olur. Bilgim yok diyen birine tek tek fotoğraflarımızı gösteriyorsunuz, üzerimize ifade vermesi için zorluyorsunuz. Teşhis beyanında 4 ay önce tutulan araştırma ifadeleri Ahmet Altun’a gitmiş. 4 ay sonra bu ifadeyi tertiplenip bu dosyaya konulmuş. Bunu siz de biliyorsunuz ama hala benim fotoğraflarımı kağıda yapıştırarak beyan vermesini istiyorsunuz. Bu beyanlar da şu: Cezaevinde kaldı, gazetecilik yaptı, belediye başkanlığı yaptı. Bunları bilmeyen var mı? Bu memlekette seçilmek, gazetecilik yapmak, parti yöneticiliği yapmak suç mu? Suçsa hepsini işledim.
“Soru sormak aklınıza gelmiyor”
“Bunu buraya suç beyanı olarak gösterip benim tutuklamama neden oluyor. ‘Kadro mensubu’ denilince aklınız duruyor. ‘Kimlere talimat verilmiş, hangi şiddet eylemlerine bulaşılmış’ bunları sormak aklınıza gelmedi mi? Gelmez çünkü aklınız da bir senaryo var. Saray’ın, iktidarın her yerde söylediği ezbere, kendinizi o kadar kaptırdınız ki soru sormayı unutmuşsunuz. Diyarbakır Cezaevinde yaşadıklarımdan dolayı benden özür dileyeceksiniz. Bana borçlusunuz borçlu! Daha bir şey yüklemeyin bana.
“Ben hayatına bir sosyalist olarak başlamış, halkın gerçekten yönetimde olması gerektiğine inanan bir kadınım. ‘Halkın parası örgüte gitti’ diye bağırdılar çağırdılar sonra savcının önüne gitti ve öyle bir şey olmadığı ortaya çıktı. Türkiye zor zamanlardan geçti ama Diyarbakır da zor zamanlardan geçti. Taş yağan süreçte belediye başkanlığı görevi benim omuzlarımdaydı. Ortada bir görev kusuru yok iken gazetede çıkan iki haber yüzünden örgüt üyesi olmuş ve talimat vererek belediyeleri çalıştırmamışım. Hani kanıt?
“Düzmece evrakları önümüze koyuyorsunuz. Kafadan oraya yazıyorsunuz, ben de bulmaya çalışıyorum. Böyle bir yargılama olur mu? Önümüze bir çöp yığını koydunuz, hadi kalkın suçsuz olduğunuzu anlatın diyorsunuz. Nereden tutacağımı bilmiyorum artık. Hukuka aykırı bir durum var ortada.
“Kürtler cumhuriyetin asli kurucu unsurlarından”
“Ben de arkadaşlarım da HDP’de samimi olarak bir şeye inandığımız için bu siyasi faaliyetleri yaptık. Bizler bu ülkenin yurttaşlarıyız. Demokratik siyaset için çaba sarf ettik, Anayasa’da yazan fiili yurttaşlık haklarımızı kullandık. Ortadoğu gibi bir coğrafyada demokratik cumhuriyet kurmak zordur. Biz de bu kuruluş felsefesinin yerine getirilmediğini düşünüyoruz. Suriye’nin, İran’ın, Katar’ın halini görüyoruz.
“Kürtler bu cumhuriyetin asli kurucu unsurlarından biridir. Biz o zaman geleceğimizi birlikte kurabiliriz. Kürt yurttaşlar olarak kimliğimizi, kültürümüzü rahatça kurabilir ve yaşayabiliriz. Buna inandığımız için siyaset yapıyoruz. Sizler, ‘PKK geldi ayrı Kürdistan devleti kurmak için geldi ve sizler de bunun içindesiniz’ iddiasındasınız. Ama PKK’nin de ayrı bir devlet kurmaktan vazgeçtiğini savcının iddianamesinde görüyoruz.
“Bu iddianame yıkmak, devirmek gibi şeyler üzerine yazılmış ama bunlar tamamen yalan. Bu ülkenin geleceğini, bekasını düşünen birileri varsa, bu topraklarda tarih boyunca yaşamış tüm kültürlerin, dillerin yan yana yaşayacağı bir demokratik ortam kurabiliriz. Biz bu ülkede yurttaşlık bağı olan tarihsel olarak farklı kimlik süreçlerinden gelmişiz. Buna inandığımız için Ankara’daki parlamentoda bir şeyler yapmak istedik.
“Faaliyetlerimiz yasama dokunulmazlığı kapsamında”
“Ben üç kere seçildim ve üç kere kendi ismimle kazanmış bir kadınım. Eğer topluma söylediğim sözün karşılığı olmasaydı elbette bunun karşılığı bu olmazdı. Kendi emeğimle, politik duruşum halka inandırıcı geldiği ve çözüm gücü olabileceğim halk tarafından düşünüldüğü için seçildim ve siyaset yaptım.
“Yargıtay’ın onayladığı BDP’nin programının dosyaya eklenmesini istiyorum. Bunu istememin sebebi şudur. Bu dava siyasi saiklerle açılmıştır. Bizim bu faaliyetlerimiz yasama dokunulmazlığı kapsamında. Bu yüzden bize dönük suçlama konusunun o belgelerle uyuşup uyuşmadığına ilişkin bilirkişiye gönderilmesini talep ediyorum.
“Tarihi görüşlerimiz farklı olabilir. Bu bir suç konusu olamaz. İsyan ve imhanın dışına çıkacak bir yol arayışı var. Bu memlekete isyan demek de suç. Bu isyan kelimesini ilk biz kullanmadık, Süleyman Demirel de kullandı. Başka bir yol bulmak lazım. Konuşarak, parlamento içerisinde siyasi aktörlerle konuşmak, çatışma siyasetine son vermek. Meclis’te bunu açık açık söylemişim. Benim politika hakkım yasaldır, orada söylediklerimden dolayı yargılanamam. İnanmadığımız bir şey yapmayız, inanmış gibi de yapıp söylemem. Bu kumpas davalar, siyasete inananların parlamentoda çözümü bulma inancını yok ediyor.”
Duruşma bugün devam edecek. (AS)