Son birkaç ay içerisinde yaşadığımız bazı olaylar bunu çok açık bir şekilde gözler önüne serdi.
Kulüp yöneticilerinin yaptıkları birçok açıklamanın sonrasında mutlaka bir takım tartışmalar da beraberinde geliyor.
Siz bakmayın her kulübün basın sözcüsü olduğuna. Çünkü bizim kulüplerimizde yöneticilik yapan kişiler aynı zamanda kulübün fahri basın sözcüsü ya da iletişim koordinatörüdür. Durum böyle olunca da medyaya malzeme, taraftarlara da tartışacak konular çıkıyor. Hem de en gereksizinden.
Bu insanlara baktığınız zaman hepsi iyi okullarda mürekkep yalamış ve yine hepsi maddi durumları bol sıfırlı hanelere demir atmış ailelerin çocukları olarak bilinmekteler. Fakat hırslarından mı, yoksa mesleki cehaletlerinden mi bilinmez; ne ait oldukları kulübün ne de mensubu oldukları sosyal çevrenin gerektirdiği gibi davranmayı bir türlü öğrenemiyorlar.
İşin birde lirik yönü var tabii ki. Bu arkadaşlar kameraların karşısına geçtiğinde sık sık taraftarlara eğitsel mesajlar da verirler. Benim en çok hoşuma giden mesaj "artık taraftarlarımız daha profesyonel olmalı"dır. Zira kendileri gereğinden fazla profesyonel olmuşlardır artık!
Hafızamızı biraz zorlarsak verdikleri bu demeçlerin bazılarını hemen hatırlarız. "Beşiktaş'ı ezdik, ezdik, ezdik! Şerefsizler, hırsızlar emeğimizi çaldılar." (Ali Koç-Fenerbahçe yöneticisi)
Ali bey bu sözlerin yanı sıra aynı demeçte "Aylardır söylüyorum, eğer son dört haftaya dokuz puan farkla lider giremezsek bu federasyon bizi şampiyon yaptırmaz" da demişti. Sonuçta Fenerbahçe son dört haftaya dokuz puan farkla girmedi ama şampiyon olmayı bildi. Merak edilen şey Fenerbahçe şampiyon mu oldu, yoksa şampiyon mu yapıldı?
"Artık Ali Sami Yen'de çapulcu taraftar istemiyoruz, dışarıda iki bira içen 10 lira verip stada giriyor." (Adnan Polat-Galatasaray yöneticisi)
Elbette 19 Mayıs günü statta yaşanılan şiddeti kimsenin takdirle karşılamasını beklemiyorum ancak bilinmesi gereken, Galatasaray'ın lokomotif taraftarları yıllardır gerek Adnan bey gerekse kulübün diğer yetkililerinin sağladıkları imkanlar neticesinde Ali Sami Yen'e giriyorlardı.
Geçen sene son maçta alınan şampiyonluk sonrasında tribünlere "saat kaç" diye sorduğunda "20.45" diye cevap verende o taraftarlar olduğuna göre Adnan beyin tepkisini koyma şekli bir hayli garip değil mi sizce de? Ayrıca o olaylı maçta stada sokulan binlerce su şişesi ve meşalelerin hesabını vermesi gereken Galatasaray kulübü yetkilileri hala bu konu hakkında özeleştiri yapmış değiller. Çünkü bence verilen beş maçlık ceza kulübe ve taraftara verilmiştir, yöneticilere değil!
"Ulan hep senin arkanı topluyorum" (Celal Kolot-Beşiktaş yöneticisi)
Bizler Celal beyin bu tarz tepkiler vermesine alıştık alışmasına ama hala Yıldırım Demirören'in ısrarla "Beşiktaşlılık duruşundan" bahsetmesini anlamak zor. Geçen sezon başında parayı bastırıp futbol şube sorumlusu olduğu günden beri yarattığı polemiklere bakacak olursak eğer Celal beyin potansiyelinin maşallahı var diyebiliriz.
Önce Jean Tigana ardından da Gökhan Zan ile girdiği polemiklere en son olarak kulübün basın sözcüsü Gülnar Ersel'i de ekledi. Kaldı ki Gülnaz hanımın basına kapalı yapılan yönetim kurulu toplantısında yaşanılan bu olayı medyaya aktarması da bir hayli enteresan.
Sonuç olarak neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan bir yapı mevcut. Bizler profesyonellik adına amatörlüğün kitabını yazan bu insanlara prim verdikçe işin tadı iyice bozulacak gibi.
Yıllardır dilimize pelesenk olan Süleyman Seba ve İbrahim Altınsay örneklerindeki gibi yöneticiler çoğalmazsa bu işler daha da karışır dememizin asıl sebebi de budur işte. Taraftarların futbol militanı, spor basınının da skor basını olduğu günümüzde yöneticilerin de profesyonelliği elbette bu kadar olur.
Adı Fenerbahçe ile transfer söylentilerine karışan Ümit Karan'ı idmana çıkartmayıp "git kafanı dinlendir, daha sonra gel konuşalım" diyen Kalli sanırım gerçek profesyonellik nasıl olur diye soranlara mükemmel bir örnektir.(ET/EÜ)