Müslüman Fransızlar
Geçen hafta, Fotomaç gazetesinde yer alan bir haber memlekette doğruyla yanlışın, uluslararası ilişkiler ve futbolun birbirine ne derece şiddetle birbirine bağlandığını gösterdi.
İnternet'teki Galatasaray forumlarından birine yazan futbolsever, Ribery ve Anelka transferlerinin amacının ne olabileceğine dair acayip bir senaryoyu gündeme taşıdı.
Elbette bu durum her ne kadar dramatik bir komplo teorisi de olsa futbolla, ticaretin ne derece iç içe geçtiğini bir kez daha ortaya koyuyor.
İddia şöyle... Ribery gibi üst düzey yeteneklere sahip bir futbolcu Galatasaray'ın mali açıdan en zor dönemlerinden birinde üstelik parasal açıdan hiç de zorlanmadan alındı.
Üstelik Ribery, eşi Kuzey Afrikalı Müslüman bir kadınla evli. Sonradan genç futbolcu da İslamı seçti. Tıpkı sonradan Müslüman olan ve ara transferde Fenerbahçe'ye transfer olan Anelka gibi.
Fransa'daki Türkiye imajı
Nicolas Anelka da sonradan İslam dinini seçen bir yıldız. Ve tabii o da Fransız. Yeni adı ise Bilal. Malum teoriye göre bu transferler Fransız kamuoyundaki Türkiye imajını düzeltmek, en popüler futbol dergilerinde bu iki futbolcu vasıtasıyla Türkiye'nin ve dahi elbette İstanbul'un ne kadar güzel, iyi ve yaşanılır olduğunu anlatmak, memleketi sürekli gündemde tutmak, bu vesileyle tabii ki Türkiye futbolunun da hafızalarda yer etmesini sağlamak.
Adı üzerinde "komplo teorisi". Nereden bakacağınıza bağlıdır. Bu tür yaklaşımlar genellikle biraz hastalıklıdır. Ancak yine de içinde bir miktar gerçeklik payı barındırabilir.
Referandum ve Müslüman futbolcular
Ve eğer hakikat barındıran bir varsayımsa, ara transfer tercihini bir İtalyan, Alman, Brezilyalı vs. için kullanmak yerine Anelka ve Ribery'yi almak Galatasaray ve Fenerbahçe için hükümetinin Boeing yerine Airbus'ı tercih etmesi gibi bir şey.
Hani belki Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği için referandum kararı alan Fransa'nın olumlu yönde etkilenmesini sağlayacak bir çaba: Yani Airbus alarak Fransa'yı ekonomik yönden tatmin eden Türkiye'nin Fransa kamuoyuna ulaşmasının bir yolu... Tuhaf tabii, bir miktar da paranoyakça.
Artık insanımız kendisini futbolda bile böylesi teorilere yatkın bulabiliyorsa, reel politika ve diplomasinin futbol taraftarları üzerindeki etkisini tartışma ihtiyacı çoktan hasıl olmuş demektir.
Futbol ticarileşince
Durum bir yandan da şöyle bir sonucu işaret ediyor. Futbol izleyicisi artık sadece 11 adamın peşinden koşuşturduğu bir topu izlemekle yetinmiyor, komplo da olsa futbol endüstrisinin içeriğine dair fikir yürütüyor.
Bu nereden bakarsanız bakın olumlu bir gelişme aslen. Artık Baba Hakkılar'ın, Lefterler'in forma aşkına oynadığı günlerin çok geride kaldığını fark eden taraftarın kafasında, futbolun tuhaf ve istenmeyen bir biçimde küreselleşmesine dair bir kanı uyanıyor demektir.
İşte gerçekler
Gelelim futbol oyununa. Bu haftanın maçları yine ses getirir cinstendi. Belki de liglerin en gollü haftalarından birisini yaşadık. Bütün takımlar varını yoğunu ortaya koydu, bol gol atılan bir hafta böylece geride kaldı.
Maçlara şöyle bir bakınca ortaya çıkan gerçekler artık açık açık yazılmalı:
* Ligin ikinci yarısından bu yana oynanan futbola bakıldığında en iyi yerli oyuncunun Beşiktaşlı Koray olarak göründüğü,
* Yılardır teknik direktörler tarafından muhtelif bölgelerde oynatılan ve bir türlü arzu edilen başarıyı yakalayamayan Galatasaraylı Ayhan'ın meğerse çok iyi bir sol kanat oyuncusu olduğu,
* Ribery'nin son derece başarılı bir ara transfer olarak göze çarptığı,
* Galatasaray'ın genç forveti Hasan Kabze'nin gençlere fırsat tanınırsa yapacakları ne çok şey olduğunu aynı maçta attığı üç golle teknik adamların gözüne soktuğu,
* Daum'un en az Fenerbahçe kadar hırslı ve iyi oynayan takımlara karşı, "bize karşı niye bu kadar iyi oynuyorsunuz kardeşim" gibi tuhaf sorular sormakta mahir olduğu,
* Cem Deda adlı 24 yaşındaki gencecik bir üniversite öğrencisinin 50 bin kişinin önünde maç yönetmesinin yanlışlığının kanıtlandığı, en az iki hafta dinlendirilmesi ve maçlar yüzünden okulundan kalmaması gerekliliğinin ortaya çıktığı,
* Fenerbahçe taraftarının yaptığı aşırılıkların asla medyada yer almadığı, Futbol Federasyonu'nun bir tek Beşiktaş'a efelenmekte tereddüt etmediğinin anlaşıldığı,
* Trabzonspor'un takipten vazgeçmek gibi bir niyetinin olmadığı, vesaire, vesaire...
Sistem değil yıldız oyuncu...
Bir sisteme değil yıldızlara dayalı bir oyun kurgusu ile sahaya çıkarak günü kurtaran Fenerbahçe zorlu Denizlispor deplasmanında bakalım neler yapacak.
Bu hafta vahim hakem kararları ile galibiyeti son dakikada Brezilyalı yıldızı Alex ile yakalayan sarı lacivertliler daha dikkatli oynamak zorunda. Daum'un ise oyunu daha iyi okumak zorunda olduğu aşikar. Denizlispor iyi oynayıp kazanırsa basın toplantısında soracağı soru da merak konusu.
GS'de Gençler ve yaşlılar
Galatasaray'ın ise Beşiktaş'a karşılaşmanın ilk yarısında kök söktüren Ankaraspor karşısında dikkatli mücadele etmesi 100'üncü yılında şampiyonluk iddiasını sürdürebilmesi açısından önemli.
Hagi ve bir kısım GS taraftarı arasında Hasan Şaş ve Arif gibi eski futbolcular nedeniyle yaşanan görüş ayrılıkları da tatlıya bağlanmak zorunda.
Büyük maç...
Bu hafta da son derece zorlu bir hafta olacak. Beşiktaş İnönü Stadyumu'nda ligin zirvesi açısından önemli bir karşılaşma oynanacak.
Beşiktaş son haftaların formda takımı Trabzonspor'u konuk edecek. Ligin üçüncü sırasına demir atan rakibi karşısında, Karakartal güç bir mücadele verecek.
Bu karşılaşma, Galatasaray yenilgisi ve seyircisiz oynanan maçta alınan Gençlerbirliği beraberliğinin ardından, Ankara'da "arkaik" 3-5-2 sisteminden vazgeçerek 4-4-2 ile sahaya çıkan Beşiktaş'ın kuşkusuz Avrupa yolundaki en önemli maçlarından biri.
Gelelim ligin diğer takımlarına...
Kayserispor düşme potasındaki rakipleri Sakarya, Akçaabat Sebat ve İstanbulspor'un yenildiği haftada, zorlu Samsun deplasmanından 1 puanla ayrıldı.
Eğer bir mucize olmazsa Akçaabat Sebatspor bu yıl ikinci lige geri dönecek. Aslında oynadığı maçlarda ortaya iyi bir oyun koyan Sakaryaspor, genç oyuncularının diri futbol anlayışını galibiyetle sonuçlandıramıyor.
Açıkçası eğer Yeşil - Siyahlılar ligden düşerse en çok üzülenlerden biri de ben olacağım.
Haydi, şimdi yüzümüzü önümüzdeki haftaya çevirelim. Hepinize komplo teorileriyle değil sporla dolu bir hafta diliyorum...(BD/BA)