"Geleceği olmayan" bir gençlik
Fransa'daki gençlerin korkmak için sebepleri var mı (1) ?) İşte konu bu. Gençlerin dörtte biri bile, geleceğe dair inançları olduğunu söyleyemiyorlar: Avrupa'nın en kötümser gençleri Fransa'da; daha karamsarlarını bulmak için insanın taa Japonya'ya gitmesi gerekiyor.
Huzursuzluğun temel nedeni işsizlik ve iş gücüne dahil olmaktaki zorluklar. INSEE'ye (Ekonomi Çalışmaları ve İstatistik Enstitüsü) göre, 15-18 yaş arası gençlerin yüzde 23.8'i işsiz. Ülkedeki işsizlik oranı ise yüzde 9.1 (2009'un üçüncü üç aylık döneminde).
Durum krizle ağırlaştıysa da, ayırımcılık 1980'lerden beri sürüyor. Böylece bir işe yerleşmek için gereken zaman uzuyor, neredeyse üç yılı buluyor (2).
Özel şirketlere ve kamu kurumlarına bedava işçi ve hizmet sağlayan artık kurumsallaşmış kutsal stajları düşünün. "Esnek" çalışmanın ilk kurbanları gençler en güvencesiz geçici işlerde çalışıyor.
Eğitim ve diplomalar işsizliğe artık çare değil. Claire, 26 yaşında ve siyaset bilimi çıkışlı, ikinci bir dili ana dili gibi konuşuyor. Bölgesel attaché sınavını geçti, birkaç stajın ardından bir iş bulması en az 10 ayını alacak.
Eşitlik uydurması
Yüksek öğretimin demokratikleşmesi şu anda tüm tartışmaların ana konusu; insanlar "düşük seviyeden" şikayet ediyor, eğitimi yetersiz buluyor. Eşitsizlikler hala sürse de uzun vadede, dar gelirli ailelerin çocuklarına avantaj sağladı (D.Cohen, Une jeunesse difficile - Zor bir gençlik).
Son 30 yılda, öğrenci sayısı iki katına çıkarak 2009'da toplam 2.2 milyona ulaştı. Bu da üniversite çağındaki gençliğin yarısı anlamına geliyor. 1985 ile 1995 arasında yüksek öğretim diplomalılarının oranı yüzde 29'dan yüzde 63'e yükseldi.
Ancak, Fransız yüksekokul eğitimi - ki tuhaflığı da budur - farklı eğitim alanlarını ve farklı tipteki kurumları - özellikle de üniversiteleri ve "grandes ecoles"leri birbiri ile rekabet içine sokmaya dayanıyor.
Bu ikilik, ülkede meritokrasi idealinin (üniversite herkese açıktır ve hesaplıdır) eşitlik uydurmasıyla korunmasını sağlıyor. Oysa gerçekte acımasız bir selektif politika izleniyor.
Galland'a göre, Fransız gençliğinin huzursuzluğu, büyük ihtimalle bu sözde liyakata dayalı "meritokrasi" modelinin yarattığı krizden kaynaklanıyor. Dolayısıyla yaşanan esasen ekonomik durum ile ilgili değildir.
Bu model gençleri "akademik baskı" altında tutan, başarısızlıktan ölesiye korkutan, diploma almayı saplantı haline getiren, çok verimsiz ve adaletsiz bir modeldir. Böylece üniversite eğitimini hayal kırıklığı yaratan bir tecrübe haline getiriyor, gençlerin, üniversite eğitimine artık ilgi duymamalarına yol açıyor.
Bu "gerçeklik" yine de "üniversite hayatı"nın varolmasını engellemiyor. Üniversite hayatı gençler için elzem görülen, "gece arkadaşlarla dışarıya çıkmak" kavramı ile tanımlanabilir.
Uzun bir geçiş dönemi
INSEE, gençlerin yaş sınırını 25'ten 30'a çıkardı. Dolayısıyla, gençlik dönemi uzadı. Eskiden evlilik, iş, ayrı eve çıkma gibi yetişkinlik dönemi basamakları çok ani yaşanırdı.
Artık, bu geçişler daha uzun bir zamana yayılıyor. Gittikçe daha bağımlı olan gençler, evden daha erken ayrılıyorlar - çoğu liseyi bitirdikten hemen sonra - ama hayatlarının daha ileri bir noktasında yerleşik bir düzen kuruyorlar.
Öğrencilerin dörtte üçü çalışmak zorunda. Bağımsızlığa geçiş, herkes için daha "aşamalı" bir hale geldi.
Bir daireyi paylaşmak çok yaygınlaştı; aynı şey, evlenmeden birlikte yaşamak için de geçerli. 1968'de her 35 çiftten biri evlenmeden birlikte yaşarken, şimdi her 8 çiftten biri evlenmeden birarada yaşıyor.
Gençlerin evliliğe bakışı da değişmiş durumda: evlilik, artık sosyal bir mecburiyetten çok, bir tercih haline gelmiş. Gençler hayatlarının daha ileri aşamalarında, 30'lu yaşlarında evleniyorlar.
PACS (pacte civile de solidarité - sivil ortaklık) sayısı arttı (2006'da +77000), ve ilişkilerin dörtte birini kapsıyor. Boşanmalar da artıyor.
Kişisel hayatlarda başarı bir zorunluluk haline geldi. Bu da "aşamalı bir kimlik inşası ile" elde ediliyor.
İlgisiz gençlik?
Bu değişimlere siyasetten uzaklaşma da eşlik ediyor. Yaşları 15 ile 25 yaş arasında değişen gençlerin üçte ikisi liderlerine güvenmiyor. Çoğunlukla hiçbir partiye üye değiller, çünkü "kendilerini hiçbir partiyle özdeşleştiremiyorlar" ve kendilerini siyasi yelpazede konumlandırmakta zorluk çekiyorlar.
Buna rağmen, çoğunluk (% 36) kendisini daha solda hissediyor. Sağda hissedenler ise yüzde 13. Oy verme gücüne inanmıyorlar ve oy vermeyi demokrasinin dayanağı olarak görmelerine rağmen, çoğunlukla oy vermeye gitmiyorlar.
Ancak, araya mesafe koymaları, tamamıyla ilgisiz olmaları anlamına gelmiyor. Fransa gençliği protestocu bir gençlik. Grevler ve "protestolar" belirleyici. Bu grev ve protestolar, çoğunlukla, eğitim reformlarına veya siyasi gelişmelere tepki göstermek için organize ediliyorlar.
"Geleneksel" alışkanlıklara bakıldığında ise, bu protestolar artık kısa ve tek tük.
Gençler, kendilerini sivil toplum örgütlerine de adamış durumda. Sivil toplum örgütlerine çok olumlu bakıyor. Gençlerin yüzde 85'i sivil toplum örgütlerinin bazı şeyleri değiştirebileceğini düşünüyor.
Ancak, sadece yüzde 40 siyasetçilerin bazı şeyleri değiştirebileceğini düşünüyor. Bu, gençlerin somut yerel faaliyetlere verdikleri önemin bir göstergesi olabilir. Ancak, "sivil toplum" kavramı oldukça geniş: insani çalışmalar yapan sivil toplum örgütlerinden spor kulüplerine, özel ders veren derneklere kadar birçok kurumu kapsıyor.
Kişisel mutluluk ve arkadaşlık, fedakarlık ve dayanışmanın üzerinde tutuluyor. Aslında, sosyolojik çalışmalar Fransa'daki gençler arasında hüküm süren bireyciliği ortaya çıkarıyor.
Bağımsızlık ve bireycilik arasında
Daha doğrusu, bu çalışmalar, belli bir dengeyi ortaya çıkarıyor: bir taraftan zayıf bir 'topluma aidiyet' duygusu ve diğer taraftan da büyük bir ahlaki açıklık - bu bireycilik ve bağımsızlık arasındaki ilişki.
Gençler ailelerinden daha açık fikirli ama daha kuralcı. Düzen ile ilişkileri değişti. Gençler için artık çekişmenin hiçbir devrimci veya şenlikli havası yok. Gençliğin özelliklerinden biri ciddiyeti ve uysallığı olabilir. Sorumluluk duygusu da büyük.
Bu tarz çelişkiler, alkol ile ilişkiyi de net bir şekilde ortaya çıkarıyor: "Ya alkol al, ya da araç kullan, birini seçmek zorundasın."
Gençlerin çoğunluğu alkol alınca araç kullanmıyor ve sarhoş birinin kullandığı araca binmeyi reddediyorlar.
Bununla birlikte, yaşları 20 ile 25 arasında değişen gençlerin yüzde 44.4'ü (Health Barometer 2000) her hafta sonu "dut gibi sarhoş oluyor", "içiyor." Ve hepsi de "sakinleşmek için" içtiklerini çünkü "çok baskı altında" ve "çok stresli" olduklarını söylüyorlar.
Eğer herkes alkolü eğlenmenin bir yolu/tek yolu olarak görürse, orada derin bir toplumsal huzursuzluk var demektir.
Ortak bir gençlik kültürü var mı?
Peki, "bir" gençlikten, "bir" kültürden, bir kuşağın ortak tecrübesinden bahsedebilir miyiz?
Sosyologlar, bu sorunun yanıtını 1960'lardan beridir tartışıyorlar. Genç erkekler ve genç kadınlar arasındaki fark çok iyi biliniyor. Belli bir derece eş duruma getirme çabalarına rağmen, kadınların maaşı daha düşük.
Irk ayırımcılığı da tartışmaların temelini oluşturuyor. Gençlerin çok kültürlü olduğu kesin. Siyasetçilerin canla başla alevlendirdiği gerilime rağmen, gençler bazı şeyleri anlamış durumda ve büyüklerinden daha hoşgörülü.
"Göçmen aileler"den gelen gençler eğitimde ve profesyonel hayatta çok zorluk çekiyor. Dahası, sosyolojik ve coğrafi dezavantajları da var. Yoksul varoşlardan gelen bu gençler, özellikle de 2005'de yaşanan ayaklanmanın ardından, birçok araştırmanın konusu oldu.
Sıklıkla, kendilerini, merdiven altlarında takılan, araba radyolarını çalan küçük haylaz işsizlere indirgeyen medya veya siyaset sahnesinde buluyorlar. Medya ve siyasetçiler bu kesimin genç işçi, aktivist ve öğretmenlerini hep unutuyorlar.
Merkez dışı küçük şehirlerde yaşayan gençlerden de çok az bahsediliyor. "Genç kültürü," hep bir şehir modeli olarak algılanıyor: üniversite hayatı, gezmeler, kültür, İnternet kullanımı ve dünyaya karşı açık olmak...
İşçi sınıfının çocukları olan bu gençler, çoğunlukla eğitimlerini tamamlasalar da iş bulmakta çok zorlanıyorlar. Köylerinde kalıyorlar ve çok az seyahat ediyorlar. Onların durumunda, bir İnternet kuşağından bahsetmek pek de mantıklı değil.
Durumları çok az biliniyor ve kesinlikle pek de dikkate alınmıyor. Oysa, bu gençler yaşları 15 ile 29 arasında değişen, kendi gelecekleri ve toplumun geleceği ile ilgili endişe duyan 11.6 milyonluk gençliğin bir parçasıdırlar.(MB)
-
(1) Olivier Galland'ın Nisan 2009'da yayınlanan kitabı.
(2) "Génération 98", 1998 ve 2005 yılları arasında yapılan araştırma.
(3) Les jeunes en France (Fransa'da genç insanlar), yönetmen Bernard Roudet, 2009. Gençlerle ilgili konuları gözden geçiren kolektif bir çalışma. www.injep.fr/
Fransızcadan İngilizceye Elizabeth Grech, İngilizceden Türkçeye Esra Aygın çevirdi.