60. Frankfurt Kitap Fuarı 15 Ekim’de açılıyor. Yayıncılık konusunda en önemli fuar sayılan etkinliğin bu yılki onur konuğu Türkiye. Konuk ülke ile ilgili olarak her yıl tekrarlanan alışılmış uygulama uyarınca kitapçıların vitrinlerini Türk yazarlarının Almancaya çevrilmiş kitapları dolduruyor, kentin hemen her yanında Türkiye ile ilgili toplantılar yapılıyor. Fuar zamanında sadece fuar alanı değil bütün kent bir çeşit fuar haline geliyor.
"Olay": Ahmet Hamdi Tanpınar
Alman basınında Türçeden yapılan edebiyat çevirilerinde “olay” Orhan Pamuk değil, Ahmet Hamdi Tanpınar. Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” ve daha önce yayınlanmış olan “Huzur” adlı romanları, Türk modernleşme sürecini, Türkiye’nin sıkışmışlığını en iyi anlatan, edebi değeri yüksek romanlar olarak değerlendiriliyor. Alman edebiyat çevreleri Tanpınar’ı bizimkilerden daha hızlı keşfettiler.
Fuar alanında ve kentte yapılan Türkiye ile ilgili toplantılar oldukça çeşitli. Birkaç örnek verirsek:
- Türk tiyatrosu hakkında hem değişik sempozyumlar var hem de Kenter Tiyatrosu ile Ankara Tiyatrosu oyunlar sergiliyor.
- Türk şiir günü düzenleniyor. Türk öykü ve romancılarının kentteki değişik kütüphanelerde okumaları var.
- “Türkiye’de 1 Mayıslar” adlı fotoğraf ve afiş sergisinin yanı sıra, Turhan Selçuk’un karikatürleri sergileniyor.
- Ek olarak değişik konularda çok sayıda sempozyum var. Örneğin bir tanesi, “Türkiye’de azınlık olmak” başlığını taşıyor.
Yersiz Umutlar
Türkiye Fuar’a gereğinden büyük oranda umut bağlamış durumda. “Avrupalılar özellikle de Almanlar nihayet bizim kültürümüzü tanıyacak” deniliyor. Daha fazla Türkçeden çevrilmiş kitap okunması yönünden doğru, ama bu durum kendi başına fazla anlam taşımıyor.
Sağ ya da sol eğilimli ama entelektüel yönü güçlü günlük ve haftalık gazeteleri okuyan Almanlar Türkiye’yi tanımıyorlar mı? Frankfurter Allgemeine Zeitung (sağcı ve dünyanın en iyi gazetelerinden birisi sayılıyor), Süddeutsche Zeitung ya da haftalık sosyal demokrat Die Zeit, daha solda olan Freitag’ın okurları 60. Kitap Fuarı öncesinde de Türkiye’yi tanıyorlardı. Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü aldığını bildikleri gibi, kendisinin 301. maddeden –Türklüğe hakaret- yargılandığını ve çeşitli baskılarla karşılaştığını da biliyorlar. Kitap toplatmaları, hapisteki gazetecileri, sarsürü, youtube’a girişin yasaklanmasını, Elif Şafak’a yönelik tehditleri biliyorlar. Bu ülkede olup biten herşeyi tabii ki bilmiyorlar ama bilgileri hiç de az değil.
Durum Aziz Nesin’in bir zamanlar belirttiği gibidir:
“Yabancıların bizi tanımadıklarını söylüyoruz. Aslında bizi tanıyorlar, ama bizim istediğimiz gibi tanımıyorlar.”
Fuar’dan sonra da bu tanımanın içerik olarak çok değişmeyeceğini söyleyebiliriz.
Kürtler ne yapıyorlar?
Kürtlerin önemli bir fırsatı iyi kullanamadıklarını söylemek mümkün. Fuar’da Mezopotamya Yayınevi’nin standı var, okuma ve söyleşi için bazı yazarları çağırmışlar.
Ek olarak Kürt PEN’i Türkiye’de Kürtçenin durumuna dikkati çekmek için birkaç basın açıklaması ve toplantı düzenliyor.
Şunu düşünmek gerekir: Fuar süresince bu tür yüzlerce toplantı var ve bu yapılanların arada kaybolup gitmesi mümkün. Oysa ki, Türkiye’nin konuk ülke olacağı en az bir buçuk yıl öncesinden belliydi. Oldukça büyük bir stand tutulabilir (parasını verip tutarsınız, kimse itiraz etmez) ve Kürt dili ağırlıklı bir dizi program düzenlenebilirdi. Öne çıkarılan konu “Kürt dili ve bu dilin Türkiye’de karşılaştığı yasaklar” olunca, hangi gruptan ya da ülkeden olursa olsun herhangi bir Kürdün itiraz edeceğini sanmıyorum. Böylece esas olarak Almanlara ve diğer uluslardan ziyaretçilere hitap edilebilir, Kürtlerin Kürtleri dinlediği toplantı çerçevesinden çıkılmış olurdu. (Kitap Fuarını çoğu Almanya’nın başka kentlerinden ya da başka ülkelerden gelen yaklaşık 300 bin kişi ziyaret ediyor. Frankfurt’un nüfusu 700 bin kişidir.)
Türkiye standının da bulunduğu Halle 5.1’de bugün yoğun hazırlık vardı. İçerisini dolaştım. Tek Kürtçe isimli yayınevi yoktu. Kitapçılarda çevrilmiş tek Kürt yazarının kitabını göremezsiniz. Bunların yapılabilmesi için önceden ciddi bir çalışma gerekir. Bu iş “kitle” ile yapılmaz. Çalıştığı alanı bilen dar bir kadro bu işi becerir.
Soru: Türkiye ve Anadolu Türkçesi bu yılki Fuar’ın konuğu... Günün birinde Kürtçeyi de aynı konumda görebilecek miyiz?
“Olmaz öyle şey”, denilebilir. Neden? Çünkü Kürdistan adında resmi olarak varolan bir ülke yok. Ama bundan ne çıkar? Katalonya diye bir ülke de yok, ama Katalonya kültürü konuk olabilmişti.
Kolay değil tabii. Büyük bir ön çalışma yapılması gerekiyor ve buna şimdiden çalışılmaya başlanırsa ancak on yıl sonra somut sonuç alınabilir. (EE/EK)