Festivaller, belgeselleri ödüllendirmesin. Seçmesin, elemesin, eleştirmesin...
Festivaller, belgeselleri programlarına dahil edip de kabarık ve ağır bir katalog bastırmasın -ki koltuklarına sığsın, çantalarına ağırlık yapmasın-, programlarına belgesel filmlerin adını yazmasın, yerden kazansın.
Festivaller, belgeselcilerin yol ya da konaklamalarından tasarruf etsin, sinema salonlarını belgesellerle boşa ziyan etmesin -ki çoğu zaman zaten bir sınıftan bozma salonda projeksiyon perdesi gerilir, onu da yapmasın!
Biricik salonlarında bir avuç izleyiciye film göstereceğiz diye çalışanını yormasın! Yormasın ki binbir emekle çekilmiş, bir planı için bile saatlerce uğraşılmış filmini bambaşka renk değerleri, kontrast ve çözünürlükle izlerken (sesleri söylemiyorum bile!)yüreği sıkışan yönetmenin sitemine maruz kalmasın.
Antalya'dan sonra Ankara'da da aynı sorun
Festivaller neden belgesel göstermekte ısrar ediyor? Her festivale gidişte sormadan edemiyorum kendime bu soruyu. Bir tür sosyal duyarlılık olarak gördüklerinden mi lütfediyor gibiler, yoksa gerçekten ticari amacı olmayan belgesel sinemanın desteklenmesinin önemli olduğunu mu düşünüyorlar? Hiç kimse onlara, bunun RTÜK’ün cezası olmadığını, isterlerse belgesel göstermek zorunda olmadıklarını söylemedi mi?
Antalya'da ciddi bir tartışma yaratan "değerlendirmeye değer film bulunamama vakasına"[1] şimdi de Ankara'da rastladık. 22 Mart Pazar akşamı açıklanan Ankara Film Festivali ödül listesinde "belgesel dalında en iyi film ödülüne layık çalışma bulunmadığı" söylendi.
Buradan çıkaracağımız sonuç "jüri varsa değerlendirme vardır ve Türkiye'de değerlendirmeye değer görmeme de bir değerlendirmedir."
"Profesyonel kategoride Seçiciler Kurulu; bulunması gereken teknik yeterlilik, anlatıda bütünlük, sinematografi ve estetik kıstaslar değerlendirildiğinde birinciliğe değer eser bulunamadığını belirtmiştir."[2]
Nedir bu kıstaslar diye sorarsam cahilliğime verin. İkincilik, üçüncülük, jüri özel ödülünü neye göre verdiler o zaman, filmlerdeki gördükleri yetersizliğe rağmen bu ne yüce gönüllülüktür öyle?!
Sadece komplo teorisi mi?
Tüm bu çıkışların sistemli bir şekilde yapıldığını; sektördeki, meslek birliklerindeki, derneklerdeki kanaat önderlerinin yönlendirmesiyle şekillenen ve nicedir kendini hissettiren bir tutumun uzantısı olduğunu düşünüyorum. Bakanlığa kadar kendini egemen kılmaya, yerleştirmeye çalışan bir düşünce tarzının. (Komplo teorileriyle büyümüş bir kuşağız herhalde!)
Antalya'da olanlardan sonra, takip eden sene Antalya Film Festivali’ne hiç belgesel yollamayalım dendi, hep birlikte tepki gösterelim istendi. Sonuçta, filmler yollandı.
Ankara’da törende yoktum, olsaydım orada bulunan herkesin buna tepki göstermesini umardım yine. Ödül aldıysa ödülü reddeden, birlikte tepki gösteren sinemacıların dayanışmasını hayal ederdim. Yapı olarak biraz naifim anlayacağınız, hayal kırıklıklarına açık.
"Şairişi Ğura"nın festival macerası
Yine bu naiflikle, geçen sene çok önemli olduğunu düşündüğüm, bir kuşağa ve bir halka borcum diye algıladığım bir filme giriştim. Bu topraklarda yok olma tehlikesi olan bir dilde, baştan sonra Lazca ilk film oldu sanırım Şairişi Ğura (Şairin Ölümü).
Çalışmak istediğim şirketler, Gürcistan'da savaş zamanı çektiğim filme "risk fazla" diyerek talep ettiğim formatta malzeme vermediler. Yine de estetik yaklaşımımdan taviz vermemek adına, 35 mm adatörü ve filtreleriyle, 35 mm’ye aktarmayı öngörerek gerçekleştirdik çalışmamızı. Kameramanı, sesçisi, asistanı, dolly ekibi, ses tasarımcısı profesyonel insanlar. (Filmdeki tüm "yetersizlik" benimdir efendim, kendilerinin bir suçu, kusuru yoktur!)
Neyse ki filmi 35 mm’ye aktarmanın yollarını ararken ben, Ankara Film Festivali bana belgeselleri nerede ve nasıl gösterdiklerini hatırlattı da bu ülkede bir belgesele bu kadar para yatırmanın yersizliğini bir kez daha görmüş olduk. Antalya jürisinin "ödüllendirmemenin bu alanda daha iyi ve daha doğru ürünler verilmesi fikrini destekleyeceği" düşüncesini gel de paylaş şimdi!
Antalya’da olanlardan sonra yazmıştım: Belgesel sinemanın gelişmesini istiyorsak sektörel olarak desteklemeliyiz. Belgeselcilerin her yerde önünü keserek, cesaretini kırarak, eleştiriyi hakaret vardırarak yapamayız bunu. Festivallerde 50.000-250.000 TL para ödülü vererek yüceltilen "en iyi filme" karşı "en iyi belgesele" ne kadar veriliyor? [3] Aradaki fark her şeyi belirliyor. Bakanlığın desteklediği kurmaca yapımlara verdiği parayla belgesellere verdiği parayı karşılaştırın.
2007 ve 2008'deki "Köprüde Buluşmalar"da, evet iki sene üst üste, Kültür Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü temsilcisinin de katıldığı oturum şu aynı soruyla başladı: Belgesele verilen paralar nereye gidiyor?
Bu soruyu ikinci defa duyduğumda aslında bu son iki senedir belgesel sinemaya ve belgeselciye tepeden bakan, eleştiri sınırını geçip emeğe saygısızlığa varan yaklaşımların geleceğini öngörebilmek mümkündü.
Belgesel sinema -öyle ya da böyle- var olmaya devam edecek!
Türkiye'nin sinema sektörünün gerçeği bu. Filmleri uzunluğu ile ciddiye alan ve kurmaca film ve belgesellere gönül vermiş sinemacıların Bakanlığın belgesele verdiği desteği sorgulaması da bu gerçeğin acı bir göstergesi. Geri ödemesi olmayan bu desteklerin bedelini ödetmeli bir "belgesel sineması" dahi olmayan belgesel sinemacılara (!)[4] Belgesel sinemacıların içinde olduğu meslek birliklerini birleştirilmesini destekleyenler yine sinemacıların içinden çıkmıyor mu? Birkaç trilyoncuk telif geliri söz konusu olunca, belgeselciler kimlerin hırslarını neden kudurtur?
Oysa tüm inancım ve samimiyetimle söylüyorum ki sinemanın gelişmesini bu kurumsallaşma, oluşum döneminde ancak birbirimize saygı duyarak sağlayabiliriz. Belgeselleri bizzat sinemacıların dayattığı mevcut şartlarla, uzun metraj sektörüyle bir tutma gafletine düşmeyelim! Festival, Televizyon kanalları, Bakanlık ya da Sinema Platformu ve yapım şirketleri tarafından desteklenmeyen bir Belgesel Sinema'nın varolma mücadelesine ve azmine saygı duyalım!
Herkes kendine ve karşısındakine karşı dürüst olsun, festivaller belgesel göstermesin, ve filmlerinin festivallerde gösterildiği yalancı tatminine kapılmadan belgeselciler, pek çok şeyle boğuştuğu gibi filmleri gösterme mekan ve koşullarını da kendi yaratmaya çalışsın, örgütlü değilse, belgesel sinema etrafında örgütlensin! Sistemin dışında başka yollar mümkün ve onu sürdürmeye ve geliştirmeye çalışmak belki de en doğru seçenek.
Bu toprakların gerçek öykülerini bize ulaştıran, toplumsal hafızayı tetikleyen, unutturmayan ve belgeleyen bir bağımsız belgesel sinema, festivaller ya da başka kurum ve kuruluşların desteği olmadan da vardı ve var olacak! (EE/BÇ)
-------------------------------------------------------------------
[1] "Jürimiz, 'Ulusal Belgesel Film Yarışması'na katılan belgesel filmleri dikkatle izledikten ve bu filmlerin belgesel sinema sanatlarına uygunluğu ile ilgili uzun tartışmalardan sonra oy birliği ile şu karara varmıştır: Adayların her birinin işlediği konu ve öykülere saygı duymakla birlikte, aday filmler arasında, profesyonel belgesel film ölçütlerine uygun bir eser bulunamamıştır. Ödüllendirmemenin bu alanda daha iyi ve doğru ürünler verilmesi fikrini destekleyici düşüncesini paylaşan jürimiz, 'en iyi ulusal belgesel film ödül' dalında bu yıl ödül vermeme kararı almıştır." 44. Antalya Film Festivali Belgesel Jürisi açıklaması, 2007.
[2] 20. Uluslararası Ankara Film Festivali Belgesel Jürisi açıklaması, 2009.
[3] “...’en iyi kurmaca’ filme 300.000 YTL para ödülü verilirken ‘en iyi belgesel’ filme 7500 YTL para ödülünü uygun gören bir Festival'in jürisinin Türkiye'de Belgesel yapımların kalitesini yükseltmek gereğinin altını çiziyor olmasındaki celişkinin ‘bahanesi’ ne olabilir?” 44. Antalya Film Festivali’ne eleştiri, 2 Kasım 2007
[4] “BSB ise çarpıklık doruklarının şahane bir temsilcisidir. ‘Belgesel Sinemacılık’ diye tanımlanan ayrı bir meslek olmamasına rağmen, olmayan mesleğin, birliği olarak vücuda gelmiştir. Oysa belgesel sinema alanında ürün veren değerli sanatçılarımızın meslekleri ya yazar, ya yönetmen, ya da yapımcıdır. ”
Film Yönetmenleri Yönetim Kurulu (Mustafa Altıoklar, Ömer Faruk Sorak, Erden Kıral, Yüksel Aksu, Raşit Çelikezer, Semir Aslanyürek, Oğuz Yalçın), ‘Meslek Birliklerinin yeniden yapılanması hakkında görüş’ adlı yazıdan, 14 Şubat 2009.
Not: Mustafa Altıoklar Ulusal Film Yarışması Jürisindeydi bu sene Ankara Film Festivalinde.