“Kadınlar Hep Vardı: Türkiye Solundan Kadın Portreleri”, kadınları özne olarak gören, Türkiye solunda görünmezliğe hatta yok sayılmaya çalışılan kadın portrelerini gün yüzüne çıkarıyor.
Tarih yazımında hep atlanmış yahut erkeklerin gözünden anlatılmış kadınları bu çalışma kadın yazarlar tarafından ele alıyor. Farklı kuşaklardan sosyalist hareket içerisindeki kadınlar, biyografi yazımıyla ve feminist yöntemle ele alınarak yazılmış.
Kitapta yer alan kadın portreleri; Mari Beyleryan, Zabel Yaseyan, Athina Gaitanou Gianniou, Yaşar Nezihe, Sabiha Sertel, Suat Derviş, Fatma Nudiye Yalçı, Zehra Kosova Sevim Belli, Sevgi Soysal, Leyla Erbil, Şirin Cemgil.
Kadınlar Hep Vardı: Türkiye Solundan Kadın Portreleri kitabını derleyen Feryal Saygılıgil ile kadın portrelerini, yazarların çalışma süreçlerini konuştuk.
Öncelikle bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
1990’ların ikinci yarısında Osmanlıca Kadın Dergileri Bibliyografyası çıktı. Feministler, Osmanlıca öğreniyorlardı. Biz kadınların büyükanneleri olan Osmanlı Kadın Hareketini öğrenmeye başladık. İki önemli kadın araştırmacısı, Aynur Demirdirek ve Serpil Çakır’ın çalışmaları oldu. Demirdirek’in “Osmanlı Kadınlarının Hak Arayışının Bir Hikayesi” çalışması bizi çok heyecanlandırdı.
Ben o dönem Aziz Haydar diye bir kadının altınlarını vererek kız çocuklarının eğitimine inanılmaz yatırım yaptıklarını öğrendim. Sözlü tarih çalışmaları o dönem yeni yeni başlıyordu. Erenköy Kız Lisesi’nden kadınların hikayesine başladım, yarım kaldı.
Sonrasında Fatma Ali’yle ilgili bir yazı yazdım. Beril Eyüpoğlu’nun kapısını çaldım. O büyük bir zarafetle bana yardım etti ve yazımı düzelti. Beril’in bana kapıyı kapatmaması, beni cesaretlendirdi. Böylece Pazartesi dergisinde kadın tarih çalışmasına, bizi biz yapan hikayelere başladım.
Kadın hikayelerinin önemli olduğu ve kadın tarihi adına bir şeyler yapmak gerektiğini düşünüyorduk. Tam da böyle şeyler düşünürken Türkiye Solundan Portreler kitabı çıktı. Baktık sadece Behice Boran var. Bu ciddi bir eksiklikti. Dipnot yayınlarından Türk Solundan Kadın Portreler teklifi geldi, biz de kabul ettik.
Kitapta yer alan kadın portrelerini nasıl belirlediniz?
Öncelikle yaşayan kadınlardan Sevim Belli dışında kimseye yer vermedik. Bu ayrı bir çalışma konusu.
Aslında kitapta yer alan isimler, sembol olan ama görülmemiş ve çok şey yapan kadınlar. Ermeniler, Yahudiler, Türkler, Kürtler bütün milletlerden kadınlar olmalı; ilk bunu gözettik. Ancak Kürt kadınlar da kitap da yer almıyor çünkü çok fazla isim var ve ayrı bir seçki yapılması gerekiyor.
Tanıdığımızı sandığımız isimlerin çok farklı yönleri olduğunu öğreniyoruz kitapla. Örneğin Yaşar Nezihe’nin bilmediğimiz farklı yönlerini açığa çıkardınız.
Metinler bana geldikçe fark ettim ki yazarlarda yöntem farklılığı var. Dolayısıyla tanıdığımızı düşündüğümüz Yaşar Nezihe, aslında çok daha farklı. Ayrıca kadın yazarlar ve erkek yazarlar da farklı yazıyor. Hazal Halavut, bin kadar Osmanlıca şiirinin içine girerek şiirleri üzerinden Yaşar Nezihe’yi anlamak adına bir portre yazdı. Bu bize birisinin yaşam hikayesinin birkaç farklı biçimde anlatılmasının nedenini gösteriyor.
Yazarlar ve yazdıkları portreler nasıl seçildi o süreç nasıl gelişti?
Kitabın yazım aşaması süreci sekiz ay gibi kısa bir sürede tamamlandı. Mari Beyleryan’ı, Kayuş Çalışman Gavrilof yazdı. Beyrut’taki arşiv ve belgelere ulaşarak tamamladı.
Anna Vakali ve Nacide Berber’in Athina Gaitanou-Giannıou yazmak için Atina’ya gitmesi gerekti, Atina Ulusal kütüphanesinden belgelere ulaşarak önemli bir yazı ortaya çıkardılar.
Canan Özcan, Hikmet Kıvılcımlı çalışan bir arkadaştı. Fatma Nudiye’yi yazmasını teklif ettim. Fatma Nudiye’nin belgeleri fotoğrafları Hollanda’daydı. Hollanda’ya giderek belgelere ulaştı.
Leyla Erbil yazısı içinse “Tuhaf Bir Kadın”daki Nermin karakteri üzerinden bir deneme diyebiliriz. İlginç, hoş bir çalışma ortaya çıktı. Beyhan Uygun Aytemiz ve Ürün Şen Sönmez kaleme aldı.
Ben Suat Derviş’i yazdım,1935’te Türk Kadınlar Birliği’nde Suat Derviş’in röportajlarını gördüm. Cumhuriyet gazetesi taramalarımda Suat Derviş’in sokak sokak dolaşıp çamurlu yoksul mahallelerde çocuklar, kadınlar, kadın işçiler, anneler üzerine röportajları olduğunu öğrendim.
Zehra Kosova, bir tütün işçisinden sıyrılmış başka bir kimliğe gelmiş, kimisinin Zehra ablası, kimisinin işçi Zehra’sı, komünist temsiliyet açısından, Türkiye’de kadınlar açısından bir sembol. Sevda Karaca, Zehra Kosova’nın son dönem arkadaşlarına erişti. Sözlü tarih çalışması yaptı. Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı’na’a gitti.
Yazarken zorlanılan portreler oldu mu?
Sevim Belli, yazması en zor portrelerden biriydi. Yaşayan birisini yazmak daha zor. Sevim Belli’nin erkeklerin dünyasındaki rolü ne? Nasıl var oluyor? Sevim Tarı mı denilecek, Sevim Belli mi denilecek? Cebelleştiğimiz bir çalışmaydı ama Esen Özdemir hakkıyla altından kalktı.
Şirin Cemgil o da kolay değildi çünkü “Sinança” vardı. Ama Sinança’ dan sonrası yoktu. Necla Akgökçe, Şirin Cemgil’in arkadaşları Necmiye Alpay ve Demir Küçükaydın’a ulaştı ve Sinança’nın feminist bir okumasını yaptı.
Sevgi Sosyal olmazsa olmazdı, bakan değil sadece gören ve duyan kadınlardan. Kendi metinleri üzerinden çok sayıda eserinden yola çıkılarak Narin Bağdatlı tarafından yazıldı.
Suat Derviş de kitapta olmasa olmazdı diyebileceğimiz isimlerden.
Zabel Yesayan’ın da olması gerekiyordu ve yerini aldı, Melike Koçak yazdı.
Son olarak Sabiha Sertel, feminist denilir mi pek bilemesek de, kadınların yanında, hak mücadelesinde görüyoruz kendisini. Çok yazan, hiç yılmayan bir kadın. Tan, Resimli Ay çıkardığı dergiler, daha pek çok gazetede de imzası var… Kocasının gölgesinde kalmış kadınlardan değil. Asıl Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel üzerinden biliniyor.
Türkiye sosyalist hareketin içinde yok sayılan kadınlar, hareket için eleştiri olmasının yanısıra hareketteki kadınların da öz eleştirisi mi?
Tabii ki sosyalist hareket içerisine bir eleştiri şüphesiz. Şirin Cemgil’in anlatısında Sinan solculuk yaparken eviçi emeğin kadına yüklenildiği görünüyor. Sinan ilgisiz bir adam değil, “çamaşırları asayım ama gece asayım” diyen bir adam. “Bu en iyisi” gözüyle bakılıyor.
İkinci dalga feminist hareket 80 sonrasında Türkiye'ye geldiğinde, sol hareketteki feminist kadınlar görüldü. Ama kadınlar hep vardı. Yaşar Nezihe örneği gibi yoksullukla, açlıkla başa çıkabilmiş kadınlar.
Osmanlı dönemindeki kadınlar açısından bir aradalık vardı. Mükerrem Belkıs’ın çok erken bir tarihte “Osmanlı’yı kurtaracak olan ya sosyalizm ya feminizmdir” şeklinde bir açıklaması var. Feminizm demesi kadınlara yönelik bir söylem olduğunu gösteriyor. Üniversite eğitimi isteyen kadınlar var. Ama “güçlü bir kadın dayanışması vardı” demek çok büyük bir iddia olur.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Biz büyükannelerimize şükran borcumuzu ödüyoruz. Kadınlar olarak birbirimizi unutmamalıyız. Unutturmamalıyız. Umudumuzu çoğaltan kadınlara, bizlere yol açanlara, dünü ve bugünü unutmadan yol alacağız. (NÖ/ÇT)
* Kitaba katkıda Bulunanlar; Anna Vakali,Aynur Soydan-Erdemir, Beyhan Uygun-Aytemiz, Canan Özcan, Esen Özdemir ,Feryal Saygılıgil, Hazal Halavut, Kayuş Çalıkman Gavrilof, Melike Koçak, Nacide Koçak, Narin Bağdatlı, Necla Akgökçe, Sevda Karaca, Ürün Şen-Sönmez.