Osmanlı'da böyle bir kutlama adeti olmadığı söylenir. Fetih kutlamaları ilk kez 1938'de fethin beş yüzüncü yılına hazırlık maksadıyla dile getirilmiş. 1939'dan itibaren Cumhurbaşkanı İnönü ve Refik Saydam hükümetleri hazırlıkların destekçisi ve takipçisi olmuşlar. İstanbul Fetih Cemiyeti'nin kuruluşu ve tüm çalışmalar devletin tasarrufunda yürümüş. Diğer bir deyişle, işler, sık sık işittiğimiz "1953'te Menderes hükümetinin antilaik kesime hediyesi" olarak cereyan etmemiş. Ancak kutlama öncesinde 1953'e dek süren tartışmada Türk-İslam sentezi arayışında olan çevrelerce 1923-1938 döneminin rövanşını hazırlayacak ilk adım olarak algılandığı görülüyor. Örneğin fetih kutlamasıyla kentin yeniden fethedileceği gibi ifadelerin içi, bu dönemde dile getirilmeye başlanan Ayasofya'nın tekrar ibadete açılması talepleriyle dolduruluyor.
1953 ruhu
Bu dönemin rövanş ve yeniden doğuşla yoğrulan ruh halini herhalde en sadık biçimde "101 Çerçeve" kitabında bulunan "500. yıla doğru" makalesinde Necip Fazıl Kısakürek dile getirir:
"Bir gün Fatih, sandukasının ihtiyar kapağını genç omuzlarıyla kaldırıp ufki (yatay) vaziyetten şakuli (dikey) hale gelecek ve İstanbul'un Divan Yolu'nda görünecektir! Bir gün onu, kafurdan yontulmuş asil ve mevzun parmaklarıyla kılıcının kabzasını kavramış, zarif ve ince endamıyla bir masaya eğilmiş ve gök gözleriyle dünya haritasını süzmeğe başlamış göreceğiz. O gün, dünya ve insanlık muhasebesinde, Türk milletine ait hakların, Türk milletinin içinde ve dışında terazi kefesine konacağı an olacaktır. İşte o gün başımızda bulunacak yüceler yücesi, günün gerektireceği üstün kurtarıcılık vasıflarına göre, ruhuyla olduğu kadar cismiyle de Fatih'ten başkası olmayacaktır! Zira Türk milletinin içindeki Fatihlerin harekete geçmeleriyle, onun, aynen sandukasını devirmiş, ayağa kalkmış ve kalabalıkların önüne geçmiş vaziyette meydana çıkması, iki hayali birbirine tıpatıp intibak ettirici en mesut ahengi doğuracaktır!"
Necip Fazıl'ın tasvir ettiği Fatih, acıklı bir lumpenliğin hakim olduğu müteakip kutlamalarda kendisini canlandıran lastik pabuçlu belediye memuru değil elbet. Ancak temenni ettiği fütuhat ruhu ortalığı saran Türk-İslam sentezi ruhuyla pek güzel örtüşüyor.
Dünyada benzeri olmayan bir kutlama
Dünyada Konstantinopolis gibi fethedilmiş olan sayısız kent var. İstanbul'da yapılan kutlama benzeri bir etkinlik duyulmamıştır. "İstanbul başkadır" denecektir. Her kent kendi açısından önemli olduğu gibi İstanbul'un bugünkü durumu bu "ağır ve heybetli önem"e yakışmayacak kadar kötü. Şehrin altyapısı "feth" sözcüğünün bir diğer anlamı olan "kıyamet günü"nü andırıyor. Ama belki en vahimi, bugünkü İstanbul, 1453 sonrasında Fatih'in bina ettiği, sözcüğün her anlamında kozmopolit bir kentin zenginliğinden epeyi uzak.
29 Mayıs günü, hakkında pek az bilgi sahibi olduğumuz, fetih sonrasında pek çok farklı din ve unsuru barış içerisinde bir arada yaşatabilen dünya imparatorluğu Osmanlı'yı tanımamız için bir etkinlik günü olmalı. Bugün olduğu gibi toplumun sadece belli bir kesimi tarafından sahiplenilen ve çoğu zaman da yanlış sahiplenilen, tamamen dışlayıcı, buram buram hamaset ve fütuhat kokan, hurafeler üzerine bina edilmiş mitolojik bir temsil değil. (CÇ/TK)