Fotoğraflar: Evrim Kepenek/bianet
Bir televizyon dizisi; kurşunlar havada uçuşuyor, her bölümde en az 10 kişi şiddet sonucu yaşamını yitiriyor. Başka birinde, yönetmeni her ne kadar “Kadına yönelik şiddete dikkat çektik” dese de erkek şiddeti meşrulaştırılıyor, izleyiciye öyle sunuluyor.
Şiddetin romantize edilmesi mi dersiniz, kadının kendisine şiddet uygulayan erkekten kaçarken başka bir erkeğin “seviyorum” adı altındaki baskılaması mı dersiniz?... Erkek şiddeti farklı farklı formlarda izleyiciye ulaşıyor. İsimleri önemli olmasa da içerikleri, mesajları, toplumda yarattıkları etki benzer.
Bu diziler, “şiddet üretiyor” diye eleştirildiğinde senarist ve yönetmenleri genelde şu soruyu soruyor: “Hayatın içinde olanı yansıttık. Bu yaşanıyorsa, dizideki neden eleştiriyorsun?”
Sanatçı Füsun Demirel’in bu soruya cevabı net:
“Eleştiriyorum, çünkü sen sinemacı ve sanat ürettiğini iddia eden sevgili meslektaşım hayattakinin aynısını diziye, filme koyarsan, sen insanlara ne söylemiş olursun? Ancak hayattaki şiddeti onaylamış ve pekiştirmiş olursun. Ama şiddeti nasıl sunmayalım ki insanların gözünde kötü birşey olarak kalsın, şiddeti nasıl eleştirelim diye düşünürsen o zaman farkındalık yaratırsın. Sanat üretmiş olursun.”
Yaklaşık 35 yıldır sanat üretiyor Füsun Demirel. Toplumsal gelişmelere dair sözünü sadece sahnelerde değil, kamuoyu önünde de açıklıyor. Bu nedenle de bir dönem kendisine iş verilmedi, ekranlara çıkartılmadı. Deyim yerindeyse, şiddetin psikolojik boyutu olan, tecrit altındaydı. Geçinebilmek için, Kurtuluş’taki Bomonti İkinci El Pazarı’nda, ürün sattı, şiddetle mücadele etti.
Şimdilerde de oyunu “Şişman Güzeldir”’in heyecanı içinde… Oyun yakın zamanda sanatseverlerle buluşuyor.
Füsun Demirel’le söyleştik.
Uzun yıllardır sahnedesiniz geçmişten günümüze sahnelerde nelere tanık oldunuz?
Mesleğine umutla ve heyecanla bakan biri olarak gençlik yıllarımdaki tanıklıklarım hep üretken insanların yarattığı sinema filmleri ve tiyatro oyunlarıydı.
39 sene içinde elbette neler gördük? Çok önemli bir soru. Ancak insanın aklına bir anda tüm detaylar gelmiyor. Belki birgün bir kitap yazarsam detayları anımsayabilirim.
Sahneden ziyade setlerde çok tanıklıklarım oldu. Oyunculuk hayatım sinema ağırlıklı sürdü çünkü. Gururlanılacak ilişkiler de gördüm, utanılacak ilişkiler de. Hepsi belleğimde gizlenmiş.
“Şiddete karşı tavrımı, yer almayı seçtiğim filmlerle gösterdim”
Peki size yönelik bir sözlü ya da fiziki şiddet oldu mu?
Bir kez sözel şiddete maruz kaldım.
“Başınıza ne gelirse gelsin en baştan başlayabiliyorsunuz”
Sizin şiddetle mücadele etme yöntemleriniz nelerdir?
Kendimi güçlü kıldım hep. İtalya yıllarındaki yaşam mücadelesi beni daha da güçlendirdi. Demir bilek gibi dolaştım ve Türkiye’ye döndüğümde de mücadeleyi hiç bırakmadım. Bana gelen projeleri özenle seçtim. Karakterlerimi işlerken aynı incelikte davrandım. Daha çok para kazanmaktan öte, topluma daha fazla nasıl faydalı olurumun peşinden gittim.
Yıllar geçtikçe aslında saygın bir konuma geldim ve bu durumda insanlar size dikkatle ve özenle yaklaşıyor. Her şey bireysel davranışlarla ve mesleğinize nasıl baktığınızla da ilişkili.
“Pazar yeri neredeyse tecrit edilmiş insanlarla dolu”
Bir dönem söylemleriniz yüzünden oyunculuk alanından neredeyse tecrit edildiniz. Ki bu da bir şiddet. Bununla nasıl baş ettiniz?
Kolay olmadı elbette. Tarihe baktığımızda tecrit edilen o kadar aydın bilim insanı, oyuncu, yönetmen, edebiyatçı var ki.. Hangi birisini sayayım. Mesela Bertolt Brecht, Micheal Chekhov, Nazım Hikmet, Pisagor, Galilei, Socrates gibi değerli insanlarla paydada buluşmak benim için ancak onur olur.
Yaşama arzusu o kadar güçlü bir duygu ki, başınıza ne gelirse gelsin en baştan başlayabiliyorsunuz. Yaşanılan her şey ders niteliğinde kıymetli oluyor. Mesela benim için etrafımdaki gerçek dostları görebilme fırsatı sundu. Bu süreçte neler yaptım; üretmeye hep devam ettim. Tiyatro yaparak, akıl sağlığımı korudum.
Bazen pazara çıktım ve orası benim terapi yerim oldu. Bu kadar entelektüel bir pazar yeriyle karşılaşacağımı pek ummuyordum, ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? Tecrit edilen insanlarla dolu bir pazar düşleyin… Bir şekilde yalnız olmadığını bilmek.. Baş ettim mi bilemiyorum, çünkü zorlu yol hala bitmiş değil.
“Erkek olsaydım, cinsiyetçi küfürlere maruz kalmazdım”
Bir erkek olsaydınız size yine aynı şekilde mi davranılırdı?
Sanmam. Kadın olmanın payı her zaman daha büyük oluyor. Erkek olsaydım cinsiyetçi küfürlere maruz kalmazdım. Kadınlık ve insanlık onurum bu kadar aşağılanmazdı.
Oyunlarınızda kadın erkek ilişkilerine ve şiddete değiniyorsunuz. Neden?
Elbette, oyunlarımız kadın sorunlarını ve aile ilişki biçimlerini irdeliyor. Aşk Dersleri oyunumuz 4. sezonda ve Türkiye’de kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüzlerin ardı arkası kesilmezken, biz her oyunda bu toplumsal utanç ve suçlardan söz ediyoruz. her zaman projelerimi seçerken, kadına yaklaşımına dikkat ettim.
Son 10 yılda yüzde 700 çocuk istismarı olmuş. 181 binin üzerinde erken yaşta evlendirilmiş çocuklar var. Bu rakamlar dehşet verici. Çocuk tecavüzlerinin sadece yüzde 5’i ortaya çıkıyor..
Çocuk tecavüzlerinde 12 yaş sınırı getirme telaşına düşmüş bir iktidar var; evlatlarına acımayan bir iktidar. Kadınların eşleri, eski eşleri ya da herhangi bir erkekçe öldürülmesine ses çıkarmayan bir iktidar.
Annesi babası tarafından öldürülürken buna tanıklık eden çocukların geleceğini karartan bir sistem. Bunları oyunlarımızla sahneden anlatıyoruz.
“Estetik ameliyatlar ranta dönüştü”
Yeni oyununuzdan söz eder misiniz?
“Şişman Güzeldir”e hazırlanıyoruz. Yazarları Dario Fo ve Ftanca Rame. Mert Küçülmez de uyarlamayı gercekleştirdi. Çeviri ve reji bana ait. Mert Küçülmez, Demet Ergün, Ayşegül Sağlam ile birlikte sahne alıyorum.
Toplumdaki kadın bedeni algısı üzerine trajı komik bir öykü. Sistem kadın bedenini metalaştırdıkça ortaya vahim durumlar çıkıyor. Çektirmeler, gerdirmeler, botoksla mide sinirlerini felç etmeler, yağlar alınıyor, mide küçültülüyor… Teker teker organlar gitmeye başladı sanki, degil mı?
Her obezite ameliyatı sağlıklı ve güvenli mi oluyor? Bu ameliyatlardan sonra insanlar ölebiliyor, muazzam bir ranta dönüşme hali var bu durumların. Oyun yalnızlaştırılmış obez bir kadının hayatla baş edebilme hikayesini anlatırken, günümüz modern ilişkilerinin yozlaşmasını da irdeliyor.
“Dizilerde kadının temsiliyeti içler acısı durumda”
Dizilerde kadının temsiliyeti konusunda siz ne düşünüyorsunuz?
Hiç izlemiyorum desem; özellikle son yıllarda. Ama kadına bakış açısını; kadının aşağılandığı, kullanıldığı, cinsel bir objeye dönüştürüldüğünü söylemek için fazla zaman harcamaya gerek yok dizi karşısında. Bu mantalite hep böyleydi. Yeşilçam’da da kadına bakış açısında erkek egemen kafa yapısı hakimdi. Şu an gelinen noktada da dizilerde kadının temsiliyeti içler acısı durumda.
“Nasıl eleştirelim diye düşünürsen farkındalık yaratırsın”
Dizilerin erkek bakış açısıyla yazıldığını düşünüyor musunuz?
Yüzde yüz böyle düşünüyorum. Zaten üreten memnun, izleyen memnun. Dizide kadın aşağılanıyor, şiddet görüyor, tecavüze uğruyor. Hayatın içinde de aynısı diye savunma yapıyorlar.
Eleştiriyorum, çünkü sen sinemacı ve sanat ürettiğini iddia eden sevgili meslektaşım hayattakinin aynısını diziye, filme koyarsan, sen insanlara ne söylemiş olursun?
Ancak hayattaki şiddeti onaylamış ve pekiştirmiş olursun. Ama şiddeti nasıl sunmayalım ki insanların gözünde kötü birşey olarak kalsın, şiddeti nasıl eleştirelim diye düşünürsen o zaman farkındalık yaratırsın. Sanat üretmiş olursun.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Röportaj için teşekkür ederim. Diziler değil ama sinema ve tiyatro iyileştırir, dönüştürür. Sahnelerde seyircisini bekleyen nice oyunlar sizleri bekliyor. Dileğim, salonları her daim dolu görmek. Tiyatrocuları yalnız ve seyircisiz bırakmayın. Giderek artan kültür erozyonuna karşı sizleri sahnelere davet ediyorum.
Füsun Demirel’in tiyatro programı
“Şişman Güzeldir”, 12 Aralık İzmir Taksav Tiyatro Festivali, 26 Aralık Ankara AST’da olacak.
“Aşk Dersleri” ise 24 kasım Adana, 26 Kasım İzmir Konak Belediyesi, 6 Aralık Akatlar Kültür Merkezi’nde seyircisiyle buluşacak.
Füsun Demirel hakkında Oyuncu, çevirmen. Perugia Yabancılar Üniversitesi ve Roma Dramatik Sanatlar Akademisi tiyatro bölümünden mezun. 1980'de Almanya Berlin Kollektiv Theater'da Vasıf Öngören'in yazıp yönettiği Zengin Mutfağı oyunuyla sanat hayatına başladı. Çevre Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Devekuşu Kabare, Dostlar Tiyatrosunda çalıştı. 1984 yılında Atıf Yılmaz'ın Bir Yudum Sevgi filmi ile tiyatrodan sinemaya geçiş yaptı. Özellikle Züğürt Ağa, Uçurtmayı Vurmasınlar ve Büyük Adam Küçük Aşk gibi filmler ile Sıdıka ve Şaşıfelek Çıkmazı gibi dizilerdeki rolleriyle tanındı. Oyunculuğunun yanı sıra, iyi derecede İtalyanca, İngilizce, Almanca bilgisine dayanarak çevirmenlik yaptı ve Dario Fo ile Franca Rame'nin toplam 27 oyununu Türkçeleştirdi. Filmlerinden bazıları Yalan Dünya, Tövbeler Tövbesi, Küstüm Çiçeği, Ey Aşk Nerdesin, Kızlar Yurdu, Kameranın Ardındaki Kadın: Bilge Olgaç, Eğreti Gelin, Şaşıfelek Çıkmazı, Şehnaz Tango, Aaahhh Belinda, Asiye Nasıl Kurtulur?, Gazap Rüzgarı - 1982 Bazı ödülleri 2001 - 38. Altın Portakal Film Festivali, "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" (Büyük Adam Küçük Aşk) 2015 - 20. Sadri Alışık Sinema Ödülleri, Müzikal ya da Komedi dalında "Yardımcı Rolde Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu" (İçimdeki Ses) |
(EMK)