17-21 Kasım tarihlerinde gerçekleşen Genç Gazetecilerin Uluslararası Medya Forumu'na (International Media-Forum of Young Journalist) katılmak üzere ilk kez Türkiye sınırlarını aştım ve Saint-Petersburg'a vardım.
Bu şehri fotoğrafsız anlatmak her şeyi eksik bırakır, o nedenle fotoğraflar eşliğinde Saint-Petersburg notlarımı paylaşıyorum.
Petersburg sokakları
Akşam saatlerinde vardım şehre. Havaalanından şehre gelirken beton apartmanlar size biraz TOKİ’leri bile hatırlatabiliyor. Biraz daha ilerleyince zaman değişiyor.
Bu kısımda sözcükler biraz yetersiz sanırım, o nedenle fotoğraflara bırakayım o işi.
İlk sabah uyanıp da "Acaba saati yanlış mı ayarladım?" diye düşünmeme sebep olan karanlığı gördüğümde farkına vardım ne kadar kuzeyde ve şimdiye dek yaşadığım yerden ne kadar da uzakta olduğumun.
Şehirle ilgili hissettiğim ilk şey ne kadar da sakin olduğuydu. Özellikle İstanbul’dan sonra ne insan ne araba kalabalığı ne de buna bağlı gürültü vardı.
Beklediğim kadar soğuk olmasa da hatırı epey sayılır derecedeydi. Söylediklerine göre şehrin normal zamanından daha sıcaktı hava, ilk sabah çatılarda gördüğümden başka kar görmedim.
Şehirde atlardan ve kuşlardan başka hayvana rastlamadığımı şimdi farkediyorum.
Kaldırımlar
İstanbul'da kaldırımlarda yürümenin imkansızlığına dair haber hazırlamışken Petersburg'da da gözlerim kaldırımdaydı. Kırık dökük taşların olmadığı kaldırımların hepsinde rampalar vardı.
“Bekleyen insanlar”
Rusya’nın “Bekleyen insanları” diye bir kategori oluştu kafamda. Sokaklarda çeşitli broşür dağıtan insanlar, özellikle kadınlar, yalnızca kapı açmak için bütün gün bekleyen başkaları ve Hermitage Müzesi’nin her odasında sessizce bekleyen diğerleri…
Kapılar demişken, sıradan kapılardan bahsetmiyorum, çok ağır kapılar.
Öyle ki açabilmek için bütün gücümü sarfetmem gerekiyordu.
Rusça’da “Basınım” nasıl denir ki?
İkinci sabah kahvaltı vaktini sokakta dolanmaya ayırdım. Meyveler, poğaça benzeri şeylerin satıldığı araçları farkettim. Bunların da çoğunda kadınlar vardı. Rusya’da gülümseyen ender insanlardandılar.
Aynı gün “Sokaklarda hiç de polis yok” diye düşünerek ilerlerken iki polisin iki kişinin pasaportlarını kontrol ettiğini gördüm. Bir an fotoğraflarını çekmeyi aklımdan geçirdim ama son tecrübem film şeridi gibi gözümün önünden geçince ve Rusça’da “Basınım” demeyi bilmediğimi farkedince bundan vazgeçtim.
Hermitage Müzesi
Etkinlik Hermitage Müzesi'nde gerçekleşti.
1764 yılında Çariçe II. Katerina tarafından kurulan müzede yaklaşık üç milyon sanat eserine ev sahipliği yaptığı belirtiliyor.
Dünyanın en büyük resim koleksiyonuna sahip.
En çok tablo koleksiyonu bulunması nedeniyle Guinness Rekorlar Kitabında yer alıyor.
Sarı ışık, elektrikli otobüs
Şehirde trafikle ilgili ise iki notum var; otobüsler ve sarı ışık
Toplu taşıma için kullanılan otobüslere bakıp “Ne güzel hep sağdan gidiyorlar” diye düşünürken farkettim ki elektrikli otobüslerdi.
Bu fotoğrafta ise Türkiye'de uzundur görmediğimiz "sarı ışık"ı görüyoruz. (BK)