MHP Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, İnfaz Yasasını cezaevlerindeki hasta mahpuslar açısından değerlendirdi.
YIldız, sosyal medya hesabından yayımladığı açıklamada Türkiye'nin tarafı olduğu insan hakları sözleşmelerini ve Anayasa hükümlerini hatırlattı.
Devlet gözetimi altındakilerin yaşama hakkına saygı göstermekle yükümlü
Yıldız mesajında şunları kaydetti:
Hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa ,iyileşinceye kadar infazın geri bırakılması tartışma konusu olmamalıdır.
İnsan Hakları Sözleşmelerinde ve Anayasamızın 17. maddesinde belirtildiği üzere; “her insan doğuştan gelen yaşama hakkına sahiptir .
İnsan hakları içinde değer sırası bakımından ilk sırada yer alan yaşama hakkı diğer tüm hakların varlık sebebidir .
Devlet bu hakka saygı göstermekle yükümlü, etkin olarak korumakla görevlidir. Hükümlü ve tutuklular ile gözaltına alınan kişiler bakımından yaşama hakkı özel bir öneme sahiptir. Çünkü, bu kişiler devletin denetimi ve gözetimi altındadır.
Hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa ,iyileşinceye kadar infazın geri bırakılması tartışma konusu olmamalıdır.
— Feti Yıldız (@YildizFeti) January 5, 2025
İnsan Hakları Sözleşmelerinde ve Anayasamızın 17. maddesinde belirtildiği üzere; “her insan doğuştan gelen yaşama hakkına…
İnsan Hakları Derneği 2022 raporu:
"Cezaevlerinde 651 ağır hasta var"
2022’de Türkiye'de yaklaşık 288 bin kapasitesi bulunan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı 326 bini aşmış ve yaklaşık 38 bin kapasite fazlası mahpus olarak cezaevlerinde kalıyordu.
İHD'nin verilerine göre, 651'i ağır olmak üzere bu mahpusların 1.517’si hastaydı. O tarihte verdiği demeçte gerçek sayının çok daha yüsek olabileceğini söyleyen İHD Başkanı Öztürk Türkdoğan "2022'de cezaevlerinde 76 mahpusun öldüğünü, ölenlerin 39'unun hastalıkları nedeniyle hayatlarını kaybettiğini" açıklamış ve sorunun “yapısal" olduğunu belirtmişti.
Eski başkanını DEM Parti vekili olarak TBMM’ye yollayan İHD, 4 Kasım 2022 tarihli 27 sayfalık raporunu Adalet Bakanlığının yanı sıra TBMM'ye de sunmuştu.
Buna göre, “kalabalık koğuşlar, yetersiz beslenme, temiz suya erişememe, ısıtma sorunu, havalandırma hakkından yetersiz faydalanma, revire geç çıkarılma, yeterli sayıda doktor bulunmaması, hastaneye sevklerin geç yapılması ve kelepçeli muayene” hasta mahpusların başta gelen sorunları arasındaydı. Bu sorunların "cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarını olumsuz etkilediği" vurgulandı.
Hapishanelerde yaşamlarını tek başına devam ettiremeyecek mahkûmların tek kişilik odalarda tutulduğu anlatılan raporda, özellikle ağır hasta mahpusların, hastalıklarının son dönemlerine gelmelerine rağmen tahliye edilmedikleri belirtildi. Raporda, Adli Tıp Kurumu'nun bu yönde verdiği tahliye kararlarının ise güvenlik gerekçesiyle uygulanmadığı öne sürüldü.
İHD Başkanı Türkdoğan, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un çok sayıda maddesinin değiştirilmesi gerektiğini belirtmişti: "Bu kanun 2005 yılında yürürlüğe girdiğinde bize göre çok daha düzgün bir yasaydı. Ama daha sonra hep güvenlik kaygılarıyla yapılan değişikliklerle şu anda işin içinden çıkılmaz bir hal almış durumda" dedi.
İHD'nin raporunda da çözüm önerisi olarak hasta mahpusların infazının durdurulmasını düzenleyen Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16'ıncı maddesindeki Adli Tıp'tan rapor alınması şartının kaldırılması istendi.
Raporda, "uygulamada Adli Tıp Kurumu'nun TCK tarafından korunması gereken hukuki yarar ilkesini göz önüne almadığı" savunularak "kurumun siyasi iktidarın telkinleriyle hareket ettiği ve hüküm giyen mahpuslar aleyhine tıp etiğine aykırı raporlar ürettiği" ifadelerine yer verilmişti. Bu nedenle Adli Tıp Kurumu onayının kaldırılması talep edilen raporda, bunun ancak "çok çok istisnai durumlarda düzenlenmesi gerektiği" belirtilmişti.