Maç için gereken malzemeler
Annesinin omzunda da bir çanta; içinde bebek bezi, biberon, önceden hazırlanmış mama, popo kremi, ıslak mendil gibi bir bebeğin ihtiyacı olan her şey mevcut. Bebeğin keyfi de yerinde, değil mi ki herkes onunla ilgileniyor, onunla hadi çak diye oyunlar oynuyor, meşhur tezahüratlar öğretiliyor, o da henüz yeni çıkan iki ön dişini göstererek sevimli sevimli gülümsüyor kendisiyle oynayanlara. Kısacası bu onun günü.
Tribünün yukarısında biraz daha büyük bir çocuk var. En fazla altı yaşında görünüyor. Yanında ihtimal dayısı ya da amcası ile maça gelmiş. Uzaktan bakınca bile, gözlerinden en az iki yıldır kendisine verilen sözün tutulmasından kaynaklanan mutluluk okunabiliyor. Acayip sevinçli, içi içine sığmıyor. Dili döndüğünce çevresindeki abi ve ablalarının (azınlıkta da olsalar) söylediği şarkılara katılmaya çalışıyor.
Dayıyı çok seviyor
Belli ki kendisini bildi bileli o takımı tutuyor. Pazartesi okula gittiğinde kendisi ile aynı takımı tutan arkadaşlarına anlatacak, onları kıskandıracak anılar topluyor. Yıllar sonra, beni dayım ilk kez maça götürdüğünde çok eğlenmiştim, karşı takımı şöyle yenmiştik diye anlatmak istediği anlaşılıyor. Üstelik her şey gayet iyi gidiyor, takım atak üstüne atak yapıyor, ilk gol erken geliyor: Takımızın birinci golü, 10 numaralı formasıyla, Ahmeeet... Futbolcunun soyadını o da tribünü dolduran binlerle birlikte haykırıyor, sevinçli, mutlu, kendisini maça getiren dayısına minnettar.
İlk maç ve şiddet
Ancak neden sonra tribünde bir karışıklık çıkıyor. Yukarıda sebebi hemen anlaşılamayan bir kavga başlıyor. Ortalık birbirine gelince dayısı can havliyle yeğenini tutmaya, bir süre sonra olaya her nedense müdahil olan çevik kuvvetin coplarına kendisini siper etmeye başlıyor. Ama polisin işin içine girmesiyle mevzu daha çetrefilli bir hal alıyor. Tek çare aklında güzel anılar biriktirmek isteyen çocuğu alt kattaki hiç tanımadığı diğer taraftarlara balkondan sarkıtmak, onu kargaşa ortamından uzaklaştırmak. Ama dayısı polisten korumak isterken yeğeninin boynunu fark etmeden öyle bir tutuyor ki, aşağıdan bakan herkesin içi cız ediyor, çocuğun bir yeri kırılacak şimdi sesleri yükseliyor...
Tribünde coplar konuşuyor
Bütün bu olup bitenleri herkes gibi gören ve benim hemen yanımda bu kez babasının kucağında duran bebek birden korku içinde ağlamaya başlıyor. Anne ya olaylar büyürse diye endişeye kapılıyor haklı olarak. Çünkü maçlar konusunda hiçbir eğitimi olmayan çevik kuvvet, sağına soluna dikkat etmeden, bir kadını ya da çocuğu incitme kaygısı taşımaksızın bodoslama giriyor tribüne. Polisin amacı olayın sebebini anlamaya çalışmak, kavganın neden çıktığını bulmak değil, oradakileri bir temiz sopalamak. Neyse ki küçük çocuk artık görece olarak daha tekin bir yerde. Dayısı da kendisine bu sıkıntıyı yaşatan polis memurlarıyla kavga halinde.
Benim hemen yanımda duran bebek ise bütün bu olup bitenlerden korkup ağlamaya başlıyor. Annesi tedirgin, ya olaylar devam eder, polis buraya da gelirse diye kaygıyla eşini arıyor. O sırada baba da bir başkasıyla kavgaya tutuşunca ufaklık veryansın ediyor, anne panik halde yavrusunu kucağına alıp bir koltuğun üzerine siniyor. Çevresindekiler anneyi ve ağzında emzik ağlayan bebeği teskin etmeye çalışsalar da nafile.
Havadan taşlar yağıyor
Başka bir kentte yine benzer bir görüntü. Bu kez televizyon karşısındayım. Şampiyonluk adayı takım deplasmanda Büyük takımın malum küçük kentte oturan taraftarları da tribünde yerini alıyor. Üstelik çoluk, çocuk, genç yaşlı, kadın erkek Ancak birden bire havadan taşlar yağmaya başlıyor, kimisinin başına taşlar yağıyor, kafası yarılıyor, kimisi kolundan bacağından yaralanıyor, çocuklarını koruyanlar koca koca taşların hedefi oluyor.
Bütün bunlara rağmen bu memlekette futbol hala seviliyor. Fakat bir spor gibi değil, ölüm kalım meselesi olarak görülüyor. Kimileri işsizlik, yoksulluk gibi ülke sorunlarına sesini çıkarmaz, çıkarmak isteyenleri de linç etmek isterken, futbolda hakkı yenildiğini düşündüğü için sokaklara çıkıyor.
Polis: Holiganizmin parçası
Bundan sonraki kuşakların futbola (hatta sporun herhangi bir dalına)karşı duygularını programlamak tribün şiddetinin inisiyatifine bırakılıyor, şiddeti önlemekle görevli polis bizatihi kah gereksiz yere cop kullanarak, kah biber gazını 10 yaşında bir çocuğun gözüne sıkarak holiganizmin bir parçası oluyor.
Sonra da oturup bu ülkenin birkaç dal hariç, sporda niye başarısız olduğuna, tribünde şiddetin neden her geçen yıl biraz daha arttığına dair ahkam kesiliyor.
Bu hafta kupa finalinde yaşananlar umarım çocukların zarar görmeyeceği bir şekilde tamamlanır, umarım minik dimağlarda futbol bir gladyatör dövüşünden farklı bir iz bırakır. Ancak futbolda kirlenme sürdükçe şiddetin de artacağını unutanlar tarafından idare ediliyoruz. Sportif geleceğimiz, federasyon kupası finali öncesinde olduğu gibi asıl amacı pek tabii maç seyretmek olan üniversite talebelerini güvenlik görevlisi yapıp işin içinden sıyrılmaya çalışanların geçici çözümlerine emanet ediliyor. Benimse bir maçta şiddet yüzünden korkup ağlayan çocukları gördükçe içim cız ediyor. (BD/EK)