Ermeni Soykırımı’nın 99. Yılı dolayısıyla 24 Nisan Ermeni Soykırımını Anma Platformu’nun düzenlediği etkinlikler kapsamında İstanbul Şehir Üniversitesi’nde "1915'te Ne Olmuştu?" başlıklı bir panel gerçekleşti.
Prof. Dr. Ferhat Kentel’in moderatörlüğünü yaptığı panelde yazar ve avukat Fethiye Çetin, European Grassroots Antiracist Movement Başkanı (EGAM/ Avrupa Irkçılık Karşıtı Hareket) Benjamin Abtan ve Armenian General Benevolent Union Avrupa Ofisi Başkanı (AGBU/ Ermeni Hayırseverleri Genel Birliği) Nicolas Tavitian konuşma yaptı.
Makbul Adımlar, DurDe, EGAM ve AGBU’nun katkılarıyla gerçekleşen panel Ermeni Soykırımı’na dair bir belgesel gösterimi ile başladı.
Fethiye Çetin Müslümanlaştıran bir Ermeni olan anneannesinin aynı zamanda kitaplaştırdığı hikayesinden hareketle konuşmasını yaparken, Benjamin Abtan inkar politikasına karşı mücadele, Nicolas Tavitian ise söylem üzerine konuştu.
Kentel: Bu topraklarda başka bir hayat hayali için konuşmalı
Panel giriş konuşmasını yapan Kentel Soykırım’ın konuşulmasının bir halkın acısını anlamak için önemli adımlar olduğunu vurgularken “Bu sadece Ermeniler için değil gereken bir şey değil bu topraklarda yeniden başka bir hayatı hayal edebilmek için konuşulması gereken bir mesele” dedi.
Kentel toplumu ötekileştiren, ayıran söylemin kendisinin sorunlu olduğuna dikkat çekti. Böylesi toplantıların “iyileşme” için önemli olduğunu vurgulan Kentel Ermenilerin acısının tanınması, özür dilenmesi, haklarının verilmesine ilişkin adımlar atılmasını umduğunu ekledi.
Çetin: Anneannem başka bir hikaye anlattı
Çetin, anneannesinin Müslümanlaştırılan bir Ermeni olduğun öğrendiği süreçten, anneannesinin hikayesini kitaplaştırdığı süreci ve sonrasını anlattı.
“Elazığ’ın Maden ilçesinde Sünni bir ailede doğdum. Ananemle dedemin Diyarbakır Çermik ilçesinden teyze çocuklarını olduğunu biliyordum ta ki Hukuk Fakültesi’ni kazandığım yıla dek. Anneannem bana bir öykü anlattı. O zaman dek 1915 hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bizim zamanımızda ders müfredatında 1915 anlatılmazdı.”
Anneannesinin okulda öğretilenlerden başka bir hikaye anlattığını belirten Çetin, anneannesinin dokuz yaşına dek Elazığ’ın bir köyündeki Gadaryan ailesinin çocuğu Heranuş Gadaryan olarak başlayan hikayesini paylaştı.
“Bu köy büyük bir Ermeni köyüydü. 1915’te jandarmalar tarafından basıldığında erkekler ikiler ikişer elleri bağlanıp götürüldüler. Daha sonra kadın ve çocuklar da götürüldü. Kilisenin avlusuna kadın ve çocuklar toplandı. Dışarıdan canhıraş çığlıklar geliyordu. Büyük kızlar birbirlerinin omuzlarına çıkarak kilisenin avlusunun duvarından dışarı baktılar ve aşağı inip ‘Erkeklerin boğazını kesip Murat nehrine atıyorlar’ dediler.
“Daha sonra kadın ve çocukları o ölüm yürüyüşü dediğimiz uzun acılı, zahmetli yürüyüşe çıkardılar. Yürütülen kafileler içerisinde çok sayıda insan öldü. Ölülerini gömemediler devam ettiler.
“Elazığ Maden ilçesine geldiklerinde Dicle nehrinin çok deli aktığı Hewler’de anneannemin babaannesi taşımakta zorlandığı iki torununu suya attı.
“Çocuklardan biri sulara kapılmıştı ama diğer kafasını kaldırdı babaanne onun kafasını eliyle itti. Bir daha kaldırdı. Tekrar itti. Çocuklar suda kayboldular. Anneannemin babaannesi de arkalarından atladı.”
Çetin, anneannesi Diyarbakır’ın Çermik ilçesine geldiğinde Müslüman bir karakol komutanı olan Hüseyin Onbaşı’nın biraz da zorla onu alarak götürdüğünü ve ailesiyle bir daha görüşemediğini söyledi.
“Cesurduk ama fısıldıyorduk”
Hikayeyi öğrendikten sonra çok şaşırdığını, isyanla dolduğunu söyleyen Çetin “Etrafımızda anneannemin dediklerini kanıtlayan öyle çok şey vardı ancak bunları görmeden o yaşlara gelmiştik” diye devam etti.
“Kilise vardı ama cemaatine ne olduğunu sormak aklımıza gelmiyordu.”
Bu izlere rağmen varolan suskunluğa dikkat çeken Çetin suskunluğun boyutunu sol hareket içindeyken 12 Eylül darbesiyle götürüldüğü cezaevinde yaşadıklarıyla anlattı.
“Koğuşta anneannemin hikayesini anlattım, arkadaşlarım da bildikleri örnekleri anlattılar. Farkettik ki fısıldayarak konuşuyoruz. Oysa cesur kadınlardık, işkencelerden geçip gelmiştik ama fısıldıyorduk.”
Anneannesinin hikayesini öğrendikten ve cezaevinden çıktıktan sonra bir avukat olarak azınlık haklarıyla ilgilenmeye başladığını belirten Çetin başta Ermeniler olmak üzere azınlıklara yapılan haksızlıkların devam ettiğini, yasaların da soykırımın inkarı ve devamı üzerine kurulduğunu gördüğünü anlattı.
1915’i anlatmak lazım diye düşündüğünü ve anneannesinin hikayesini yazmaya karar verdiğini söyleyen Çetin, iyi yazamayacağı korkusuyla bunu uzun süre ertelediğini, yazdığında da bir süre ortaya çıkaramadığını söyledi. Çetin kitabın 2004 yılında basılmasına karar vermesinde “bardağı taşırdan son damla” dediği Şükrü Elekdağ’ın Soykırımı inkar eden bir yazısının etkili olduğunu anlattı.
“Kitap basıldıktan sonra üç gün içinde tükendi. Çok sayıda insan kendi ‘benim de ananem, babanem, dedem’ diye ortaya çıktı. Bana hikayalerini anlatmak için heyecan duyuyorlardı. Farkettim ki aslında anneannem tek değil. Ve ne yazık ki Müslümanlaştırılarak hayatta kalmış kadın ve çocuklar ne Türk ne Ermeni tarih anlatısında var.”
Abtan: İnkar soykırım mantığının devamıdır
Abtan soykırımın kabul edilmemesi, buna sebep olanların ve kararı verenlerin yargılanmamış olmasından dolayı yerlerinden nasıl edildikleri ve yok etme planının nasıl başladığını tekrarlamanın önemli olduğunu söyledi.
“Türkiye'deyiz çünkü burası inkara karşı savaşmanın ön cephesi. Irkçılık karşıtı insan hakları aktivistleri olarak buradayız çünkü soykırımın ırkçılığın yol açabileceği en korkunç sonuç olduğuna inanıyoruz. Soykırımı inkar etmek soykırım mantığının devamıdır.”
“Soykırımı uygulanmasından sorumlu kimse hayatta değil. Biz ve özellikle Türkler ya soykırımı inkarın son bulmasını sağlayacak ya da bu inkarın devam etmesine göz yumacağız”
Soykırımı inkar politikasına son verilmesi için burada olduklarını söyleyen Abtan Türkiye’deki inkarın önlenmesinin Fransa, Yunanistan, Çekoslovakya gibi ülkelerin başka soykırımlara ilişkin inkarlarını da engelleyebileceğini vurguladı.
Söylemlerde soykırım
Tavitian ise Talat Paşa’dan Mustafa Kemal’e, Britannica ansiklopedilerinden BBC’ye soykırıma dair bilgilerden alıntılar paylaştı.
Bu alıntılarda inkardan, farklı grupların görüşlerine yer verilmesine dek farklı örnekler yer aldı. Tavitian bazı yayınlarda Türkiye Hükümeti’nin baskısının etkili olduğunu söyledi. Konuşmanın ve anlatmanın önemine değinen Tavitian, Ermenilerin hafızasının Türkiye toplumunun hafızası olduğunu vurgularken bu hafızayı korumanın toplumun hafızasını korumak olduğunu söyledi.
24 Nisan Ermeni Soykırımını Anma Platformu’nun düzenlediği etkinlikler 24 Nisan’a dek sürecek. Etkinlikleri görmek için tıklayın. (BK)