Bu mevsim Süper Lig'de işlerin nasıl yürüdüğünü anlayabilmek için İstanbulspor'un durumuna bakmak gerekiyor diye düşünüyorum. Geçen yıl Fenerbahçe ile Uzan'ların eski kulübü arasındaki parasal ilişki ile ilgili iddialar gündeme geldi, bir süre konuşulduktan sonra mevzu ört bas edildi.
Sarı siyahlı "taraftarsız" kulübün geçen yıl zevahiri kurtarması, ardından TMSF'nin elinde harap ve bitap düşerek Türkiye 1. Futbol Süper Ligi'nin en aşağı basamağından 2. lige yuvarlanmasına engel olamadı. Zaten bu arada ortaya başka iddialar atıldı, kulüpler, futbolcular, hatta milli takım teknik direktörü bile bu yıl ortaya atılan iddialarla yıprandı. Ama bu soruna herhangi bir çözüm yolu bulunamadı.
Bütün bunlardan geçtik, birbirini suçlayan futbolcular, biri milli takımın başında olmak üzere antrenörler, yöneticiler, hepsi yerli yerinde duruyor, haklarında ne bir dava ne bir soruşturma. Üstelik iddiaya konu para öyle üç beş kuruş değil, milyon dolarlar. Öyleyse -hani bilindik bir örnek olduğu için ben de tekrar edeyim- bir parça baklava çalan çocuğun peşine düşen yüce adalet mekanizması, neden bu büyüklükteki paranın peşine düşmez, neden hayatı büyük pisliklere bulaşmış herkes için bu kadar kolaylaştırır, neden?
"Futbol: Temizlenmeye muhtaç bir dünya"
Bütün bu sorulara işi futbol olmasa da kaderin bir cilvesi olarak İstanbulspor'un patronu haline geliveren TMSF başkanı Ahmet Ertürk'e sorarak bir yanıt almak mümkün mü? Yayın hayatına yeni başlayan Serencebey gazetesi*, Beşiktaşlılığı ile bilinen Ertürk'e futbol ve para arasındaki ilişkileri sormuş geçen sayısında.
Gazetenin son sayısındaki röportajda Ertürk "Türkiye'de futbol temizlenmeye muhtaç bir dünya" diyor.
"Türkiye'de futbolla ilgilenen-ilgilenmeyen, kime sorarsanız sorun, 'Futbol Türkiye'de temiz, üzerinde hiçbir leke yok, şike yapılmıyor, gayet adaletli bir dünya' diyebiliyor muyuz? O zaman niye birbirimizi kandırıyoruz. Niye hakem kurulları, tahkim, federasyon var? Bunlar ne işe yarar anlamıyorum," diyen Ertürk, Federasyon'un ve kurumlarının varlığının ciddi şekilde sorgulamaya açılması gerektiğini belirtiyor röportajında.
İstanbulspor ve TMSF aşkı: Zoraki evlilik
TMSF'nin İstanbulspor'a el koymasının, tamamen hukuk düzenini ayakta tutmak için yapılmış ve kulübü kısa dönemde elden çıkarmaya, devretmeye yönelik kısa vadeli bir müdahale olduğunu söyleyen Ertürk, "Ama maalesef Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), kulübü elden çıkarmamıza izin vermedi. Bu çok yanlış bir tutumdu. Şayet İstanbulspor değer kaybeden, küme düşen bir takım olursa, bunun suçlusu TFF olacaktır" diye konuşuyor.
Haydi bir bakalım bu pencereden şimdi... Satılması gereken bir kulüp var ortada: Maçların yayın hakkını elinde bulunduran Uzan Grubu tarafından Şampiyonlar Ligi'ne katılabilsin diye tamamen ticari hedeflerle satın alınan ve bugün artık ligden düşen eski bir köklü bir spor kulübü. Uzanlar batıp bütün varı yoğu TMSF'ye devredilince devlet bir futbol kulübünün sahibi oluveriyor, yine Uzanlar'a ait Adanaspor da cabası. Kulüp bankacıların, finans eksperlerinin eline teslim ediliyor. Parayı yönlendirmekle bir spor organizasyonunu yönetmenin aynı şey olmadığı kısa bir zamanda anlaşılınca, İstanbulspor hemen satılmak isteniyor. Ama Türkiye Futbol Federasyonu bu işleme izin vermiyor... Neden acaba?
Para, para, para...
Ertürk'ün buradaki tespiti de son derece önemli. Türkiye'de futbolun tahmini 1 milyar dolarlık önemli bir sektör haline geldiğini söyleyen Ertürk, "Dünyada çok daha büyük bir endüstriye dönüştü. Bu futbol endüstrisi, bizim Türkiye'de eleştirdiğimiz bütün olumsuz yönleri bünyesinde barındırıyor, yani bu olumsuzluklar sadece ülkemize mahsus değil. Fakat Batı'da endüstriyi yöneten mekanizmalar bulunduğu için, adil yönetme yeteneği kazanılmış durumda. Cezalar daha adil uygulanıyor, gerekirse bir futbolcu veya takım en ağır cezalara çarptırılabiliyor." diyor.
Bu zoraki evlilik ve Ertürk'ün çocukluğundan beri süregelen koyu Beşiktaşlılığı nedeniyle futbola olan ilgisi düşünüldüğünde, futbol dünyasının paraya tahvil edildiği sisteme dair ideolojik bir boyutunun da var olduğunu düşündüğüm tahlilleri, epeyce kafa açıcı diye düşünüyorum.
Sömürgecilik, üçüncü dünya ve futbol
TMSF'nin patronu Serencebey Gazetesi 'nde gayet güzel anlatmış futbolun bugünkü içeriğini: "Endüstri etik değerlerini koruyor ama kendi dışındaki adaletsizliklere ve ahlaksızlıklara göz yumuyor." diyor Ertürk.
"Gelişmiş ülkelerdeki ekonomi ile diğer ekonomileri karşılaştırırsanız, aynı çarpıklığı burada da görürsünüz. Batı'daki demokratik olgunlukla, Batı'nın diğer ülkelerdeki diktatörleri yaşatmak için sergilediği çabaların paradoksunu açıklamak nasıl zorsa, futbolda da bunu görebiliyorsunuz.
"Orada oturmuş, kuralları belli olan, adaletin sağlanmaya çalışıldığı bir futbol dünyası var ama bu, diğer ülkelerdeki çarpıklıklardan beslenen bir futbol dünyası. Bu çarpıklık, aslında hayatın bütün alanlarının bir yansıması. Futbol endüstrileştikçe, futboldan nemalanan çevrelerin iştahları daha da kabarıyor ve her ne olursa olsun oradan nemalanma öne geçiyor, bu da futbolun güzelliklerini öldüren bir realiteye dönüşüyor."
Rekabetin kör ettiği gözler
Fenerbahçe kutlamalarını yaptı, sokaklara döküldü, maganda kurşunları yine çocukları yaraladı, Bağdat Caddesi'nde halaylar çekildi, üzerine ünlü futbolcuların isim ve numaralarının yazılı olduğu formalarla kulübe milyonlarca dolar para kazandıran taraftarlar karşılıksız sevdikleri takımlarının uğruna sabahlara kadar helak oldu. Sadece Fenerbahçe takımı değil, bugün Türkiye'de hangi takım şampiyonluk kupasını kaldırırsa kaldırsın benzer bir görüntü çıkar ortaya. Hele geçen haftalarda Trabzon'da linç girişimleri sonrasında yaşanan "futbol isyanı" göz önüne alınırsa çok daha fena şeyler de olabildiğini de görebiliyoruz.
Süzgeçten damlayan öfke
Taraftar kitlesi hayata suyun yüzeyinden bakıyor. Öfkeli kalabalık, hakemi ve hatalarını basit bir "kendine yapılmış haksızlık" kevgirinden geçirerek öfke damlatmakla, küfür etmekle yetiniyor. Oysa hiç de bu kadar basit değil. Para ilişkileri, uluslararası ticaret, söz konusu ticaretin içeriği, kulüp başkanı olmanın cazibesi, gazete manşetleri satır arasında çok farklı manalar gizliyor. Daha önce de bir anlatmaya çalıştığım gibi, kimse cebinden karşılığı olmayan milyon dolarları boşu boşuna saçmıyor.
Futbol piyasasında harcandıkça para en koyu karadan bembeyaza doğru renk değiştiriyor. Kulüp başkanının her söylediği manşet olunca bu lafların altından akan sular kim bilir belki de Ortadoğu'ya silah, erzak, mühimmat olarak akıyor. Kimseler görmeden Çakıcılar sahte pasaportlarına vize alıyor, sudan sebeplerle yıldız futbolcular memleketten kovulup gündem saptırılıyor, Nouma ile birlikte mafya babaları da çaktırmadan toz oluyor. Şimdilerde parti genel başkanlığı edenler, bir taraftar kitlesinin gönlüne girebilmek için, meşhur antrenörlerle tabiri caizse "enseye tokat" oluyor, tribündeki görüntüsü köylere yürüyen tankların, göçe zorlanan insanların, "memleket için kurşun atanların" fotoğrafını gölgeliyor.
Dışarıda türküler söyleniyor, şampiyonluklar kutlanıyor. Hayatı futbol topuna teğet geçen bakışlar fırlatarak yaşayan taraftar, ezeli rekabetin parasal boyutuyla aslında kendi cebine, bizatihi yaşam hakkına saldıran kirli bir el olduğunu gözden kaçırıyor. (BD/EK)