11 Haziran'dan beri dünyanın gözü Güney Afrika'ya çevrilmiş durumda. Yakın ve yavaş çekimde, biraz da 'insanüstülük' izlenimi uyandıran futbolcu görüntüleri, harika goller, 'yıldız' futbolcular, ünlü teknik direktörler, stadyumlardan yükselen uğultuyu bastıran Vuvuzela'nın durmak bilmeyen gürültüsü, her biri kendi takımının renginde ateşli taraftarlar, maskeli fanatikler, büyük bir televizyoncu-gazeteci kalabalığı, yüzlerce futbol yorumcusu, reklamlar, hiç bir ayrıntıyı kaçırmayan binlerce kamera...
Velhasıl tam bir cümbüş ve bir futbolcu borsası... Bu güne kadar yapılan 18 dünya futbol kupasından sonra, 19'uncusu için Güney Afrika'nın seçilmesinin, sıranın Afrika'ya gelmiş olmasının özel bir önemi ve anlamı olduğu, bunun Afrika'nın, özellikle de Kara Afrika'nın tarihinde bir dönüm noktası, bir Afrika Zamanı [Time of Africa] olduğu söyleniyor...
Milyarlarca dolar harcanarak gerçekleştirilen bu 'büyüleyici' futbol şöleni ortalama bir Afrikalı için, bir Güney Afrikalı için gerçekten bir şölen, bir 'ulusal gurur' vesilesi midir? Büyüleyici, şaşaalı görüntüler ve sarhoş eden gürültülerin gerisinde nasıl bir gerçeklik gizleniyor? Bu sadece bir futbol oyunundan mı ibarettir? Yoksa futbol başka oyunları ve hesapları gizleme işlevi mi görüyor? Ya da sporla, futbolla ne kadar ilgili? Elbette benzer sorular derin açılımları, kapsamlı tahlilleri davet ediyor ama burada kısaca görünenle görünmeyen, gösterilenle gizlenen ilişkisine kısaca değinmekle yetineceğim. Söz konusu olan gerçekten ileri sürüldüğü gibi bir Afrika zamanı mıdır? Dünya kupası için Güney Afrika'nın seçilmesinin birkaç nedeni var: Birincisi, Güney Afrika kıta'nın en çok 'Batılılaşmış' bölgesi; ikincisi, Güney Afrika neoliberal politikaları gözü kara uygulayan ülkelerden biri; üçüncüsü de bir imaj yenileme operasyonu oluşuyla, dünya'ya "farklı" bir Güney Afrika imajı sunmakla ilgili...
Amaç kârı büyütmek
Aslında olimpiyat oyunları, dünya futbol kupası gibi büyük organizasyonları sadece birer spor etkinliği saymak, resmin tamamını görmemektir. Küresel çaplı 'sportif' etkinliklerin gerçek anlamda sporla ilgisi görünüştedir. Asıl amaç kâr etmek ve kârı büyütmektir. Dolayısıyla bilinen anlamda ekonomik-ticari bir faaliyettir. Velhasıl sermayeyi büyütme operasyonudur...
Bu tür sportif etkinlikler -aslında bunların kelimenin jenerik anlamında sporla ilgisi sadece görünüştedir, zira doğası gereği sporun [oyun] paranın ve meta kategorilerinin işe karıştırılmaması gereken tat verici bir oyun olması gerekir- çokuluslu şirketlere sportif alt-yapı, stadyum, otel, yol, hava alanı, köprü, otoyol, metro, vb. yapma ve tabii milyarca kâr sağlama yolunu açıyor. Moda tabirle 'kentsel dönüşüme' vesile oluyor...
Bu arada FIFA'ya kazandırdığı milyarlarca doları da unutmamak gerekir... Aslında FIFA bir çokuluslu şirkettir. Fakat diğer çokuluslulardan önemli bir farkı var: FIFA'nın küresel oligarşinin ve küresel plütokrasinin hizmetinde ideolojik ve politik bir misyonu da var. Bu tür etkinliklerin önemli bir işlevi de insanlara 'gerçek sorunları' bir süreliğine de olsa unutturmaktır... Bu yüzden futbol 'toplumun afyonudur' denecektir... Bir başka işlevi de, ayıbın üstünü örtme ve unutturmadır...
1978'de Dünya Futbol Şampiyonası Arjantin'de yapılmıştı. Arjantin'de 1976'dan beri General Videla liderliğindeki askeri cunta iktidardaydı. Kanlı-işkenceci devlet terör rejimi, muhalifleri, komünistleri, sosyalistleri 'kaybetmekle' meşguldü... Rejim muhaliflerinin savaş uçaklarından okyanusa atıldığı günlerdi... Oysa dünya kupası günlerinde Buenos Aires'ten dünya'ya yansıyanlar çok farklıydı. Dünya kupası devlet terör rejimini 'meşrulaştırma', 'imaj temizleme' işlevi görmüştü...
Güney Afrika 1994 yılına kadar ırkçlığın timsali bir Apertheid rejimiydi. Nelson Mandela liderliğindeki ANC'nin [Afrika Ulusal Kongresi] zaferiyle Apertheid son buldu ve Mandela devlet başkanı seçildi. Elbette ırka dayalı, sosyal hiyerarşinin geçerli olduğu bir toplumda Apertheid rejiminin yıkılması önemliydi ama ırk ayrımcılığına maruz siyahlar için bu 'dönüşüm' gerçekten sorunun çözüldüğü anlamına geliyor muydu?
Güney Afrika, 39. Dünya Futbol Kupası için yaklaşık 4,5 milyar dolar harcadı. Bu harcamanın yapıldığı ülkede nüfusun yüzde 47'si günde 1,5 avronun altında gelirle 'yaşamaya' çalışıyor. İnsanları büyüleyen futbol şöleninin faturasınını ödeyecek olanlar da onlar!
Kupa Afrika'da yapılıyor ama biletlerin sadece yüzde 2'si Afrikalılara satılmış... 1976'da dünya olimpiyat oyunları Kanada'nın Montréal kentinde yapılmıştı. Olimpiyatların neden olduğu borcun ödenmesi geçen yıla (2009) kadar sürdü. Yunanistan 2004 de olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yaptı... Ülkenin bugünkü durumunun gerisinde olimpiyat şovu için yapılan hovardalığın payı önemsiz değildir...
Güney Afrika
Güney Afrika, futbol şampiyonası için 6 yeni stadyum inşa etti veya yeniledi. 11 Temmuz'dan sonra bu devasa stadyumlar ne olacak? Kim bilir belki arada bir 'dev konserler' için kullanılır... Sadece kupa güvenliği için 180 milyon dolar harcama öngörüldü ve 42 bin yeni polis alındı... Küçük esnaflar ve seyyar satıcılar güvenlik gerekçesi ve görüntü güzelliği için stadyum çevresinden kovuldu. Aksi halde dünyaya sunulmak istenen ülke imajı kirlenirdi...
Hükümet futbol şovu için kaynak buluyor da, eğitim ve sağlık için bulamıyor. Neoliberal politikaların bir gereği olarak, eğitim ve sağlık hizmetleri özelleştiriliyor, geniş kesimler için bu hizmetlere ulaşmak imkansız hale geliyor. Resmi rakamlar ülkede işsizlik oranının yüzde 24 olduğunu gösteriyor ama genç Güney Afrikalılar söz konusu olduğunda işsizlik oranı yüzde 45 ila 50 arasında değişiyor...
Aslında ekranlara yansımasa da, ülke sosyal patlamının eşiğine gelmiş durumda. Yoksuzluklar da insan havsalasını zorlayacak boyutlarda... Güney Afrika dünya'da gelir dağılımı dengesizliğinin en büyük olduğu iki ülkeden biri, diğeri 'yükselen yıldız' olarak sunulan Brezilya... Böyle bir ülkede küçük hırsızlık olaylarının bu ölçüde yaygın oluşu neden şaşırtıcı olsun... Resmi rakamlara göre yılda 20 bin cinayet işleniyor, 55 bin kadına tecavüz ediliyor ve 120 bin kapkaç ve hırsızlık vakası yaşanıyor. Erkeklerde yaşam uzunluğu 53 yıl 8 ay, kadınlarda 57 yıl 2 ay...
Hem piyasa ekonomisi şampiyonluğu yapıp hem de başka türlü olmasını umut etmek elbette mümkün değildir. Irk ayrımcılığının geçerli olduğu 1994 öncesinde rejim hak talebiyle sokağa çıkanlara gerçek mermilerle karşılık veriyordu. Şimdilerde artık plastik mermilerle karşılık veriyor...
Irkçı rejimden farklı olan bir şey bu; ikincisi, eskiden zenginler hep beyazlardı, 1994'ten sonra siyahlardan da süper zenginler türedi ve bu yeni yetme zenginlere kara elmaslar deniyor. Malum zenginin, kapitalistin siyahı, beyazı olmaz. Üçüncüsü, ırk ayrımcılığı zamanında siyahlar Banthustan denilen 'adacıklarda' hapisti, Banthustan'ı terk etmeleri yasaktı. Kentlerin gecekondularında yaşayanlarsa 'sürekli oturma' hakkından mahrumdu, her an bulundukları yerlerden kovulabiliyorlardı. Bu gün artık Banthustan'lar yok ve oradakiler township denilen devasa gecekondularda 'özgürce' yaşayabilir...
Açlığın, işsizliğin, yoksulluğun, sefaletin kol gezdiği, sağlık, eğitim, ulaşım hizmetlerinin son derecede yetersiz, elektrik ve su kesintilerinin vakai adiyeden olduğu şu ünlü gecekondular, township'ler...
Mandela'nın suyu özelleştirmesinin ardından Güney Afrika'da tarihinin en büyü kolera salgını yaşandı. Suyun özelleştirilmesini izleyen iki yılda 114 bin kişi koleraya yakalandı ve 260 kişi öldü... HIV virüsü ülke nüfusunun yüzde 18, 1'ini kuşatmış durumda. Neredeyse her beş Güney Afrikalıdan biri virüsle cebelleşiyor...
Stadyum inşaatında çalışan işçiler ücret artışı talebiyle greve gittiklerinde, 400'ü işten atıldı. Kimse işçilerin ne kadar ücret aldığı, hangi şartlarda çalıştığı, nasıl geçindiğiyle ilgilenmedi. İşçiler stadyum inşaatını geciktirmekle, kupaya zarar vermekle bile suçlandılar... Bu terazinin bu sıkleti çekeceği mi sanılıyor?
Kültüralizmle buraya kadar
Öyleyse sorun nedir? Neyle ilgilidir? Irk ayrımcılığının şeklen ortadan kalkması, reel olarak ayrımcılığın ortadan kalktığı anlamına geliyor mu? Eğer ayrımcılık sadece ırkı- rengi angaje etseydi, sorunun çözümü de kolay olurdu. Oysa, ayrımcılık asıl sınıfsal mahiyettedir.
1994 öncesinde ulusal gelirin yüzde 66'sına nüfusu 5 milyon olan beyazlar el koyuyordu, geri kalan yüzde 33'ü de nüfusu 45 milyon olan siyahlara kalıyordu. Bu durum 1994 sonrasında hiçbir köklü değişikliğe uğramadı. Sadece zenginler arasına siyah azınlık dahil oldu.
Eşitlik ilkesi neyi gerektirirdi? Ulusal gelirin ve zenginliğin yüzde 10'unun beyazlara, yüzde 90'ının da siyahlara ait olmasını...Topraklar, çiftlikler, evler, işletmeler, fabrikalar, bankalar... Eskiden kime ait idiyse, yine onların olmaya devam ederken, neler ne kadar değişebilirdi? Apertheid sonrası hükümetlerin toprak reformu diye bir kaygıları ve öncelikleri oldu mu? Anayasaya ayrımcılığı yasaklayan bir- iki madde eklemekle, bazı kanunlarda değişiklik yapmakla ayrımcılığın ortadan kalkması mümkün müdür?
Neoliberal politikalar pupa-yelken yol alırken, ekonomik apartheid da kaçınılmaz olarak derinleşiyor. Bir özgürlük hareketi, bir ulusal kurtuluş hareketi, bir sosyal emansipasyon hareketi, sadece bazı biçimsel hakların gerçekleşmesini amaçlıyor, onun ötesine geçemiyorsa, kurtuluşu, özgürleşmeyi (emansipasyonu) bir bütün olarak görmüyorsa, kimi kültürel ve 'kimlik' haklarıyla yetiniyorsa -elbette bu söz konusu hakları küçümsemek anlamına gelmez-, sorunu kültüralizm dahilinde algılıyorsa, onun gerçek bir özgürlük hareketi sayılması mümkün müdür?
Elbette Sibel Özbudun'un yazdığı gibi, etnisite ve sınıf bağdaşmaz, çelişik kategoriler değildir. Kültüralizm aşamasında kalmak, ulaşılması gereken hedef 100 kilometreyken, 28. kilometrede durmak gibi bir şeydir... Zira, kültürel/kimlik hakları diğerlerinden ayrı ele alınamaz. Bilindiği gibi, sümürme/sömürülme, ezme/ ezilme ilişkisi, çelişkisi ve hiyerarşisi bir bütündür.
Ekonomik planda özerk olmayan bir insan için diğer hakların gerçekleşmesi de zaten mümkün değildir. Kimi kültürel, etnik ve kimlik haklarını 'tanıma' egemen sınıflar için pek maliyetli bir şey değildir ama sınıfsal mahiyetteki talepler söz konusu olduğunda durum değişir... Güney Afrika, sınıfsal temele oturmayan ANC gibi hareketlerin son tahlilde 'başka görüntüler' altında eskiyi yeniden üretip - sürdürmenin ötesine geçemediğinin en açık kanıtıdır. Şimdilerde küresel oligarşi ve küresel plütokrasi kültüralizm kozunu oynuyor ve oynayabiliyor... O halde işe bu oyunu bozarak başlamak gerekiyor... Bu arada Güney Afrika'dan öğrenilecek çok şey var... (FB/TK)