1950'de bir yük limanı ve antrepolarla donatılarak yanlış bir kez yapılmış, canına okunmuştu bu bölgenin. Bahattin Yücel'in ifadesiyle, bir zamanların ünlü Meclis-i Mebusan binasının yakın çevresinde yükseltilen, estetik kaygısından hiç nasiplenmemiş, antrepo ve TDİ binalarının, küçük dükkanlardan oluşan Amerikan pazarlarının böyle bırakılması tabii ki olacak şey değil. Kimse bu mevcut yapıya dokunmayın demiyor, korumuyor, savunmuyor. Ama bu Galataport isimli ucubeye de eyvallah diyemeyiz.
İlle de turistik bir proje olması gerekmiyor alternatifin. Antrepoların, Amerikan pazarı isimli dükkanların, TDİ binasının yıkılmasıyla ortaya Nusretiye Camii, saat kulesi Karaköy rıhtımıyla nasıl bir güzellik, nasıl ferah bir meydan çıkar, gözünüzün önüne getirsenize. Böyle bir meydana ihtiyacımız var İstanbullular olarak.
Turizm mi? Bakın aklı selim biri yaşanabilecek sakıncalar için nasıl uyarılar yapıyor. Kulak verelim:
"Manzara kapanacak, Karaköy'e yat limanı yapılsın."
Konunun uzmanı 80 yaşındaki eski kaptan ve şimdiki Deniz Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Danışmanı Yılmaz Dağcı, kentin imajının değiştirecek bu proje üzerine Vatan gazetesinde uyarılarına yer vermiş. Projenin yol güzergahı açısından eksik tasarlandığını ve Karaköy'un bunu taşıyamayacağını belirten Dağcı şunları söylemiş:
"Galataport mükemmel bir proje. Liman temizlenecek, alışveriş-eğlence merkezleri açılacak, semt renk değiştirecek. Hikaye buraya kadar çok güzel ama iş bundan sonra başlıyor. Rıhtımda 20-30 metre içerde otel yaptırdığımızı düşünelim. 15 katlı lüks gemler bu otelin önüne yanaşacak. 5000 yolcu için 50'şer kişilik tam 100 otobüs Karaköy'den şehir trafiğine çıkacak ve akşam gemi kalkmadan önce Eminönü, Karaköy'den gemilere geri dönecek, İstanbul'un karmaşık trafiğinde bu turistlerin ulaşımı bu aşamada imkansız gibi gözüküyor."
Bu dev gemiler Galata rıhtımına yanaştırıldığı takdirde oradaki lokantalar, oteller ve dükkanlarda iş yapamazlar. Manzara kapanacak, nefes alınmaz hale gelecek, İstanbul'un olan trafik kabusuna bir de gelenler eklenecek."
Peki kruvaziyer gemiler için terminal? Onun için de önerisi var Dağcı'nın . Diyor ki, "Yolcu gemi terminali Zeytinburnu Ataköy arasında yapılacak bir terminalle halledilir. Sahil yolundan başka Sultanahmet, Topkapı olmak üzere müzelere Karaköy'den çok daha rahat ulaşılır."
Seksen yaşın birikimiyle çok önemli bir önerisi var Dağcı'nın. Diyor ki, "Galataport'a Türkiye'de hiç olmayan ve gelecekte eksikliğini fazlasıyla çekeceğimiz bir Mega Yat limanı yapılabilir. Dünyanın en zenginlerinin gezdiği sayıları az fakat satın alma ve ödeme güçleri yeterince fazla yolcular Galata'ya indirilir. Bu insanlar için otobüs değil limuzinler kaldırılır. Aksi halde şehir trafiğinin tamamen felç olmasından öte gelen turistleri kaçırır."
Bunları paragözler hiç düşündüler mi acaba?
Kentin yüzük taşıkamusal alanları şaibeli ihalelerle birilerine devrediliyor ve hiç bilgi paylaşmadan, kentin amaçları belirlenmeden oldu bittilerle hareket ediliyor. İstanbul'un kaynaklarına merkezi yönetim el koyuyor. Kent yönetiminin sesi çıkmıyor.
Mimar Korhan Gümüş'ün dediği gibi, İstanbullular İstanbul üzerinde söz sahibi olmalı. İstanbul'a gelen turistler steril otelleri görmek için değil, kentin renklerini görmek için geliyorlar. İstanbul'da küçük üretimin (ki buna turizm işletmeleri de dahil) desteklenmeleri gerekli. Bölgedeki fırsatlar yalnızca büyük sermayenin kullanabileceği fırsatlar olarak kalmamalı. Örneğin Galata ve çevresi. Burada halkı dışlamayacak, bütün bölgeyi kapsayacak bir yönetim modeli oluşturulmadan yalnızca denizle ilişki mekanının düşünülmesi de çok yetersiz. Liman kentin malı olmalı. Bütün bölgeyi kapsayacak bir alan yönetimi oluşturulmadan bölgenin Ankara'da kapalı kapılar ardında projelendirilmesi ve satılması olacak şey değil. (MS/TK)