Yunanistan'ın önde gelen iktisatçı ve siyasetçilerinden Avrupa siyasi partisi "Demokrasi Avrupa Hareketi 2025" (DiEM25) Genel Sekreteri ve İlerici Enternasyonal'in kurucularından Yanis Varufakis Donald Trump'ın uygulamakta olduğu ekonomi politikalarının, bir bölüm iktisatçı tarafından değrelendirildiğinin aksine bir iktisadi rasyonale ve politik hedefe dayandığını, asıl meselenin bu rasyoneli çözümlemek olduğunu savunuyor. Unheard'de yayımlanan "Donald Trump'ın ekonomik masterplanı" başlıklı makalesini paylaşıyoruz.

* * *
Başkan Trump'ın ekonomik hamleleriyle karşı karşıya kalan merkezci eleştirmenleri, çaresizlik ve gümrük tarifeleri çılgınlığının sönüp gideceğine dair acınası bir inanç arasında gidip geliyorlar. Gerçekler, Trump'ın ekonomik mantığının boşluğunu ortaya koyana kadar bağırıp çağıracağını varsayıyorlar. Ama Trump'ın gümrük tarifeleri takıntısının, özünde riskli olmakla bilrikte kendi içinde esaslı bir küresel ekonomik plana bağlı olduğunu gözden kaçırıyorlar.
Trump kaba ekonomik gücün işlevini iktisatçılardan daha iyi kavrıyor
Merkezcilerin düşünceleri, sermayenin, ticaretin ve paranın dünya çapında nasıl hareket ettiğine ilişkin yanlış bir anlayışla sıkı sıkıya ilişkili. Kendi ürettiği biradan sarhoş olan biracılar gibi, merkezciler de sonunda kendi propagandalarına inanır oldular: Onlara göre, paranın nötr olduğu ve fiyatların her şeyin talep ve arzını dengelemek için ayarlandığı rekabetçi piyasaların olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Aslında cahil Trump, hem içeride hem uluslararası alanda kimin kime ne yapacağını kararlaştıranın marjinal üretkenlik değil, kaba ekonomik güç olduğunu kavramakta onlardan çok daha ileride.
Trump'ın kafasının içine bakmaya çalıştığımızda bir uçurumda kaybolma riskini göze almak zorunda kalsak da onun üç temel soru hakkında neler düşündüğünü kavramamız şart: Amerika'nın dünyanın geri kalanı tarafından sömürüldüğüne neden inanıyor? Amerika'nın tekrar "harika" olabileceği yeni uluslararası düzen vizyonu nedir? Bunu nasıl gerçekleştirmeyi planlıyor? Ancak o zaman, Trump'ın ekonomik master planına dair mantıklı bir eleştiri üretebiliriz.
Trump neyi dert ediyor?
Öyleyse Başkan neden Amerika'nın kötü bir anlaşmaya varmış olduğuna inanıyor? Başlıca şikayeti, doların üstünlüğünün Amerikan hükümetine ve yönetici sınıfına büyük güçler verebilecek olmasına karşın, eninde sonunda yabancıların bunu ABD'nin aşağı çekilmesini sağlayacak şekillerde kullanıyor olması. Dolayısıyla çoğu kişinin Amerika'nın fahiş ayrıcalığı saydığı şeyi, o fahiş bir yük olarak görüyor.
Trump, onlarca yıldır ABD imalat sanayisinin gerilemesinden yakınıyor: "Çeliğiniz yoksa, ülkeniz de yok." Peki neden bunun doların küresel rolüne bağlanması gerekiyor? Çünkü Trump, yabancı merkez bankalarının doların [değerinin] "doğru" seviyeye, yani ABD ihracatının toparlanıp ithalatın kısıtlanacağı seviyeye düşmesine izin vermediğini söylüyor. Yabancı merkez bankacılarının Amerika'ya karşı komplo kurduğu söylenemez. Bunun nedeni, doların onların elde debilecekleri tek güvenli uluslararası rezerv olması. Avrupa ve Asyalı merkez bankalarının, Amerikalılar bir şeyler ithal ettiğinde Avrupa ve Asya'ya akan dolarları istiflemesi doğal. Avrupa Merkez Bankası, Japonya Bankası, Çin Halk Bankası ve İngiltere Bankası, dolar stoklarını kendi para birimleriyle değiştirmeyerek, para birimlerine talebi (ve dolayısıyla değerini) bastırıyor. Bu, kendi ihracatçılarının Amerika'ya satışlarını artırmalarına ve daha fazla dolar kazanmalarına yardımcı oluyor. Hiç bitmeyen bir döngüde, bu taze dolarlar yabancı merkez bankacıların kasalarında birikiyor ve onlar da güvenli bir biçimde faiz elde etmek üzere bunları ABD hükümet borçlarını satın almakta kullanıyorlar.
İşte mesele de bu. Trump'a göre, Amerika kendisini, yabancılara muhtaç oldukları rezerv dolar varlıklarını sağlamakla yükümlü hisseden bir küresel hayırsever olduğundan, çok fazla ithalat yapıyor. Kısacası, ABD üretimi düşüşte çünkü Amerika bir hayırsever gibi davranıyor: Sonunda işçileri ve orta sınıfı acı çekerken dünyanın geri kalanı onların çektikleri pahasına büyüyebiliyor.
Gümrük tarifeleri: Yeni dönemin "gambot diplomasisi"
Ancak doların hegemonik statüsü, Trump'ın bildiği ve takdir ettiği gibi, Amerikan istisnacılığının da temelini oluşturuyor. Yabancı merkez bankalarının ABD Hazine tahvillerini satın alması, ABD hükümetinin bütçe açıklarıyla yaşayabilmesini ve başka herhangi bir ülkeyi iflas ettirecek büyüklükteki bir ordunun masraflarını karşılamasını sağlıyor. Ve uluslararası ödemelerin temel taşı olarak hegemonik dolar, Başkan'a modern çağda eskiden ülkelerin üstüne donanma yollayarak yapılan "gambot diplomasisi"nin eşdeğerini uygulamasını sağlıyor: İstediği kişi veya hükümete istediği gibi yaptırım dayatabiliyor.
Ancak bu, yabancı ülkelerin merkez bankalarının doları aşırı değerli tutmak için Amerika'nın onlara ücretsiz sağladığı hizmeti (dolar rezervleri) kullanarak zayıflattıkları Amerikan imalatçılarının acısını telafi etmek için Trump'a yetmiyor. Trump için Amerika, jeopolitik gücün görkemi ve başka ülkelerin kârlarını biriktirme fırsatı uğruna kendi kendisini zayıflatıyor. Bu ithal zenginlikler Wall Street'e (Borsaya) ve emlakçılara fayda sağlasa da bu ancak onu iki kez Başkan yapan insanların, yani ulusun varlığını sürdürebilmesi için çelik ve otomobil gibi "erkeksi" malları üreten, ülkenin orta kesimlerinde yaşayan Amerikalılar'ın zararına gerçekleşiyor.
Ayrıca, Trump'ın en büyük kaygısı bu da değil. Onun kabusu, bu hegemonyanın geçici olması. 1988'de Larry King ve Oprah Winfrey'le yaptığı TV programında kitabı "Anlaşma Yapma Sanatı"nı tanıtırken şöyle yakınmıştı: "Biz borçlu bir ulusuz. Önümüzdeki birkaç yıl içinde bu ülkede bir şeyler olacak çünkü yılda 200 milyar dolar kaybetmeye devam edemezsiniz." O günden beri, Trump korkunç bir dönüm noktasının yaklaştığına git gide daha fazla ikna oldu: Amerika'nın çıktısı göreceli olarak azaldıkça, dolara küresel talep ABD'nin gelirlerinden daha hızlı artıyor. Ondan sonra doların dünyanın geri kalanının rezerv ihtiyaçlarına yetişmek için daha da değerlenmesi gerekiyor. Bu sonsuza kadar devam edemez.
Planın özü: Bretton Woods sistemini yıkmak
Çünkü ABD'nin açıkları belirli bir eşiği aştığında, yabancılar paniğe kapılacak. Dolar cinsinden varlıklarını satacak ve biriktirecekleri başka bir para birimi bulacaklar. Amerikalılar, harap olmuş bir üretim sektörü, terk edilmiş finans piyasaları ve iflas etmiş bir hükümetle uluslararası kaosun ortasında kalacaklar. Bu kabus senaryosu Trump'ı Amerika'yı kurtarma, yeni bir uluslararası düzen getirme misyonu olduğuna ikna etti. Planının özü de bu: 2025'te kesinlikle bir Nixon karşıtı, yani, finansallaşma çığırının başını çeken 1971'deki Bretton Woods sistemini sona erdirerek kendisinden önceki başkanların yaptıklarını ortadan kaldıracak küresel bir şok yaratmak.
Bu yeni küresel düzenin merkezinde, dünyanın rezerv para birimi olmaya devam eden daha ucuz bir dolar olacak —bu, ABD'nin uzun vadeli borçlanma oranlarını daha da düşürecek. Peki, Trump hem pastasına dokunmayıp (hegemonik dolar ve düşük getirili ABD Hazine Bonoları) hem de onu yiyebilir mi (değeri düşmüş dolar)? Piyasaların bunu asla kendiliğinden sağlamayacağını biliyor. Bunu onun adına yalnızca yabancı merkez bankaları yapabilir. Ancak önce bunu yapmayı kabul etmek üzere harekete geçmeleri için şoka uğratılmaları gerekiyor. İşte gümrük tarifelerinin devreye girdiği yer burası.
Eleştirmenlerinin anlamadığı şey de bu. Trump'ın yanlışlık eseri olarak, tarifelerinin Amerika'nın ticaret açığını tek başına azaltacağını düşündüğünü sanıyorlar. Trump da bunun olmayacağını biliyor. Onun için tarifelerin faydası, yabancı merkez bankalarını yerel faiz oranlarını düşürmeye zorlama kapasitelerinden geliyor. Sonuç olarak, euro, yen ve renminbi dolara nispetle zayıflayacak. Bu, ABD'ye ithal edilen malların fiyatlarındaki artışları ortadan kaldıracak ve Amerikalı tüketicilerin ödeyecekleri fiyatlar bundan etkilenmeyecek. Gümrük vergisi uygulanan ülkeler aslında Trump'ın gümrük vergilerini ödeyecek.
Ancak gümrük vergileri, onun ana planının yalnızca ilk aşaması. Yeni varsayılan olarak yüksek gümrük vergileri ve Hazine'de biriken yabancı parayla Trump, Avrupa ve Asya'daki dost ve düşmanların kendisiyle konuşmak için yanıp tutuştukları bir ortamda zamana oynayabilir. İşte o zaman Trump'ın planının ikinci aşaması, büyük müzakere, devreye giriyor.
Carter'dan Biden'a kadar seleflerinin hepsinin aksine Trump, çok taraflı toplantıları ve kalabalık müzakereleri küçümsüyor. O bire bir bir adam. Onun ideal dünyası, tek tek hiçbir telin dönüşünde çok fazla fark yaratmadığı bir bisiklet tekerleğinde olduğu gibi bir merkez ve teller ilişkisi basitliğindeki bir modele benziyor. Trump, bu dünya görüşü kapsamında, kendisini her bir telle sırayla uğraşabileceğinden emin hissediyor. Bir yandan tarifeler, diğer yandan Amerika'nın güvenlik kalkanını kaldırma (ya da onlara karşı kullanma) tehdidiyle, çoğu ülkeyi bu planı kabule ikna edebileceğini düşünüyor.
Neye ikna olunacak? Uzun vadeli dolar varlıklarını tasfiye etmeden para birimlerinin önemli ölçüde değer kazanmasına. Sadece her bir müzakerecinin iç faiz oranlarını düşürmesini beklemekle kalmayacak, aynı zamanda farklı muhataplardan farklı şeyler talep edecek. Şu anda en fazla dolar biriktiren Asya ülkelerinden, bu nedenle değerlenen kendi para birimleri karşılığında kısa vadeli dolar varlıklarının bir kısmını satmalarını talep edecek. Müzakere gücünü artıran iç bölünmelerle dolu, dolar açısından nispeten fakir bir avro bölgesinden Trump üç şey talep edebilir: Uzun vadeli tahvillerini ultra uzun vadeli veya hatta kalıcı olanlarla değiştirmeyi kabul etmeleri; Alman imalat sanayisinin Amerika'ya taşınmasına izin vermeleri; ve doğal olarak çok daha fazla ABD yapımı silah satın almaları.
Trump'ın ana planının bu ikinci aşamasını düşünürken yüzüne yayılan sırıtışı hayal edebiliyor musunuz? Bir yabancı hükümet taleplerine boyun eğdiğinde, Trump başka bir zafer kazanmış olacak. İnatçı bir hükümet direndiğindeyse, tarifeler olduğu yerde çakılacak ve Trump'ın Hazine'sine istediği şekilde harcayabileceği sabit bir dolar akışı sağlayacak (çünkü Kongre yalnızca vergi gelirlerini kontrol ediyor). Planının bu ikinci aşaması tamamlandığında, dünya iki kampa bölünmüş olacak: Bir kamp, değerlenen para birimi, üretim tesislerinin kaybı ve silahlar da dahil, ABD ihraç mallarının zorla satın alınması pahasına Amerikan güvenliği tarafından korunacak. Diğer kamp belki de Çin ve Rusya'ya stratejik olarak daha yakın olacak, ancak azalsa bile ABD'ye yine de düzenli gümrük geliri sağlayan ticaret yoluyla bağlı olacak.
Trump'ın vizyonu küçümsenmeye gelmez
Trump'ın arzuladığı uluslararası ekonomik düzen vizyonu benimkinden şiddetle farklı olabilir, ancak bu hiçbirimize -çoğu merkezcinin yaptığı gibi- bu vizyonun sağlamlığını ve amacını küçümseme hakkı vermiyor. Tüm iyi hazırlanmış planlar gibi, bu da elbette ters gidebilir. Doların değer kaybetmesi, tarifelerin ABD tüketicilerinin ödediği fiyatlar üzerindeki etkisini ortadan kaldırmaya yetmeyebilir. Ya da dolar satışı, uzun vadeli ABD borç getirilerini yeterince düşük tutmak için çok büyük olabilir. Ancak bu yönetilebilir risklerin yanı sıra, ana plan iki siyasi cephede sınanacak.
Trump'ın ana planına yönelik ilk siyasi tehdit iç politikadır. Ticaret açığı planlandığı gibi azalmaya başlarsa, yabancı özel para Wall Street'e akmayı bırakacaktır. Trump aniden ya öfkeli finansörler ve emlakçılardan oluşan kendi klanına ya da onu Başkan yapan işçi sınıfına ihanet etmek zorunda kalacaktır. Bu arada, ikinci bir cephe açılacaktır. Tüm ülkeleri kendi merkezinin sözcüsü olarak gören Trump, yakında yurtdışında muhalefet ürettiğini keşfedebilir. Pekin ihtiyatı elden bırakabilir ve BRICS'i yuanın doların orijinal Bretton Woods'ta oynadığı bağlayıcı rolü oynadığı Yeni Bretton Woods sistemine dönüştürebilir. Belki de bu, Trump'ın etkileyici ana planının en şaşırtıcı mirası ve cezası olacaktır.
(YV/AEK)