Rize Fındıklı Belediyesi’nin 7-10 Aralık 2024 tarihleri arasında düzenlediği Haklar Sempozyumu, çevre, ekoloji ve doğal yaşam ile insan hak ve özgürlüklerini kapsayan bir programla tamamlandı.
Sempozyumda dört gün boyunca, Türkiye'nin farklı kentlerinden Fındıklı’ya gelen akademisyen, sendikacı, siyasetçi ve farklı disiplinlerde çalışan yaklaşık 600 katılımcı, hak kavramını tartıştı ve mücadele deneyimlerini paylaştı.
Sempozyum sonunda hazırlanan sonuç bildirgesinde, hak kavramının yerel direnişlerden güç alan bir alan olduğu vurgulandı. Bildirgenin temelinde, insan haklarına hiçbir ayrım gözetmeden saygı duyulması gerektiği ve doğanın haklarının savunulmasının insan haklarını da pekiştirdiği belirtildi.
Bildirgede, Türkiye'nin farklı bölgelerinde ekolojik yıkımlara neden olan projelere karşı yerel direnişlerin önemi de vurgulandı.
İnsan, kadın ve çocuk haklarından haklarından toplumsal haklara, çevre, doğal yaşam ve ekoloji haklarına kadar alanında uzman kişilerle bir araya geldiğimiz 7-10 Aralık Haklar Sempozyumumuz İnsan Hakları Anıtı açılışı ile son buldu. 🕊️
— Ercüment Ş. Çervatoğlu (@ecervatoglu) December 10, 2024
Fındıklı Halkı tarafından Meci ile bugünün… pic.twitter.com/VSI5GQro8z
MECİ
HES projelerinden madencilik faaliyetlerine, orman kıyımlarından nükleer santral girişimlerine kadar ekolojik tehditlere karşı mücadelenin sürdürülmesi gerektiği belirtilen bildirgede özetle şöyle dendi:
“Bildirgenin ilk cümlesine kolektif bilincin yereldeki temeli olan, MECİ manifestomuzda yer şu önemli ifade ile başlamak isteriz. MECİ, insan haklarına dil, din, etnik kimlik, cinsiyet ayrımı yapmadan, doğanın haklarına ise bu dünyanın yalnızca bize ait olmadığını bilerek saygı göstermek ve aynı zamanda savunmaktır.
“Hak kavramının gelişimi ihlallerin görünür hale gelmesi ile gerçekleşmiştir. Sömürgecilik, kölelik, işkence, sivil örgütlenme, direnme gibi yönlerden bakarsak hak talebinin bir politik birikimden beslendiğine tanık oluyoruz. Bu tarihsel birikim, hak kavramını tüm insanlar için herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, ötekileştirilmeden eşit ve onurlu bir yaşam talebiyle buluşturmaktadır. Tarihsel süreçte hak kavramı insan merkezli olarak tartışılmaya başlanmış olsa da sempozyum boyunca da yinelendiği gibi, hak kavramını bunun çok ötesinde bir anlayışla değerlendirmemiz gerektiğinin bilincindeyiz. Bu sebeple, insan merkezli bir hak kavrayışına varmadan önce yaşam alanlarının haklarını vurgulamak insan haklarını da pekiştirecektir.
Kazdağları, Cankurtaran
“Ekosistem, bir canlının diğerinden bağımsız var olamayacağı bir bütündür. Yaşam alanlarının savunulması, temel yaşam hakkımızdır. Ancak, yerküreyi yalnızca kâr ve ekonomik kazanç kaynağı olarak gören sistemler, bu hakkı tehdit etmektedir. Dün tehditler HES projeleri gibi yenilenebilir ya da temiz enerji diye yutturulmaya çalışılan enerji dönüşüm sistemleri iken, bugün madenlerle de mücadele ediyoruz. Dün Kazdağları’nda, İliç’te; bugün Arhavi’de, Cankurtaran’da…
“Savaş endüstrisinin ve kapitalizmin vahşileşmesinde ihtiyaç duyulan hammadde kaynaklarından kritik ve nadir toprak elementleri olarak adlandırılan birçok element için siyasal iktidar, şirketlere çağrı yapmakta ve madencilik şirketleriyle birlikte bunun ekonomik propagandasını yürütmektedir. Tüm bu yıkıma ve talana karşı öncelikle yerel direnişi güçlendirmeli ve bu direnişi büyüterek tüm ülkeye yaymalıyız. Yaşamın gittikçe değersizleştirildiği bu coğrafyada bu mücadelenin daha da kıymetli olduğunu ve her bir bireye her zamankinden çok daha fazla ihtiyacımız olduğunu unutmamamız gerekir.
Yerel direnişler
“Özetle; hak kavramı sürekli gelişen bir alandır ve bu gelişim, ancak yerel direnişlerin kolektif bilince dönüşmesiyle mümkündür. Yaşam alanlarının ve öznelerinin haklarını savunmak, yalnızca bir hak arayışı değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu hep birlikte sahiplenmeli, mücadeleyi büyütmeliyiz ve bunu ancak örgütlenme ve politika üretmekle mümkün hale getirebiliriz. Çünkü tüm hak ihlalleri bir politikadır.
“Tüm bu tartışmalar neticesinde ortaya çıkan bu sonuç bildirgesi, hakların korunması, geliştirilmesi ve uygulanabilirliğinin sağlanması için tüm bireylere, kurumlara ve yöneticilere bir çağrıdır. İnsan hakları, doğa hakları, kolektif haklar ve evrensel değerler ışığında, eşit, adil ve sürdürülebilir bir dünya için kararlılıkla mücadele edeceğimizi beyan ederiz. Ve son olarak Bir arada yaşamak istiyoruz, barış istiyoruz, cezai süreçlerde adil yargılanma istiyoruz, düşünce özgürlüğü istiyoruz, haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi tekrar ediyoruz.” (TY)