İlk görüşte aşk
Büyük yıldızların isimleri gazetelerde bir "tatlı ihtimal" olarak yer alır, "filan takım falanca oyuncuyla ilgileniyor" vari manşetler, spektaküler isimler havada uçuşur. Futbola ilgiyi ayakta tutan bu tür habercilik, alınan yeni oyuncunun künyesi ile tamamlanır, röportajlar yapılır, gelen "topçu"un eğer hafiften karizmatik özellikleri de varsa anında taraftarın sevgilisi olur. Gelemeyen yıldız isim ise unutulur.
Hasılı kelam, gelenler gidenler, büyük yıldızlar, onları almaya yetmeyecek bütçeler derken ağırlıkla Beşiktaş, Galatasaray ,Fenerbahçe ve Trabzonspor takımlarının bomba transferleri gündemin yaldızlı kubbesinde dolaşırken, mesela Rize veya Denizli takımlarının yeni oyuncuları sessiz sedasız idmanlarına başlamışlardır.
Bir sistem sorunu
"Ufak kulüp"lerin transfer döneminde seslerini duyurabilmeleri, gazete ve televizyonlarda haber olabilmeleri, kendi bünyelerinde temayüz eden bir ismin İstanbul üçlüsünden herhangi birine transferi ile mümkün olabilir. Bu da söz konusu takımın adının ancak diğer takımla birlikte anılması biçiminde karşımıza çıkar ki, genel sistemin Anadolu Kulüplerine bakışı işte ancak böylelikle daha iyi anlaşılabilir.
Ama ne gam... Büyükler varsa futbol vardır, onlar yoksa, havuz gelirlerine göz koyan küçük kulüplerin çanına ot tıkanır. Ara çözümler, federasyon yetkililerin müdahalesi derken, karar toplantılarında mahşerin dört atlısı vaziyetinde boy gösteren büyük kulüp yöneticilerinin dediği olur. Toplantılar terk edilir, havuz sisteminin ortadan kalkacağı tehditleri savrulur. Sonunda da parası bol olanın sözü dinlenir.
Anadolu Kulüpleri ve şampiyonluk paradigması
Kötü olanı, cebinde parası olan Anadolu kulüplerinin bile hiçbir sezona "Şampiyonluk iddiası" ile başlamamasıdır. Örneğin denir ki, "Gençlerbirliği kulübünün bırakın borcu, kasasında 240 milyon dolar fazladan para vardır." Bu ne kadar doğru bilmiyorum, belki bir bilen bana doğrusunu anlatır. Ama İlhan Cavcav'ın Fenerbahçeli Deniz Barış'tan tahsil etmek niyetinde olduğu 1 milyon avro'dan başka bir hedefinin olmadığı anlaşılınca, işin özünün "başarı değil para kazanmak" olduğu görülebilir. Üç büyüklerin bile kasasında olmayan paralara sahip Ankara'nın bu köklü kulübü buna rağmen kalkıp "Bari bu yıl ben şampiyon olayım, yatırım yapayım, bir iki yıldız futbolcu ile şampiyonluğun kapısına kilit vurayım" demez. Oysa Türkiye'de, gidip yıldız kapasitesi olan herhangi bir genç Afrikalı futbolcuyu takımına kazandırmakta Cavcav'dan daha usta kimse yoktur.
O zaman şuraya yazıyor ve yanıt bekliyorum: Gençlerbirliği eğer isterse şampiyonluk elde edebilecek potansiyele sahipken, bunun için her türlü maddi imkanı da var iken niye hedefini şampiyonluk olarak koymaz? Önüne birileri tarafından dikilen engeller mi vardır? Birisi al parayı sus mu demektedir? Yoksa hedef ucuza futbolcu getirip iki yıl sonra pahalıya satmak mıdır? Gençlerbirliği Türkiye'de futbol düzeninin çarpık işlemesi ile ilgili olarak özel ve önemli örneklerden biridir.
Kulüp Başkanlığı neden önemli
İşte bu şartlar altında üç büyüklerden birinin ve Trabzonspor'un başına geçmek, bunlardan birine teknik direktör, futbolcu, menajer vs. olmak mühimdir. Bu kulüplerden birine başkan, yönetim kurulu üyesi olmak demek cepten milyonlarca dolar para harcamak demektir. Bu paraların kaynağı belli olabileceği gibi belirsiz de olabilir. Ancak ne kadar para harcanırsa harcansın, kendi şirketinin, kendi işinin, siyasi güç ve ikbalinin reklamını kimse bir kulüp başkanı kadar ucuza çıkaramaz.
Neden mi? Ajans Press adlı medya takip ajansı, siyaset, belediye, ekonomi, spor ve şov dünyasının gazetelerde yayımlanan, televizyonlarda çıkan haberlerini tasnif etmiş. Ulusal, bölgesel, yerel gazetelerin ve dergilerin oluşturduğu 954 adet yayında yapılan basın takibinde 2005 yılının ilk 7 aylık (Ocak - Temmuz 2005) verilerine göre ortaya ilginç sonuçlar çıkmış.
Aziz medya
Araştırma toplumun her kesiminden insan ve kurumun medyada nasıl yer aldığına gayet somut yanıtlar getiriyor. Başbakandan Fenerbahçe başkanına kadar herkes medyada yer alıyor. Elbette memleketin başbakanı, hakkında haber yapılanlar arasında ilk sırada.
Aziz Yıldırım hakkında yılın ilk 7 ayında tam 2.774 haber yapılmış. O kulüp başkanı olarak hakkında en çok kalem oynatılan isim. Trabzonspor Başkanı Atay Aktuğ 1.409 haber ile sıralamada ikinci sırada. Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın'ı, Yıldırım Demirören ve Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav takip ediyor.
Teknik direktörlere bakınca da en medyatik teknik direktörün 3.916 haberle Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum olduğu görülüyor. Daum'u ikinci sırada yer alan Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş 3.603 haber ile takip ediyor. Üçüncü sıranın sahibi ise Gheorghe Hagi. Ersun Yanal, Rıza Çalımbay ve Fatih Terim ilk beşte yer alan diğer ünlü teknik direktörler olarak göze çarpıyor.
Böylece Yıldırım, Demirören, Canaydın, Cavcav ve diğerleri şirketlerinin reklam giderlerinden yırtıyor, toplumsal kesimlerle artık daha üst katmandan ilişkiler geliştiriyor, vaktiyle adı sanı pek duyulmayan bir takım işadamları pat diye VIP sıfatına mazhar oluyor.
Aşağıda Ajans Press'in yaptığı araştırmanın sonuçlarını göreceksiniz. Futbol ve siyasetin medya aracılığıyla toplum üzerinde kurduğu etkiyi anlamak için yukarıdaki rakamlarla, aşağıdaki, önde gelen politikacıların medyada yer alış sayılarını dikkatlice karşılaştırmak yeterli olacaktır diye düşünüyorum: R. Tayyip Erdoğan 44.673; Abdullah Gül 11.679; Ahmet Necdet Sezer 7.216; Deniz Baykal 6.517; Bülent Arınç 4.988; Cemil Çiçek 4.923; Ali Babacan 4.679; Kemal Unakıtan 4.468; Hüseyin Çelik 4.144; Erkan Mumcu 3.731. (BD/EK)