“Osmanlı Devleti’nin ihyası düşüncesi gerçeklerle bağdaşmaz. Böyle bir olasılık da, böyle bir isteğimiz de yok”.
Suriye’nin Rakka kentindeki “Direniş” sempozyumunun en itibarlı figürü Samir el Kantar, kentin her taksi şoförünün dilindeki bu yeni popüler Arap klişesine mesafeyle yaklaşıyor.
“Reis-ül Vüzera Tayyip Erdogan”ın Davos’ta efelenmesi, ona Arap sokağında beklediğinden fazla bir popülerlik getirmiş besbelli. Ama Arap siyaseti, sadece egemen siyaset değil, muhalefet de Türkiye’ye temkinle yaklaşmayı elden bırakmıyor.
Gene de, Şanlıurfa’nın 200 kilometre güneyindeki Rakka’nın en ünlü iki kişisi Türkiye’den. Biri Tayyip Erdoğan. Öbürüyse Arap âlemini kasıp kavuran Türk televizyon dizilerinin yıldızı Kıvanç Tatlıtuğ. Vardığınız her meydanda, sizi billboardlarda onun kollarını kavuşturmuş, klark çeken büyük fotoğrafları karşılıyor. Besbelli Tatlıtuğ, Suriyeli kadınların gözdesi, Erdoğansa erkeklerin...
Ancak kendisi hayatının 29 yılını İsrail hapishanelerinde geçirmiş olan Filistin Direnişinin simge kişiliklerinden birinin gözünde gerçek hayat ve mücadelenin yansısı olmayan bir imgenin rol model değeri kazanması konu dışı.
Direnişin yeni sesi, en eski esir: Kantar
“Türkiye’nin Gazze ile gösterdiği dayanışma çok önemliydi, Davos’taki tutum da değerli” diyor Kantar. “Böylelikle Ankara Arap ülkeleriyle Siyonizm arasında bozulmuş olan dengesini yeniden tesis etmiş oldu.” Ama burada durmuyor: “Türkiye’nin İran’la dayanışmasını, bölgede direnişin bir unsuru haline gelmesini bekleriz. Dış güçlerin müdahalelerine karşı esaslı bir politika geliştireceğini ummak istiyoruz,” diyor.
Samir el Kantar, 1979’da 17 yaşında, bir Filistin Kurtuluş Cephesi üyesi olarak İsrail içlerinde giriştiği bir eylem sonunda düştüğü hapisten 29 yıl sonra bir Hizbullah militanı olarak çıkan, dillere destan Lübnanlı bir direniş savaşçısı. Geçmişte, İsrail ile Filistin ve Lübnan direnişi arasındaki bütün pazarlıklarda serbest bırakılması masa üzerine getirilen en önemli tutsak.
Kantar, esarette geçirdiği yıllar boyunca Filistinliler için ne kadar saygıdeğer bir direniş kahramanıysa, İsrailliler için o ölçüde bir nefret simgesiydi: İsrail mahkemelerinde polis memuru Eliyahu Şahar ile kızı dört yaşındaki Eynat’ı öldürmekten hüküm giymişti. Mahkeme Kantar’ın rehin almak için girdiği evde saklandıkları yerde ses çıkarmasın diye annesinin ağzını eliyle kapattığı iki yaşındaki Yael’in nefessizlikten boğularak ölmesinden de dolaylı olarak 17 yaşındaki genç Lübnanlı Dürzi militanı suçlu bulmuş, bu kararıyla onu bir anda İsrail’de kendisinden en çok nefret edilen Filistin direnişçisi haline gelmişti.
Genç direnişçi tutuklandığı sırada eylemlerdeki sorumluluğunu kabul etse de, hüküm duruşmasında babayla kızı öldürmediğini, rehin aldığı bu kişilerin İsrail polisinin ateşiyle can verdiğini söylemişti. Yargılama sonunda toplam 595 yıl hapse mahkûm edildi. 16 Temmuz 2008’de, İsrail’in Lübnan saldırısı sonrasında gerçekleştirilen esir değişimi sırasında serbest bırakıldı.
1979 ile 2008 arasında gerçekleşen bütün kurtarma eylemlerinde Kantar’ın adı hep listenin en başında oldu. Ekim 1985’te Filistin Kurtuluş Cephesi’nin Akdeniz’de seyir halindeyken kaçırdığı gezi gemisi Achille Lauro’nun yolcularının hayatlarına karşılık serbest bırakılmaları istenen 50 Filistinli esir arasında yalnızca Kantar’ın ismi doğrudan anılmıştı.
Israil 2003’te, 2000’den beri Hizbullah’ın elinde bulunan işadamı Elşanan Tenenbaum ile üç İsrailli askerin cenazesine karşılık 400 esiri serbest bırakabileceğini açıkladıysa da Hizbullah lideri Hasan Nasrallah Kantar da serbest bırakılmadıkça bu öneriyi kabul etmeyeceklerini bildirdi.
İsrail Mayıs 2008’de, kaçırılmaları 2006’da Lübnan’la savaşa yol açan iki ihtiyat asker Eldad Regev ve Ehud Goldvasser’in serbest bırakılması karşılığında Kantar’ın serbest bırakılmasını kabul etti. Temmuz 2008’de dört arkadaşıyla birlikte Kantar, 29 yıllık esaretin ardından, başından bir evlilik de geçtiği İsrail hapishanesinden serbest bırakıldı.
Herkesin kahramanı
Samir el Kantar serbest bırakılmasının ardından Beyrut havalimanında Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman, Başbakan Fuad Sinyora ve Meclis Başkanı Nebih Berri ile Hırısitiyan ve Müslüman ruhani önderler tarafından karşılandı. Hizbullah’ın düzenlediği ayrı bir törende Hasan Nasrallah tarafından kutlandı. Filistin Kurtuluş Cephesine katılıncaya kadar bir yetim olarak büyüdüğü Dürzi köyü Aabey’de İlerici Sosyalist Partisi lideri Velid Cumbulad’ın düzenlediği törenle ağırlandı. Kantar, Kasım 2008’de Suriye’ye devlet Başkanı Beşar Esad’ın konuğu olarak yaptığı ziyarette en büyük nişan olan Suriye Fazilet Nişanı’yla ödüllendirildi.
Bütün bunlar Direniş çevrelerinde Kantar’ın esaret sonrası yeni hayatında Lübnan Hizbullahı’nda kariyer basamaklarının en üstüne doğru yolunun açıldığı şeklinde yorumlanıyor.
Temel sorun: ABD emperyalizmi
“Dünyada olan biteni şu ya da bu şekilde öğreniyorduk” diyor Kantar, cezaevindeki yaşama dair sorulara yanıt olarak. “Hiç enformasyonsuz kalmadık. Yoldaşların ölüm pahasına verdikleri mücadeleler ve uzun direnişler sonunda radyo, gazete ve televizyon izleme hakkımız oldu. Cezaevinde çürümemize izin vermedik.”
Kantar cezaevi yıllarındaki direnişini İsrail Açık Üniversitesi’nin Toplumsal ve Siyasal Bilimler Fakültesi diplomasıyla da taçlandırmış. Hamas’a duyduğu yakınlığı saklamasa da Filistin direnişindeki bölünmenin sürdürülemez olduğu kanısında: “Bölünme direnişi zayıflatmasa da İsrail’e büyük fırsatlar sunuyor, diyor. Ona göre, Filistin’deki durum öteki Arap ülkelerindekinden farklı değil: “Toplumlar ABD ile barış, ya da direniş seçenekleri arasında ayrışıyor.”
Lübnan Hizbullahı’nın yükselen yıldızı, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün geçmiş deneyimlerden ders çıkararak yeniden direnişin merkezine yerleşebileceğinden umutsuz değil: “Bugüne kadar bütün barış görüşmelerinin sonuçsuz kaldığını akılda tutmalı” diyor. “Birlik için Siyonizme karşı güçlü bir ulusal program gerek. Bir program olmadan yapılacak bütün girişimler boşuna. Direniş bizim geleneğimizde var. Bu kültür ve geleneği canlandırmamız ve ABD’ye başkaldıran bir kurtuluş siyaseti izlememiz gerek.”
Kantar, Lübnan seçimlerinin de emperyalizme karşı direniş için yeni bir cephe meydana getirerek sonuçlanacağını umuyor. Ona göre Lübnan’da ve Filistin’de temel tartışma laiklik-İslamcılık ekseninde kurulmuyor. “Temel mesele direniş-teslimiyet geriliminde. Halkın iradesine saygı göstermek ve ABD emperyalizmine ve siyonizme karşı bir program savunmak asıl can alıcı konu”. (EK)