Konuşurken yüzünü buruşturmaz; önden de profilden de her vakit muntazam hatlara sahip olan o muhteşem insanlardandır. Aralanmış dolgun dudaklarıyla ayrıca oldukça çekicidir. Ama tabi bu kadarla bitmez, yani saymakla bitmez.
Fenaye'nin efsunlu bakışları
Felsefeden anlar, bilimden anlar; okulda gözbebeğidir. Her zaman zinde ve yenilikçidir. "Efsunlu bakışları" ve "tutku aleviyle dolu olan ruhu" ile bir erkeğin yüreğini hoplatacak kıvamda bir dişidir.
Doldurulmuş bir bebek gibi dursa da Fenaye, aslında bir taraftan da farklı bir kişiliğe sahiptir. Özgürlüğüne tutkun, kendine güvenli, şiir yazan ve melankolik bir üniversite öğrencisidir.
Fenaye, kocasından bahsederken "onunla bir odada, hatta bir yatakta olsam da, kendimi ruhen sevdiğim adamın yanında hissederim" diyen annesine: "Ben böyle bir şeye kesinlikle izin vermem. Ruhum neredeyse, bedenim de orada olmalıdır" der.
Mirelemov'un felsefi gerçeği
Burada Fenaye, aslında kendine göre anlamlı ve gayet tutarlı bir dünya yaratmıştır. Oysa yazar bambaşka düşünür. Kitaba bir önsöz yazan Prof. Nizami Caferov da yazarla aynı düşünceyi paylaşır:
"Gelinlik' in yazarı, her şeyden önce bir felsefi gerçeği, kavranılmamış, sınırsız özgürlüğün; bütün sosyal maneviyat için oldukça büyük, birçok durumlarda ise tamamıyla karşı konulmaz tehlike olduğunu dile getirmektedir.
Bu tehlikenin karşısında durabilecek esas güç, halkın yüz, hatta bin yıllar boyu çeşitli tarihi koşulların etkisi altında yarattığı gelenek-görenekler, etnografik 'kendini savunma' sistemidir..."
Kadının sınırsız özgürlüğü başa bela mı?
Bu düşüncenin etrafında yazar ve Fenaye sürekli savaşır. Biteviye dil döker Fenaye; fakat romanın sonu Mirelemov'un hayat görüşüne bağlı olarak sonlanır ve Fenaye yenilir.
Sınırsız özgürlüğün her zaman kadının başını belaya sokacağı bellidir; ama bunun yükünü ananelere kulak asmayan özgür kızlara yüklemek, hem en kolay çözüm yolu hem de cinsiyetçi bir bakış açısının uzantısı değil midir?
Kadınlar sussun diye onlara her zaman oyalanacak ayrıntılar verilmiştir ve belki de, didik didik ettiğimiz, bir anlamda alabildiğine yaşadığımız aşklarımız zor dünyalarımızdan uzaklaşabilmek için sarıldığımız ayrıntılardır.
Erkeğin anlayamadığı ayrıntılar
Kadın ayrıntılarda takılmıştır, öyle değil mi? Alınmayan bir buket çiçekte, paylaşılmayan akşam saatlerinde, söylenmemiş sözlerde, yaşanmamış cinsellikte...
Kadının kalın örgülü saçlarında zaman düğümlenir, örgülere sarılıp sarmalanan kadının hayatıdır. Kadın ölünce kadının zaman algısı söner. Kadın eve hapsolunca, hayat durur. Bir kadın bir kadının öldürülüşüne tanık olduğunda sözcükler billurlaşır ve bu sözcükleri, artık sadece başka kadınlar anlayabilir.
İlmek ilmek dokunur günlük hayat, her şeyin üzeri örtülür:
Televizyondan klozete, üstü kapanmamış hiçbir şey kalmaz ve erkeğin anlayamadığı bu ayrıntı, örtülmek istenen kadın bedeninin ta kendisidir.
Fenaye'nin derin bunalımı
Fenaye ile Haris kaza geçirdiklerinde arabanın içinden çıplak çıkarılan Fenaye, örtülmemiş bedeniyle adeta romanın tek suçlusudur. Mirelemov'un Fenayesi, derin bunalımlara sürüklenene dek ayrı bir karakterdir, güçlüdür ve yazarın desteğini her zaman omuzlarında hisseder.
Kışkırtıcı bedeni ve zekasıyla o yapay özgürlüğün bir sembolü olarak kurgulanır. Fenaye'yi özgür bir ruh olarak kabul etmemiz için, yazar elinden geleni yapar. Oysa kadının tek kişilik özgürlüğü ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen bir safsatadan başka bir şey değildir.
Ve gün gelir Fenaye Haris'le tanışır; ona aşık olur. Bir süre sonra, Haris'in kendi babasıyla bir olup yasal bir şirketin maskesi altında Azeri kadınları kandırarak yurtdışına sattıklarını fark eder ve onun için acı dolu günler başlar.
Yazarın eril kurgusu
Bunun tek sebebi ise güçlü bir kadın olarak kurgulanan Fenaye'nin ananelere kulak asmayıp serbestçe yetişmiş olmasıdır. Yazara göre suçlanması gereken ve ahlakıyla hukukuyla eril olarak kurgulanmış bir devlet teşkilatının olmaması gerçekten ilginçtir.
Haris savcıdır ve bütün kirli işlerini Satir adlı bir restoranda herkesin gözü önünde yapar; ama nedense onu ve Fenaye'nin Haris ile ortak olan babası Kadir'i yakalayıp artık erkeklere kadınları rahat bırakmalarını haykıracak bir güvenlik sistemi yoktur. Suç hem Fenaye'nin hem de kızının peşine düşüp onu korumayan Zinaye'nindir.
Burada en büyük sorumluluk yazar tarafından anneye yüklenir; çünkü Fenaye'nin ilişkileri daha çok anneyle kurulur ve Fenaye'nin hayatına yön verişi ile Zinaye'yle olan etkileşimi arasında sıkı bir bağ vardır: "Zinaye'nin düşüncesine göre, Fenaye bundan sonra eve geç gelmeli, gününü aşık olduğu delikanlıyla geçirmeliydi."
Zinaye: Romandaki anne motifi
Romanda, kızına tutkularının peşinden gitmesini öğütleyen ve yazara göre Fenaye'nin hoppalığını belli belirsiz destekleyen bir anne motifi vardır. Zinaye de hafifliğini kendi annesinden almıştır: "Zinaye, annesinin terbiyesi ile büyümüştü; açık saçık bir kızdı, hep serbest olmaktan hoşlanırdı."
Arkadaşına bak, sana kim olduğunu söyleyeyim türünden dogmatik bir yatkınlığın uzantısı olarak yaratılan bir de Rahibe karakteri vardır ki, Fenaye'nin en yakın arkadaşıdır ve anlaşılacağı üzere oldukça hafiftir.
Fenaye'nin aşkıyla yanıp kavrulan bir başka erkek ise Fedai'dir. O iyi biridir, gazete satıcısıdır ve geleneklerine nispeten daha bağlıdır. Oysa yazar tarafından da sık sık altı çizildiği üzere Fenaye, geleneksel olandan vazgeçerek Haris'i yeğlemiştir.
Ataerkil günahlar!
Gazete satıcısı erkek, Fenaye'nin iç hesaplaşmasının bir sembolü gibidir. O mutlu ve huzurlu bir ailenin adıdır. Fenaye, kendinden yaşça büyük Haris'i seçerek ve evlenmeden önce kutsal hazinesi olan bekaretini yitirerek toplumun gelenek ve göreneklerine isyan etmiştir. Dolayısıyla belasını da bulmuştur.
Ataerkil toplumun ahlaksızlığını boyundaki günah gibi taşımak zorunda olmayan erkek karakterler ise alabildiğine yeteneklidir. Örneğin, Fenaye'nin bir başka hayranı Yusufcan'dır ve "Yusufcan'ın eserleri hep dikkat çeker"ken, aynı zamanda "gördüğü manzaraları renklerin diliyle göstermek onun için hiçbir zaman zor olmaz."
Yusufcan, tablolarının "çoğuyla uluslararası yarışmaların galibi olmuş, ödüllere değer görülmüştür." Bu üstün yetenekli ressamın, ölürken aklına karısı gelir: "Fenaye'yi burada görünce ne düşünür, bana ne der? Zarife ömür boyu bana iyi davrandı. Yine beni anlayacaktır. Belki de bunu yaratıcılığa filan bağlar."
Bu düşüncelerinden pişmanlık duysa da iç hesaplaşmaları sırasında bu laflara yer vardır; çünkü bunlar beynini çoktan işgal etmiş düşüncelerdir. Burada kadını kendine tabi kılmak isteyen bir erkek sıradanlığı çarpar gözümüze.
Erkek sıradanlığı
Ne yaparsa yapsın, eşinin yanına koşa koşa geleceğinden o kadar emindir ki, buyruklarını sanatının arkasına saklanarak dahi yaptırabileceğine kanaat getirir.
Fenaye'yi yurtdışına diğer kızlarla beraber satmayı düşünen Haris ise, "üniversitenin hukuk fakültesine kabul olunmuş, ardından eğitimini iyi derecelerle bitirmiş, savcılık makamında bir işe tayin edilmiş", "akıllığı ve becerisi sayesinde işinde basamakları hızla çıktıkça hısım akrabasına da yardım etmiş" bir diğer üstün zekalı erkektir.
Hatta bazı akrabaları "onun sayesinde adam olduklarını" bile dile getirirler.
Mirelemov'un kalemi ise bambaşka bir üsluba işaret ediyor. Kitabın özgünlüğünün dildeki durulukta ve çeviride yattığını söyleyebiliriz. Azeri dilinin tınısının, bozulmadan yansıtıldığı satırlar sayesinde kitabı orijinal metninden okuduğunuz yanılsamasına kapılabilirsiniz! (SV/AD)
* Gelinlik, Hüseynbala Mirelemov; Gri Yayınları; Çeviren: Yasemin Bayer, İstanbul, 2006, 335 sayfa, birinci basım