Her gün Kudüs'teki evinden çıkıp Yahudi yerleşimcilerin otobüslerine binerek, kontrol noktalarında bekleyerek, Ramallah'taki ofisine ulaşmak için saatler harcıyor. Aslında, yerleşimci olmayan bir İsrail vatandaşı olarak, her gün suç işliyor. Aynı zamanda, Filistin kökenli sivil toplum örgütü ADDAMEER 'in de aktif bir üyesi. Arapça "vicdan" anlamına gelen ADDAMEER, mahkumlara destek vermeye ve insan hakları sorunlarına yönelik çalışan bir örgüt.
Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu 'nun düzenlediği, "Savaşsız Bir Dünya İçin Uluslararası Buluşma" sempozyumuna konuşmacı olarak katılan Sahar Francis'le, Filistinli mahkumlar, İsrail'in korkunç duvarı ve Ortadoğu'da hayat üzerine konuştuk.
İsrail-Filistin arasındaki son Şarm El-Şeyh görüşmelerinden sonra, Filistinli mahkumların durumunda bir değişiklik oldu mu?
Filistinli mahkumların durumu, bu görüşmelerle daha da karmaşık hale geldi. İsrail bu tutukluları, baskı için kullanıyor. Aslında mahkumları serbest bırakmak niyetinde, ama bunu bir koz olarak kullanmanın yollarını arıyor. Mahkumları kategorize ediyor ve buna göre salıyor. Son olarak bıraktıkları, zaten ceza süreleri dolmak üzere olan mahkumlardı. Geçenlerde 21 yıllık bir mahkum bırakıldı, çünkü lösemiydi. Öte yandan, silahlı eylemlere katılanların arasından bırakılan yok.
Bir başka grupsa, "idari tutuklular" (admisitrative detainees). Bunlar, İsrail tarafından herhangi bir gerekçe gösterilmeden tutuklanıp alıkonulan mahkumlar. İsrail, İngiliz mandasından kalan güvenlik düzenlemelerine dayanarak, "şüpheli" olduğunu öne sürdüğü insanları tutukluyor. Buradaki şüphe, gizli belgelere dayanıyor; devlet sırrı. Bu nedenle suçlamanın ne olduğunu açıklamıyorlar. İsrail hukuku, sanığın suçlanabilmesi için en az iki kanıt olmasını şart koşuyor. Tutuklular hakkında tanık ifadeleri olduğu söyleniyor,ama bunlar da güvenlik nedeniyle açıklanmıyor. Yani neyle suçlandığını bilmeyen insanları yıllarca hapiste tutuyorlar.
Guantanamo'dan farkı yok
Bu idari tutukluların alıkonulma sürelerini istedikleri gibi uzatıyorlar. Düzmece mahkemelerde, suçlamanın ne olduğu belli olmadan yargılanıyorlar. Bunlar görünüşte demokratik mahkemeler. Aslında Guantanamo'dan farksız. Yaklaşık altı ayda bir yeni süre belirleniyor. Mart 2002'de yaklaşık 2 bin idari tutuklu vardı. Daha sonra sayıları 800'e düştü. Tutuklular 19 Aralık'tan bu yana greve başladılar.
El Aksa Şehitleri Tugayı'nın lideri Zekeriya Zübeydi'yle görüşen İsrailli kadın Tali Fahima da benzer bir uygulamayla karşı karşıya. O da hâlâ hapiste. Yüksek mahkeme salıverilmesini reddetti.
İşkenceyi artık İsrail ABD'ye öğretiyor
2. İntifada'yla birlikte İsrail, çöldeki askeri toplama kamplarını yeniden kullanmaya başladı. 16-45 yaş arasındaki Filistinlileri, meydanlarda toplayıp bu kamplara attılar. Bu kamplar İsrail Ordusu'nun yönetiminde. Tutuklular çadırlarda kalıyor. Bu da yetmezmiş gibi, çöldeki kampın çevresini 8 metrelik bir duvarla çevrelediler. Çöldeki bir kamptan kaçabilirmişsiniz gibi.
Kentlerdeki 16 hapishanede de durum iyi değil. Kalabalık var. Nemli, hava yok, ışık yok. Her gün arama var. Tecrit ve kötü muamele sıradan uygulamalar. Ağustos 2004'te mahkumlar açlık grevine başladılar. Ama yönetimler, diğer hapishanedekiler grevi bıraktı diyerek, mahkumları kandırarak grevin bitmesini sağladı. Hapishaneler arası iletişim yok. Mahkum liderleri tecrit altında tutuluyor. Grev 15 gün sonra başarısız oldu.
1999'da fiziksel işkence İsrail'de yasadışı hale geldi. Bunun üzerine iz bırakmadan işkence yöntemleri uygulamaya başladılar. Tehdit ve tecrit en yaygın uygulamalar. Irak'taki görüntülerle aynı. Bence işkenceyi artık İsrailliler Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) öğretiyor.
İsrailliler bu duruma nasıl bakıyor?
2. İntifada'dan önce, İsrail halkının desteği vardı. Ama artık İsrail'de insanları ikna etmek kolay değil. Dört yıllık silahlı çatışmanın ardından insanlar artık "Masumlar mı, bilmiyoruz" diye bakıyor.
Bu yüzden uluslararası toplumla çalışıyoruz. Örneğin Uluslararası Af Örgütü, bilgi toplayıp düzenli olarak yayınlıyor. Ancak onlar da bunu ancak düşünce suçlusu olduğu zaman yapıyorlar. Örneğin, '95-98 arasında Oslo anlaşmasına muhalefet eden ve İsrail tarafından idari tutuklu olarak alıkonulan 800 kişi gibi. Fakat bu çalışmalar, idari tutukluları veya silahlı eylem nedeniyle mahkum olanları kapsamıyor.
Pes ettirmeye çalışıyorlar
Siz hiç baskı görmüyor musunuz, tehdit edilmiyor musunuz?
Yasal olarak Batı Şeria'ya girmem yasak. Her gün Ramallah'taki ofisime gidiyorum ve yasayı çiğniyorum aslında. Öte yandan, her gün bindiğim otobüs Yahudi yerleşimcilerin otobüsü. Otobüste yolculuk eden bir Arap kadınım; sanki intihar bombacısıymışım da her an patlayacakmışım gibi bakıyorlar bana. Bu otobüslere Filistinliler de saldırabiliyor.
Avukat olarak da zorluk çekiyoruz elbette. Polis de, sistem de işimizi yapmamızı zorlaştırıyor. Mahkemeye girerken, cezaevine girerken aranıyoruz. Saatlerce bekletiyorlar. Aslında, pes ettirmeye çalışıyorlar.
Filistinlileri savunan İsrailli avukatlar da var. Yaşlılar da var aralarında, gençler de. Sayıları 10'un altında. İsrail Batı Şeria'daki hayatla İsrail'deki hayat arasına derin bir perde kurdu.
Umut var mı?
Çok zor. İnsanlar yorgun. Şarm El-Şeyh'teki görüşmeler, biraz da bu yüzden oldu. İsrail bütün istediklerini gerçekleştirecek. Kontrol noktaları yerli yerinde kalacak. Örneğin şu an, Eriha'dan çekildikten sonra, kontrol noktaları nerede olacak, diye hesap yapıyorlar.
Gazze'deki yerleşimcileri Batı Şeria'ya getirecekler. Bu yerleşimleri bırakmayacaklar. Filistinlilerin yaşadığı Ramallah, Kalkiliya, Nablus, Cenin gibi yerleri yollarla, kontrol noktalarıyla kuşatıp birbirinden ayırıyor, bağlantısız hale getiriyorlar.
Duvarın özü su
Peki ya duvar?
Bu duvarla Doğu Kudüs'teki 200 bin Filistinliyi Batı Şeria'dan ayırıyorlar. Duvar bütün Filistin'i çevreliyor. İşin özünde su var. Duvar da yerleşimler de su için. Filistinlilerin 1967'den beri su arama izninin olmadığını biliyor musunuz? Kendi mülkünüzde, kendi bahçenizde bile su arayamazsınız.
Duvar sınırları da İsrail'e bırakıyor. Duvara göre yeni yeni yollar yapıyorlar. Örneğin Kalkilya duvarla kapanmış durumda. Bir tek giriş bıraktılar. 8 metre eninde bir kapı. Akşamdan sonra giriş çıkış yasak.
Bir başka şey de Kudüs'ten kaçan Filistinli mültecilerin mülkleri. 2 hafta önce, bu mülkleri istimlak etmek istediler. Neyse ki, hukuk müşavirliği bunu reddetti.
İsrail'in keyfini beklersek, hiçbir şey olmaz
Bu sorun nasıl çözülecek peki?
Filistinliler, seçimden sonra demokrasi içinde yaşayabileceklerini göstermeye çalışıyor. Mücadelelerini nasıl sürdüreceklerini tartışıyorlar. Sivil toplum ve partiler önemli. Örneğin, Barguti, Filistin toplumunun yalnızca El Fetih olmadığını gösterdi.
Bu koşullarda, çözüm uluslararası toplumun müdahale etmesinde. Uluslararası toplum,
1. Filistinlileri ve haklarını korumalı. Birleşmiş Milletler ordusunun müdahalesine gerek var.
2. Sonuçta Birleşmiş Milletler çözümüne ulaşacak bir uluslararası konferans toplanmalı. Böylece,
* 1967 sınırlarına geri dönülmeli
* Yerleşimlerin yasadışı olduğu kabul edilmeli
* Mültecilerin geri dönüş hakları kabul edilmeli
İsrail'in keyfini beklersek hiçbir şey olmaz. Uluslararası toplum bir şeyler yapmalı. Cenevre Sözleşmesi'ni uygulamalı.
Ebu Mazen (Mahmud Abbas) bu yüzden başarılı olamayacak. Çünkü sizden güçlü olanla müzakere yürütemezsiniz. Eşit olmanız gerek.
Ya Ortadoğu dışındakiler ne yapabilir?
Farkındalığı, bilinci artırmaya yönelik çalışmalılar. Seslerini yükseltmeli, konuşmalılar. Taban hareketleri, hükümetlere baskı uygulamalı.
İsrail solu bu duruma nasıl bakıyor?
İsrail solu çok küçüldü. Son dört yılda giderek içlerine kapandılar ve sağa kaydılar. Gözleri kapamak çok daha kolay. İnsanlar, Ramallah'tan 10 dakika uzaklıktalar, ama neler olduğunu bilmiyorlar. Görmüyor ve duymuyorlar.
Bir Filistinlinin bir tek gününün dört yıl boyunca sürdüğünü düşünün. Şiddete kapılmak çok kolay. Bir süre sonra insan kendini umursamıyor.
Kontrol noktasında 17 yaşında bir asker size hayvanmışsınız gibi davranıyor. Hamile kadınlar kontrol noktaları yüzünden çocuklarını düşürüyor, kaybediyor. Hastalar zamanında yetişemiyor. Öğrenciler okula gidemiyor.
İsrail Filistinlilerin zamanını, hayatını çalıyor. Bunu kimse düşünmüyor.
Oslo boyunca insanların işi olmadı. Toplumsal yaşam olmadı. Batı Şeria'da bir ekonomi olanağı yok. Bu nedenle duvarın yapımında çalışan Filistinlileri anlayabiliyorum, ama duvar için çimento satan Filstinlileri asla affetmeyeceğim.
Korkuyla yönetilen ülke
Bu durum İsrail'de nasıl besleniyor?
Bunun ardında Siyonist düşüncenin varolduğunu düşünüyorum. Aslında İsrail fevkalade kozmopolit bir yapıya sahip. Birbirleriyle çatışabilecek parçalardan oluşan bir toplum. Filistin, İsrail'i birbirine bağlayan öteki vazifesi görüyor.
İsrail basınında korku egemen. "Filistinliler teröristtir" korkusu bu. Kudüs sürekli alarm durumunda yaşıyor. Korkuyla yönetmek bu işte. (TK/BB)