"Fikirler Suça Dönüşünce" sergisi, 1 Eylül Barış Günü'nde kapısını açtı. Sergide siyasetin belleği tutuluyor; militarizm, iktidar, hiyerarşi, milliyetçilik, toplumsal cinsiyet politikalarının eleştirisi yapılıyor.
Tophane Tütün Deposu'nda 10 Ekim'e kadar açık kalacak ve küratörlüğünü Halil Altındere'nin yaptığı sergi, farklı kuşaklardan Türkiyeli 48 sanatçının yaklaşık 100 eserlerinden oluşuyor.
bianet, içinde var olduğu topluma muhalefet eden, ifade özgürlüğünün sınırlarını araştıran sanatçıların eserlerini bir araya getiren bu özel serginin katalog yazarı ve aynı zamanda sanatçısı olan Şener Özmen'le konuştu:
Serginin küratörü Halil Altındere'den biraz bahseder misiniz?
Küratör Halil Altındere her iki yılda bir İstanbul'da büyük katılımlı mega sergiler düzenliyordu. İstanbul'da bugüne kadar bienaller dışında bu kadar geniş katılımlı sergiler yapılması olanağı yoktu.
Halil Altındere, muhalif, politik, suya sabuna dokunan, acıtan, gıdıklayan, tokatlayan işler üreten sanatçıları uzun zamandır takip eden bir küratördü. "Birkaç sanatçının işleri bazen bir sergi gerçekleştirilmesini tetikleyebiliyor" sözüyle çıktı yola.
2003'te gerçekleştirdiği "Seni Öldüreceğim İçin Çok Üzgünüm" sergisi ve iki yıl sonra hayata geçirdiği "Serbest vuruş: Frikik" sergisi ve "Gerçekçi Ol, İmkânsızı Talep Et" sergisi sonrasında bu, gerçekleştirdiği dördüncü büyük sergi.
"Fikirler Suça Dönüşünce" sergisinin fikri nasıl ortaya çıktı?
Sergi fikri, ünlü bağımsız küratörlerin piri sayılan Harald Szeemann'ın "Tavırlar Biçime Dönüşünce" adlı sergi başlığının ödünç alınması ile ortaya çıktı. Szeemann, o güne kadar hiçbir küratörün başvurmadığı bir stratejiyle, sanatçılarla birlikte çalışıp iş üreten bir küratördü.
Sanırım Halil'i de diğerlerinden ayıran özellik bu. Sanatçılarla birlikte hareket edebilen, ortak fikirler üretebilen, onların işlerine müdahale edebilen, geliştirebilen, farklı yerlere çekebilen bir yapısı var. Bu yüzden sanatçılar onunla çalışmayı çok seviyor.
Bunun dışında, "Fikirler Suça Dönüşünce" sanatsal bir fikrin, bir sergiyle birlikte nasıl bir suça dönüşebileceğini gösteriyor aslında. Sergi birkaç parçaya bölünmüş. Otobiyografik çalışmaların yer aldığı -ki bunlar daha çok sanatçıların kendi yaşamlarında deneyimledikleri işler- bir bölüm ve daha sert, göndermesi kapalı olmayan işlerin yer aldığı bir bölüm var.
Halil Altındere bu sergiyle, Türkiye'de kavramsal sanatın öncülerinden olan Altan Gürman, Gülsün Karamustafa gibi sanatçılarla, sonraki kuşak güncel sanatçıları ve yeni nesil, daha önce hiçbir sergiye katılmamış olan sanatçıları bir araya getirerek zaten bir suç işlemiş oldu.
Sergi açılmadan önce nasıl bir süreç takip edildi?
Halil Altındere'nin kendisi de aynı zamanda üreten bir insan, bir sanatçı. Kendi kuşağının ve sonraki neslin belleğini tutuyor ve resim tekniklerine bakıyor. Aslına bakarsanız, sergi konseptleri hemen oluşabilen şeyler değil, bazen yıllar alabiliyor. Nitekim bu sergi de üç senelik bir çalışmanın sonucunda hayat buldu. Bu üç yılda Altındere, orada burada görüp beğendiği ve bir söz üretebileceğine inandığı işleri toplayarak ve bazen sanatçılara yeni işler ürettirerek bu sergiyi ortaya çıkardı.
Güzel sanatlar dünyasında yer alanların ifade özgürlüğüne bakış açısı nasıl? Neler yapıyorlar bu konuda? Tepkileri neler?
Bu sergide yer alan sanatçıların büyük bir çoğunluğu güzel sanatlar öğrencileri değil. Bu nedenle bu soruya genel olarak sanatçılar açısından nasıl göründüğüne bakarak cevap vermem gerekiyor. Sergi üzerinden ifade özgürlüğü ve insan hakları kavramlarının okuması yapılabilir. Ben bu soruyu sanatçıların eserleri üzerinden giderek cevaplamak istiyorum.
Örneğin, Nazım Dikbaş bir yıldır, sorunlu şehirlerde, eşzamanlı olarak yürütülen KCK operasyonları ile ilgileniyordu. Barış ve Demokrasi Partililerin Diyarbakır Adalet Binası'ndan çıkarılmadan önce kelepçelenip sıraya dizilmiş olduğu bir fotoğraf üzerinde çalışmasını gerçekleştirdi. Bu onun bakış açısıydı.
Bunun dışında direk olarak sanata ilişkin eleştiriler de oldu. Mesela Cengiz Tekin Diyarbakır'ın tanınmış sanatçılarından. Eserinde kayaların arkasına saklanmış ama yüzlerini iyi göremediğimiz çocuklar var. Eserin adı "Burada Su Yok, Kaya Var Yalnız". Bu dize İngiliz çağdaş şairi Thomas Stearn Eliot'ın bir dizesi. Su yok kaya var ve kayalarla ne yapılabilir? Bir takım yorumcular bunu taş atan çocuklar olarak yorumlayabilir ama katalog metninin yazarı olarak ve Cengiz'i tanıyan biri olarak daha çok kuraklığa ve çoraklığa gönderme yapıldığını biliyorum.
Bunun dışında Berat Işık var mesela "Keşke Burada Olsaydınız" adlı bir video çalışmasıyla. Sınır köylerinden birinde çekilmiş bir video bu. Sergiye İzmir'den, yurtdışından, Diyarbakır'dan katılan birçok sanatçı var. Hepsi Türkiye'nin gündemindeki konulara parmak basan işler yaptı.
Sizin de sergide iki eseriniz yer alıyor, kendi eserlerinizden biraz bahsedebilir misiniz?
İlk eserimde, bir bayrak direği ve boyunluklu dört kişi var. Hazır ol vaziyetinde durmuş yukarı bakıyorlar ama bayrak kimin bilinmiyor. Sürekli milliyetlere, ırklara bakmaktan boyun fıtığı geçirmiş insanlar var orda. Aslında otobiyografik bir çalışma bu. Hazır olda durma vaziyeti Kürt olduğunuzu düşününce biraz daha travmatik olabiliyor. 12 Eylül ve sonrası travmalar, insanların bir anda, duydukları her milli marşta hazır olda durma zorunluluğu ya da bir bayrağı her şeyden daha üstün tutma olgusu var bu eserimde. Ben orada belirli bir ülkenin bayrağına gönderme yapmıyorum. Ama bir ironi yaratıyorum. İnsanların kendilerini yaralayacak boyuttaki milliyetçiliklerini eleştiriyorum.
"Şehmus ve İlhan" adlı diğer eserimde de uzaktan yemyeşil bir bahçede, çiçekler, çimler ve otlar arasında sarılan iki erkeğin görüntüsü var. Yukarıdan çekilmiş bir fotoğraf bu. Yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için açıklıyorum, onlar kardeş. Ben buna "mutlak iyi" diyorum çünkü o insanlar kötü değil o alan kötülükten arındırılmış. Orada bir acının paylaşımı var. Yakından bakınca yüzlerindeki acıyı görebiliyorsunuz. Bu da Diyarbakır'da hazırlanmış bir çalışma. Zaten Diyarbakır denilince eserlerin okuması kendiliğinden geliyor, bir anda değişiveriyor. Ben uzun yıllardır orada yaşayan bir sanatçı olarak bu açıdan bakıyorum. Sergi de Diyarbakır'da yaşayan birçok sanatçı da var. (SA/BB)