Kamuoyunun genellikle bir takımda oynayabilecek yabancı oyuncu sayısının serbest kalması şeklinde olmasını umut ettiği değişiklik son şekliyle sadece göz boyamaktan öteye geçemedi.
Sayısından başka hiçbir kriteri belli olmayan yabancı oyuncu konusunda federasyon yetkilileri tam bir aymazlık içerisinde. Derin tahlilleri ve uzun vadeli plânları yok çünkü şu sıralar beylerin tek derdi seçimsiz bir süreç yaşayabilmek.
Oysa biraz efektif düşünebilseler doğru kriterlerle hazırlanacak bir yabancı kontenjanında hem ülke futbolu hem de yönetsel olarak kendileri karlı çıkacaklar. Bana göre, şu an varolan kontenjana, kulübede oturmak üzere +1 ya da +2 eklemenin hiçbir faydası olmayacak.
Yabancı oyuncuyu kulübede oturtmak ve yerli oyunculardan daha fazla maaş ödemesi yapmak eğer bu ülke futboluna yarar sağlayacaksa o zaman benim söyleyecek bir sözüm yok, ancak başta Fenerbahçe olmak kaydıyla yabancı oyuncu sayısının artmasını isteyen kulüplerin bu karara itiraz etmemeleri açık bir samimiyetsizlik olacaktır.
Aslında çok kolay çözümlenebilecek olan bu işi federasyon ve Beşiktaş kulübü her nedense ısrarla yokuşa sürdüler. Özelikle Yıldırım Demirören'in "yabancı oyuncu sayısının artması Türk futboluna darbe vurur" açıklaması gerçekten çok komik.
Bu perspektifte olan bir kulübün genç Muhammet'i Barcelona takımına denenmek üzere yolladıktan sonra parada anlaşamayıp geri çağırması ya da Del Bosque ile Tigana gibi antrenörlere 30 milyon dolarlar harcanırken Rasim Kara ve Rıza Çalımbay gibi Türk antrenörlere tahammül edememesi nasıl bir ikilemin göstergesidir?
Sanırım Türk futboluna asıl darbeyi bu yapıdaki zihniyetler vuruyor. Bu konu ile ilgili önümüzde ki hafta daha geniş bir yazı yazacağım için tek bir örnek verip bitirmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi Hollanda da yabancı oyuncu kısıtlaması yoktur ama buna rağmen bu ülkedeki Ajax, Feyenord ve PSV gibi takımların alt yapıları durmaksızın yetenekli oyuncuları dünya futboluna armağan etmeye devam ediyor. Özellikle son iki U21 Dünya Şampiyonasında Hollanda'nın zafere ulaşması, sınırsız yabancı oyuncu serbestliğinin genç yetenekleri köreltmediği, tam tersine olumlu etkilediğinin ispatıdır.
Trabzon'dan İstanbul'a
Pazar günü yapılan İnter Toto mücadelesinde Trabzonspor, rakibi FK Vllaznia'yı çok rahat geçti geçmesine ama benim aklımda maçtan ziyade tribünlerde ki bir tezahürat kaldı.
Daha maçın ilk yarım saati geçmiş ve takım 2-0 öndeyken Trabzonspor taraftarları statta ki insanları motive etmek için "ayağa kalkmayan Fenerli olsun" diye bağırdılar. Her şeyin yolunda gittiği bir Avrupa Kupası maçında insanların içine işlemiş olan bu "öteki"cilik ne yazık ki anlaşılır bir şey değil.
Demek ki ne yaşanan onca kötü hadise ne de bizlerin yazılarımızda ki uyarıları kimsede bir farklılık yaratmamış. İstanbul tribünlerinde duymaya alıştığımız bu tip seslerin Anadolu'da da duyulması kirliliğin ne boyutlara ulaştığının resmidir. İnsanın bu kişilere "sporsever olmadıktan sonra Trabzonsporlu olsan ne yazar" diyesi geliyor!
Düzeltmeye bakın
Geçen hafta içerisinde Galatasaray Kulübü resmi sitesinde bir düzeltme yaptı. Medyada başkan Canaydın için "başkan silahlanıyor" diye başlıklar atıldığı için yapılan bu düzeltmede "Başkan Özhan Canaydın'ın sanayici olması, çok işçi çalıştırması nedeniyle 20 yıldan bu yana silah ruhsatı zaten mevcuttur. Her 5 yılda bir yenilenen ruhsat muameleleri için rutin işlemler yapılmıştır" deniliyor.
Evet, başkanın 20 yıldır silah sahibi olduğunu bilen basının bunu böylesine sorumsuzca manşetlere taşıması gazetecilik adına gerçekten çok ayıp ama kulübün yaptığı açıklamanın da bana göre özrü kabahatinden büyük.
Zira çok sayıda işçi çalıştırdığı için silah sahibidir demek işçi sınıfının tehdit unsuru olduğunu söylemekten farkı bir şey değildir. Zaten mevzuatta da böyle bir şey yok.
Eğer dedikleri gibi olmuş olsaydı Fenerbahçe yöneticisi Ali Koç beyin Çin ordusuyla dolaşması gerekirdi. Öyle ya, ne kadar işçi, o kadar silâh!(ET/EÜ)