Transeksüellik, Amerikan Psikiyatri Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü'nün "Cinsel Kimlik Bozuklukları Kılavuzu"nda "hastalık" olarak tanımlanıyor. 2007'den beri yürütülen "Stop Trans Pathologization" isimli (STP) kampanya trans kimliklerin hastalık tanımından çıkarılmasını talep ederek çalışmalarını sürdürüyor.
Geçtiğimiz cumartesi, "Trans Kimliklerin Hastalık Tanımından Çıkarılması İçin Uluslararası Eylem Günü"nde (20 Ekim) dünyanın pek çok şehrinde "Cinsiyet Kimliği Bozukluğu" tanımının uluslararası teşhis kılavuzlarından çıkarılması, cinsiyet geçiş sürecinin sağlık sistemi tarafından sigortalanması, interseks bireyler üzerindeki ikili cinsiyet sistemine "normalleştirme" terapilerinin durdurulması, hormon terapisi ve cerrahi desteğe zorunlu psikiyatrik takip olmaksızın ücretsiz ulaşım gibi taleplerini beyan etmek için gösteriler düzenlediler.
Biz de İstanbul LGBTT aktivisti Şevval Kılıç'la Türkiye'de LGBT bireylerin yaşadıkları problemler ve yürütülen kampanyalar hakkında konuştuk.
* Cinsiyet inşası sürecinde nelerle karşılaşıyorsunuz?
Önce tam teşkilli bir devlet hastanesine "sürekli biçimde üremeden yoksundur ve trans kimliktedir" raporu alabilmek için gidip 6 ay ila 2 yıl arasında normalleştirme terapisi alıyorsun. Ayrıca iki yıllık psikiyatrik izleme raporu da gene bu raporun içinde isteniyor. Ancak izin verilirse ameliyat olabiliyorsun. Ameliyat olduktan sonra "Ben kadınım, bana pembe kimlik verin" diyerek, pembe kimlik almak için dava açıyorsun. Sıkıntılı ve zorlu bir süreç.
* "Normalleştirme terapisi" nedir?
Biz hiçbir şeyin yüzde yüz olmadığına inanıyoruz. Cinsiyet sabitlenemez. Devlet, trans kadından geleneksel, stereotip kadına uymasını bekliyor. Yani, klişe hetero bir kadın gibi, topuklu ayakkabı giymemizi, kırmızı ruj sürmemizi, çocuk hevesinde ve koca arayışı içerisinde olmamızı bekliyorlar. Bu normalleştirme terapileri translara öğretilmiş toplumsal cinsiyetteki kadın modelini dayatıyor. Mesela ben transım, ama lezbiyenim dediğinde bunu algılayamıyorlar. Bu aslında bir tür tektipleştirme terapisi.
* "Stop Trans Pathologization" kampanyası cinsiyet değiştirme sürecinin sağlık sistemi tarafından sigortalanmasını ve cerrahi desteğe ücretsiz ulaşımı talep ediyor. Peki Türkiye'de cinsiyet inşası operasyonları nasıl yapılıyor?
Sigortalıysan ve bir devlet hastanesinden "trans kimliktedir ve ameliyat olmalıdır" raporu alabiliyorsan devlet sana doktorunu veriyor. Fakat bu ameliyatlar tıp fakültelerinde öğretilen ameliyatlar değil. Bu, plastik ve rekonstüriktif cerrahların kendilerini geliştirerek yaptıkları ve keşfettikleri bir ameliyat. Dolayısıyla Sosyal Sigortalar'ın verdiği doktor genellikle kasap oluyor. Türkiye'de bu ameliyatı çok güzel yapan bir doktor var, hatta yurtdışından hastalar da geliyor. Fakat 20 bin liraya ameliyatı yapıyor. Devlet de bunu karşılamıyor. Biz ameliyatların sigorta kapsamına alınmasını talep ediyoruz.
* Ameliyat olabilmek için trans kimlikte olduğunuzu kanıtlamak zorundasınız. Bunun dışında bir prosedür var mı?
Terapi zorunluluğu var. Zorunlu psikiyatrik takip var. Buna karşı çıkıyoruz. Biz beyanın asıl olduğuna inanıyoruz.
* Diğer bir talebiniz ise hormon tedavisine ücretsiz ulaşım.
Devlet hormon tedavisini karşılamıyor. Çok pahalı değil ama ücretsiz ulaşım istiyoruz.
* Trans kimliklerin hastalık tanımından çıkarılması dışında LGBT bireylerin başka talepleri var mı?
LGBT bireylerin haklarının anayasal güvence altına alınması bizim en önemli talebimiz. Anayasamızda ayrımcılıkla ilgili 10. maddesinde "Irk, din, dil ve cinsiyet ayrımı yapılamaz" diyor. Ama T.C.'nin cinsiyetten anladığı "kadın ve erkek". Dolayısıyla yasa LGBT bireyleri bunun içine almıyor. Cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ibarelerinin söylediğim şekilde açık olarak anayasada belirtilmesi gerekiyor. LGBT bireyler hiçbir zaman farklı ve ayrıcalıklı muamele beklemiyorlar. Bizim isteğimiz sokakta, iş ve eğitim hayatında eşit vatandaşlık. Diğer taleplerimiz:
- Nefret suçları yasasının acilen oluşturulması.
- LGBT bireylerin burada cinsiyet kimliğini ve cinsel yönelim ibarelerini kullanılarak anayasal güvence altına alınması.
- Trans bireylere istihdam ve iş olanaklarının acilen gündeme getirilmesi.
- Zorunlu seks işçiliğine itilen trans bireyler için acilen seks işçiliğiyle ilgili yasaların düzenlenmesi. Çünkü biz seks işçiliğinin de meslek kolu olarak tanımlanmasına inanıyoruz.
* Nefret toplum tarafından öğretilen bir şey. Peki toplumun gay, lezbiyen ve translara karşı sergilediği nefretin sebebi sizce nedir?
Bunun birçok bileşeni var. Türkiye'de olmamızın bileşeni var. Transfobi sadece bu topraklarda veya İslam aleminde değil; transfobi dünyanın her yerinde farklı düzeylerde olan bir şey. Ama biz elbette ki çok fazla ikiyüzlülüğün ve zıtlıkların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Türkiye'nin en pahalı ve en çok kazanan sanatçısı Bülent Ersoy'un bir trans olması ve Türkiye'de en çok transların öldürülüyor olması ziyadesiyle absürd bir durum.
Elbette uzun yıllardır, muhafazakar hükümetimizden beri körüklenen bu transfobi tüm basın kanadıyla topluma veriliyor. Bugüne kadar transları ya elinde falçatayla ya da ölü olarak gördük. Dolayısıyla artık bir transı ölü görünce artık hiç kimse şaşırmıyor. Bu bir tür görsel bir hafıza oluşturuyor. Filmlerin sonunda da genelde gayler veya translar ölür. Milli Piyango kazanıp yırtmış başarmış bir trans rol modeli yok. Ya Bülent Ersoy var ya da elinde falçatayla Merter'de kanlar içerinde trans imajı var.
Bu ülkede Türk toplumuyla Kürt toplumu arasında bir savaş var. Savaş agresyon, şovenizm ve maçoluk ister. Devletimiz de bu savaş duygularını alevli tutabilmek için topluma sürekli agresyon enjekte ediyor. Biz agresif bir toplumuz. Bu agresyon da en savunmasız gruplarda patlıyor. Mesela yol kenarında bekleyen translar. Sadece din ve İslamiyet diyerek işin içinden çıkamayız. Bir sürü bileşen bir araya gelince bu bir nefret suçuna dönüşüyor.
Maalesef artık kemikleşmiş bir transfobi var. Biz trans bireylerin mücadelesinin Türkiye'de doğdukları andan itibaren başladığına inanıyoruz. Transların sorunları, gay ve lezbiyen bebeklerden farklı olarak, doğduğu andan itibaren başlıyor. Bu ayrımcılık ailede, eğitim hayatında devam ediyor ve iş hayatına varamadan seks işçiliğine itilen trans bireylerle arttırılıyor.
* Peki sizce Türkiye'de trans cinayetlerinde yargıda ayrımcılık yapılıyor mu?
Elbette. Aynı şey kadın ve namus cinayetlerinde de nasıl oluyorsa translarda da aynısı oluyor. Cezasında "haksız tahrik" adı altında indirim yapılıyor. Çünkü bizim ülkemizde cinsellik çok önemli. Katillerin ilk mazereti "Benim erkekliğime hakaret etti", yani "O da bana ters ilişki teklif etti." Genelde mağdur öldüğü için ceza kanunları eğer aksi bir şahit yoksa suçlunun ifadesini baz alıyor. Bu da ömür boyu hapis cezası alacak bir insanın 10 ila 12 yıl arasında hapisten çıkmasına sebep oluyor. Nefret suçları yasası oluşturulduğunda bu haksız tahrikten suçluların yararlanmalarının engelleneceğini düşünüyoruz.
* Ahmet Yıldız cinayetinde fail olan babanın bulunamaması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Devletin bir isteksizliği var tabii. Adaletin geciktirilmesi de bir hak ihlalidir. Bu denli gecikmiş bir adalet adalet değildir. Babası Kuzey Irak'a kaçmış. Üç duruşma önce "Ahmet Yıldız'ın katilinin kırmızı bültenle aranıp aranmamasının gerekli olup olmamasının araştırılmasına" ilişkin bir karar çıktı. Kırmızı bültenle aranması tam üç yıl sürdü.
Ahmet Yıldız popülerleştiği için bu kadar gündeme geldi, onun gibi milyonlarca öldürülen LGBT birey var. Bir trans öldüğünde, ölü bile olsa o kişinin trans olduğunu biliyoruz. Sokaklarda bir sürü insan öldürülüyor. Eğer ilişkiye girmemişlerse onların eşcinsel olup olmadıklarını anlayamıyoruz. Aslında öldürülenlerin çoğu eşcinsel.
* LGBT bireyleri konu alan filmlerin yapılması toplumu bilinçlendirip nefret söylemini azaltabilir mi?
Yönetmenler bizim ulaşamadığımız Anadolu'daki insanlara böyle filmler yapmanın doğru mesaj verdiğini düşünüyor, ben böyle düşünmüyorum Ben filmin sonunda ölen eşcinsel görmek istemiyorum. Bunu böyle bir ajitasyon aracıyla anlatmak yerine daha doğru rol modellerin gösterilerek anlatılmasını tercih ederim. Çünkü insanların doğru rol modellerinden etkileneceğini düşünüyorum.
Türkiye'de LGBT bireyler hakkında yapılan bütün filmler çöp, oryantalist ve klişe. Sistem sana ve senin çocuklarına filmlerin sonunda eşcinselleri ve transları öldürerek, "eğer çocuğun eşcinsel olursa sonu böyle olacak ve kimse de şaşırmayacak" şeklinde mesaj veriyor. O yüzden toplumda yerleşmiş bir transfobi var. Bu yüzden sadece Bülent Ersoy'u alkışlayabiliyoruz, geri kalanlara tekme atıyoruz. Bu ülke absürdlüğün ötesi. Herkes Zeki Müren'i alkışladı. Çünkü Zeki Müren mini etekle ve apartman topuklarla sahneye çıkıp 30 kadını hamile bıraktığını söyledi. Tüm ülke de bu yalanı yutmayı tercih etti. Zeki Müren Türkiye'ye ikiyüzlülüğü ve homofobiyi getirenlerden biridir.
* Peki Bülent Ersoy translara hiç destek olmuyor mu?
Asla destek olmuyor. "Ben çocuk doğuramayan bir kadınım" deyip işin içinden çıkıyor. Ağzından trans kelimesi çıkmıyor.
Ben yaptığı hiçbir şeyi onaylamıyorum, benim dünyadaki tam zıddım bir transtır Bülent ama kimseye de laf söyletmem. Benim de o kadar param olsaydı, Maldivler'de on sekizliklerle gezecektim belki de.
Ben ona trans olduğu için ayrıcalık tanıyabilirim. Kadın eğleniyor, parmağında uçak parası kadar taş taşıyor, bir giydiğini bir daha giymiyor. Yapsın. Eğlenen, mutlu olan bir trans var. Neden bunu hazmedemiyoruz ki?
Yaptığı şeyler saçma tabii. Rüzgar nereden eserse... Bazen kadının devrimci bir tarafı tutuyor, "Çocuk doğursam savaşa göndermezdim" diyor ama sistemi o kadar karşısına da almak istemiyor.
* Mecliste LGBT bir bakan görmek istiyor musunuz?
Tabii ki. Ama önemli olan nasıl bir eşcinsel olacak? Faşist eşcinsel yok mu? Homofobik eşcinsel yok mu, transfobik trans yok mu? Gayet de var.
* Avcılar'da yaşanılan olaylarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Çok bildiğimiz senaryolar. Aynısını Ülker Sokak'ta da gördük. Oradaki halkın çığırtkanlığının sebebi namus veya transfobi değil. Sakın inanmayın. Ben onların transfobik olduklarına da inanmıyorum. Dertleri para. 15 sene evvel Cihangir'de de translar yaşıyorken ev kiraları 100 liraydı. Translar oradan tecrit edildi. Cihangir şu anda İstanbul'un en pahalı semtlerinden biri. Bakkalı bile pahalı. Avcılar'daki dert de o. Çünkü translar o evlerden çıktığı anda o evlerin kiraları yüzde bin dört yüz artacak.
* Virginia Woolf bir insanın salt kadın veya erkek olmaması gerektiğini söyler. Sizce cinsiyet sabitlenebilir mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Judith Butler da bunun bir politik gösterge olduğunu, ibne olmanın esasında bir şeylere karşı durmak olduğunu, onların sadece anal ilişkiye giren insanlar olmadığını, aslında sisteme pandik atan insanlar olduğunu ve geleneğe yerleşmiş ahlak anlayışına da karşı duran insan olduğunu söyler. Cinsiyet sabitlenemez. Bunun bir formülü yok.
* LGBT derneklerinin yaptığı eylemler, kampanyalar sizce Türkiye'de bir şeyleri değiştirebilir mi?
Böyle şeyler zaman ister. Bugün nefret suçları yasası kanunu çıksa ertesi gün nefret cinayetleri durmayacak.
Biz bir sokak örgütüyüz. Sokakta olmanın, halkın arasında sesini yükseltmenin önemli olduğuna inanıyoruz. Bu eylemler varolan trans bireylerin görünürlüğü açısından önemli. Avrupa Birliği LGBT bireylerin haklarını edinebilmeleri için Türkiye Cumhuriyeti'ne baskı yapıyor. Yarın belki hiçbir şey değişmeyecek ama eninde sonunda LGBT bireyler haklarına ulaşacaklar. (BÇ/ÇT)