Gördükleri, yaşadıkları, hissettikleri belki de "buralardan" olanlara ulaşmayanlar. Gazeteci, fotoğrafçı Müjgan Arpat yıllardır süregelen savaşın yarattığı yıkımı Fırat'ın beri yanı"nda kalanlara, yani bizlere, belge niteliğinde fotoğraflarla gösteriyor. Şimdiye kadar gösterilmeyen, belki de gösterilmek istenmeyen yaşanmışlıkların tanığı olmanın aslında ne kadar acı verici, omuzlarda ne kadar büyük bir yük olduğuna da değinmeden geçemiyor.
Tütün Deposu'nda açılan "Karşılaşmalar: Fırat'ın Öte Yanı" isimli fotoğraf sergisibu hafta sonlanacak. Sergiden elde edilen gelir Türkiye İnsan Hakları Vakfı'na kalacak.
İlk fotoğraf deneyimlerini 70'li yıllarda edinen bir gazeteci Arpat. Avrupa'da yaşıyor olması onun Türkiye'nin sorunlarına uzak kalmasına neden olmamış. Orada olduğu sürece de defalarca Türkiye'ye gelip gitmiş ve yansıtılması, üstü örtülmemesi gereken sorunları kadraja almış.
İlk sergisini 1988'de Almanya'da Alman ırkçılığına karşı açmış. Serginin fazlasıyla ilgi ve destek gördüğünü eklemeden edemiyor Arpat. "Olumsuz tepkilerle karşılaştınız mı" diye sorduğumda yanıtı iki ülkeyi karşılaştırarak veriyor:
"Almanya'da fotoğraflarınızın etkisi daha çok sanatsal olarak ortaya çıkıyor. Orada politik, sosyal, belgesel konulu fotoğraflarınız için her galeriye sergi açmak için başvurabilirsiniz. Fakat Türkiye'de galeri sayısı hem çok az, hem de her galeri sergi açmanıza izin vermiyor. Bazı engellere takılıyoruz. Belli konulardaki sergiler için fazla sansür uygulanıyor. Burada olan galerilerin çoğu zaten bankaların elinde, bağımsız olarak çalışan sadece birkaç galeri var. Banka galerilerinde de gereğinden fazla oto sansür uygulamanız bekleniyor. Çünkü onların yaklaşımı para sermayesine dayalı olarak gerçekleşiyor."
Önceki projesi "Gavur Mahallesi" ile "Karşılaşmalar: Fırat'ın Öte Yanı" sergisinin ortak noktalarını soruyorum.
"Aslında ya çok uzak ya da çok yakın geçmişleri karşılaştırıyor her ikisi de. Gavur mahallesinde soykırımı göstermeye çalışmıştım. Daha sonraları aynı mahalleye Kürtler yerleştirildi. Derdim her iki proje için de geçmişi anlatmak, göstermekti. Zira geçmişle hesaplaşmadan, yüzleşmeden sorunların çözülüp barışın geleceğini düşünmüyorum" diyor.
Gavur Mahallesi'yle Ermeni sorununa dokunan Arpat bu sergisiyle de Kürt sorununu gözler önüne seriyor. Aslında ikisinin de benzer olduğunu anlatıyor. "Biri neredeyse yüz yıllık bir geçmişten alıntılar, diğeri ise bu günümüzün problemi" diyor. Aslında her ikisinde de amacı gözlerimizi biraz olsun açabilmek sanırım, biraz daha duyarlı hale gelmek. Belki de sadece haberdar etmek.
Sergiyi açmaya ne zaman karar verdiğini merak ediyorum.
"Aslında hadi sergi açayım deyip de olan bir şey değil. Uzun bir süreç. Sergi açmak amacıyla fotoğraflar çekmeye başlamadım, uzun süredir çekmiş olduğum fotoğraflar, aslında neler olup bittiğini gösterme dürtüsü diyebilirim. Almanya'da olduğum sürece bu savaşın içinde yer alamadım ama binlerce fotoğraf birikmişti elimde içlerinden durumu en güzel ifade edenleri seçmeye çalıştım. O dönem orada yaşananları yaygın medya pek yazmadı, Kürtlerin yazma şansıysa yoktu zaten. Daha yeni yeni kendilerini ifade edebilme şansı buluyorlar. Anlatmaya çalıştıklarım sürekli orada yaşayıp, çalışan insanların yaşadıklarının onda biri bile değil belki. Hiçbir zaman da turist gibi gidip işimi yapıp geri gelmedim. İnsanları anlamaya, tanımaya çalıştım, böylelikle daha iyi ifade edebilirdim zaten."
Peki ya engeller?
"2002'de Bingöl'de 'barışçı diyalog etkinliği' kapsamında bir kadın eylemi yaptık. İstediğimiz şey silahların bırakılmasıydı. Sembolümüz de kırık bir tüfekti zaten.Aynı eylemi İstanbul'da da yapmıştık ve hiçbir sorunla karşılaşmamıştık. Ama Bingöl'de tartaklanmalara maruz kaldık, gözaltına alındık. Bingöl bölge komutanı gözaltında tutulduğumuz odaya geldi ve "bu ülkede savaş mı var ki barış istiyorsunuz?" dedi bizlere. Akabinde de bu ülkede savaş var fikrini göstermek için projelerime hız verdim.Genel olarak fotoğrafları çekme aşamasında pek sorunla karşılaştığımı söyleyemeyeceğim. Asıl sorun sergi açma aşamasında çıkıyor. Sosyal, politik konulu fotoğraflarla sergi açmak isteyince engeller çıkıyor karşınıza. Fotoğrafları görünce bunu koymasanız gibi şeyler söylendi. Sanat fotoğrafı çekiyor olsaydım eminim hiçbir pürüz çıkmazdı. Ama diğer taraftan düşünüyorum da Türkiye'de yaşıyor olsaydım kendime oto sansür uygulardım sanırım."
Aslında benim için yaşananları yerinde görme şansı yakalayan bir gazetecinin orada neler hissettiğiydi önemli olan. Tam anlamıyla paranoid duygular yaşadığından bahsetti Müjgan Arpat.
"Bölgeye gittiğimde kendimi kıskaca alınmış gibi hissettim her zaman. Şırnak- Cizre arasında sürekli kontroller oluyordu. Belli bölgelere ise hiç giremiyorduk zaten. Kendi kendine vicdan muhasebesi yapmaya başlıyor bir süre sonra insan. İyi güzel ben burada fotoğraf çekiyorum ama dönüp arkamı gittiğimde geride kalanlara ne olacak diye düşünüyorsunuz. Duygusal olarak en hassas olduğum yerler mayın mağdurlarının fotoğraflarını çektiğim bölgelerdi. Mayın patlıyor, normalde askeri helikopterin gelip onlara müdahale de bulunması gerekiyor ama hiçbir destek yok. Can kurtaran yok, kimse yardım etmiyor. Böyle zamanlarda çok öfkeleniyordum, diğer taraftan da çok gaddar olduğunuz hissine kapılıyorsunuz. "
Bundan sonra hangi konular hakkında projeler hazırlamayı düşünüyorsunuz?
"Elimde yıllardır çekmekte olduğum binlerce fotoğraf var zaten. Sanırım bir yıl içerisinde de bir sergi oluşturabilirim. Kadın, eşcinsel ve travestilere yönelik şiddet, dikkat çekmek istediğim konulardan bir tanesi. Sokakta yaşayanlarla ilgili bir proje de yapabilirim."
Fotoğrafa meraklı olanlar için ya da ilerde fotoğrafçı olmak isteyen hevesli gençler için neler önerebileceğini sormadan da edemedim. Vurguladığı şey aslında tüm bu konuların temelini oluşturan bir değerdi: vicdan. Eğer sosyal ya da politik konulu fotoğraflar çekmek istiyorsak sadece vicdanımızın peşinden gitmemiz gerektiğini söylüyor. Aslında teknik kısımlar değil onu ilgilendiren, gözün gördüğünü anlatmak olmalıdır tüm derdimiz, diyor.
Gördüklerine, yaşadıklarına rağmen hala umutlu, hala bir şeyleri başarabilmenin umudunu taşıyor gözlerinde. Empati duygusuna biraz olsun kazanabilmemiz için bütün çabaları. Dediği gibi; geçmişle hesaplaşmadan, yüzleşmeden sorunların çözülüp barışın gelmesi neredeyse imkansız.(GT/EÜ)