Bu sene Feministival kapsamında düzenlediğimiz bir atölyeyle feminist mizahın imkânlarını tartışma olanağı bulduk. Birlikte geçirdiğimiz birkaç saatin sonunda somut bir ürün ortaya koymaktan ziyade, kadınlık deneyiminden geçmiş ve geçmekte olanlarla birlikte bohçamızdaki sorulara cevaplar aramaktı niyetimiz; bir de beraber gülmek elbette.
Tanıdığım en komik kadınlardan biri olan ve kendisi de mizah yazarlığı yapan arkadaşım Çağla Özbek'le buluşmalarımızda önce bir dizi soru çıkardık. Daha sonra şöyle bir tanıtım metni çiziktirdik atölye için:
"Kadınların espri yeteneği olmadığına dair yaygın bir algı vardır.
Hele feministler, genellikle girdikleri ortamın neşesini kaçırmakla, ironiden anlamamakla, her şeyi fazla ciddiye almakla eleştirilirler.
'Bunda gülünecek bir şey göremiyorum' dediğimiz anlarda mizahın imkânlarını mı kısıtlarız, yoksa o gülüşün başkasının yarasını derinleştirdiğine dikkat çektiğimiz için mi can sıkarız?
Kahkahanın cinsiyeti var mıdır?
Feminizm bizi nelere gülmekten 'alıkoyar', memnuniyetsizliğimiz mizaha nasıl yeni alanlar açar?
Bu söyleşide, hayatımızdaki komik kadınlardan ve mizahın güçlendirici potansiyelinden bahsedeceğiz.
'Komik kadın' algısının yanında neler getirdiğini, 'komik' olmanın başka ne gibi hasletlerle çakıştığını tartışacağız. Kadın oyuncuların, yazarların, çizerlerin işlerinde kadınlık deneyimine dair ne yakalayabileceğimizi ve kendi gündelik hayatımızda ürettiğimiz mizahın bizi nasıl güldürdüğünü konuşacağız.
Eninde sonunda, kendi cinsine ihanet ediyor gibi hissetmeden, ağız dolusu gülmenin yollarını açmaya çalışacağız.
Birkaç parça video izleyip güleceğiz. Belki biraz da kendimizle dalga geçeriz."
Atölyede feminist politikanın mizaha sınırlamalar getirip getirmeyeceğini tartıştık. Burada genellikle üstünde durulan nokta, tereddüt ettiğimizde mizahın kimi/neyi gülünçleştirdiğine bakmamız gerektiğiydi.
Cinsel şiddet üzerine bir skeç mağdurun durumunu gülünçleştirdiği zaman cinsiyetçi olurken, devletin kadınlara tecavüzden korunabilmeleri için 'düdük çalmalarını/saldırgana AIDS'li olduklarını söylemelerini' önermesi gibi bir uygulamayla dalga geçtiğinde hem komik hem de güçlendirici olma potansiyelini barındırıyordu.
Egemen söylemin soruna yanlış yerden yaklaşması, büyüklenerek kadınlara ne yapmaları gerektiğini öğretmesi olmalıydı mizahın hedefi.
Yaşadıklarımızı -biz içindeyken ne kadar zor da olsalar- geride bıraktıktan sonra dillendirebilmenin ve başka kadınlara açabilmenin yolu da mizahın dilinden faydalanmak olabilirdi.
Gündelik hayattaki absürdü bulup çıkararak, normalleşmiş beden politikalarının ya da medyadaki kadın tasvirlerinin altındaki şiddeti görünür hale getirmenin araçlarından biri de mizahtı.
İzlediğimiz videolar arasında kadınlara pazarlanan ürünlerin reklamlarını ve medyadaki kadın stereotiplerini eleştiren komedyen Sarah Haskins'in "Hedef: Kadınlar" adlı şovunun birkaç bölümü vardı örneğin.
Haskins yoğurt ya da doğum kontrol hapı reklamlarının komiğini çıkardığında, bu tür reklamlardaki 'ideal' kadın portrelerinin üstümüzde nasıl eğreti durabileceğiyle dalga geçtiğinde hem benzer reklamlara boş gözlerle bakmak imkânsızlaşıyor, hem de Haskins'in muhteşem sarkazmı insana kadınlık deneyiminden kopuk, gerçeklikten uzak kurgulara "İstemem, kalsın" diyerek gülüp geçebilme gücü veriyordu.
Bütün tanımlamalar gibi feminist mizahın tanımı da kaypak. Fakat belki de egemenin dilini altüst eden, gülünçleştiren mizaha feminist diyebiliriz.
Mizah gibi erkek egemen bir alanda kadın olarak yer almanın başlıbaşına feminist bir duruş sayılabileceğini söyleyen komedyenler de var. Fakat burada kadınlar tarafından yazılan moral bozucu komedi dizilerimizi de unutmamak lazım: Yasemin Yalçın'ın 'İtilmiş ve Kakılmış'ı pek hatırlamak istemediğimiz, fakat böyle bir konuyu tartışırken bahsetmeden geçemediğimiz bir örnek. Buna karşılık, bir erkek tarafından (Atilla Atalay) yazılmış olmasına rağmen hayli yerinde feminist tespitler barındıran, hatırladığımızda şimdi bile yüzümüzde bir gülücük açtıran Sıdıka gibi bir dizi de vardı bir zamanlar...
Egemenin dilini tersine çevirmekten bahsederken, Filiz Bingölçe'nin Fantastik Dişil Mizah çalışmasından da faydalandık. Bingölçe'nin kadınlardan topladığı fıkralardan oluşan kitabı, eril dilin ürettiği fıkralardaki komiği başka tarafa çekip beklentileri boşa çıkararak, kadın cinselliğini işin içine sokup kimi zaman hikâyeciklerin merkezine yerleştirerek; cinlerin, perilerin, hayvanların da eksik olmadığı bir güldürü alanına işaret ediyor.
Fıkraların erkek kahramanları kulakları ağır işiten bir lamba cini yüzünden kendilerini yirmi beş santim boyunda bir piyanistle başbaşa buluyorlar oysa o boyda bir penis istemişlerdir ya da yetmiş yaşlarında bir adam karısının yerine yirmi yaş genç bir kadınla evli olmayı dileyip, kendini doksan küsur yaşında bulabiliyor bir anda...
Bu atölyede kadınların komik olduğunu birbirimize ispatlamak gibi bir endişemiz yoktu açıkçası. Hepimiz ya ailemizdeki kadınların kendi aralarındaki edepsiz komikliklerine tanık olmuş ya da başka kadınlarla birlikte karnımıza ağrılar girene kadar gülmüştük, gülüyorduk. Christopher Hitchens gibi 'değerli bir entelektüel' kalkıp da "kadınların neden komik olmadığını" açıklamak için yazılar yazdı diye bunu ciddiye alacak değildik.
Komik 'olabilen' kadınların "Yahudi, şişman ya da lezbiyen" olduğuna dair tespitine öfkelenebilir, sonra bununla dalgamızı geçebilirdik sadece(*). Komik bir kadın olmanın handikapları Türkiye'de de bunlardı; ya dış görünüşünüzle uğraşılırdı ya da hafif bir kadın olarak görülür ve ciddiye alınmazdınız - inatla derdini anlatmaya, kendi sözünü söylemeye çalışan çoğu kadının başına gelenlerden farklı değil aslında.
Atölyede televizyon dizilerindeki ve son dönem Türkiye sinemasındaki bazı örnekleri tartışarak bu çizgilerin dışında kalanları yakalamaya çalıştık.
Anaakım örneklerle daha sıradışı bulabileceğimiz örnekler arasında bir hiyerarşi gözetmedik. Tamam, küçük bir tiyatro salonunda Esmeray'ı izlemek bizi daha fazla heyecanlandırıyor, güldürüyor, kendimize getiriyor olabilirdi ama son dönemde Okan Bayülgen'in programlarında yıldızı parlayan Nihal Yalçın'ın şu sözlerini de anmadan edemiyorduk: "...Al, bu erkek egemen politikanın başka bir yüzü daha mesela; hep soruyolar bana neden kadın komedyen yok diyorlar. Erkek komedyen de yok. Var mı? Başta da söyledim ya, erkekler hep pipilerini göstermeye alışık oldukları için saçma sapan bir enerjiyle bir şeyler yapıyorlar ve o komikmiş gibi görünüyor. Türkiye'de belki beş tane kadın komedyen var ama hepsi çok iyi ve o kadar erkek komedi oyuncusu yok."(**)
Feministlerin bırakın komik olamamayı bir de sevimsiz olmakla, espriden anlamamakla itham edilmesine gelince.
Biz daha çok kimin keyfini kaçırdığımız için, hangi mutluluk tablosuna gölge düşürdüğümüz için böyle itham edildiğimizi tartıştık atölyede.
Bu konuda biraz Sara Ahmed'den ilham aldık: Ahmed yemek masası etrafında her akşam aynı yerlere oturup, her akşam suya sabuna dokunmadan benzer muhabbetler eden ailesinden birinin ettiği cinsiyetçi bir lafa tepki göstermesiyle başlatır feminizmle ilişkilenme hikâyesini (***). Ortamın tadını kaçırmakla suçlandığı anlarda aslında üstü örtülen mutsuzlukları görünür hale getiren 'can sıkıcı feminist' ('feminist killjoy') konumundan vazgeçmek şöyle dursun, bu konumu sahiplenmemiz gerektiğini söyler. Mutlu ev kadını ya da ailece yemek tasvirleriyle, daha gerçekleşmeden hayatımızın en mutlu günleri kabul edilen evlilik ve doğumlardaki 'mutlulukla' kendi duygularımız arasındaki açığı kapamaya çalışmak yerine memnuniyetsizlikte diretmemiz gerektiğini anlatır.
Feministlerin 'mutsuz kadınlar oldukları için feminist olmuşlar' gibi görülmesinin onların gündemini değersizleştirmekte, bu gündemi onların 'kişisel mutsuzluklarına' indirgemekte bir araç olduğundan bahseder. Biz de buradan yola çıkarak bizim için öngörülen mutlulukları ve kendi duygularımızı tartıştık biraz.
Atölyede izlediğimiz videoların yüzlere müstehzi bir gülücük oturtması ya da birimizin bir kahkaha patlatıvermesi sanki 'iyileştirici' bir havanın gelip odaya yerleşmesini sağladı.
Gülmeye her zaman ihtiyacımız var, hele her günü mücadeleyle geçen kadınların bir araya gelip gülebilmesi çok önemli. Filiz Bingölçe'nin de kitabının önsözünde de bahsettiği gibi alttakilerin deneyiminden doğacak mizah onlara direnme gücü verebilir, özgürleştirebilir, mücadelelerini daha yaratıcı bir noktaya taşıyabilir çünkü.
Filiz Bingölçe, Fantastik Dişil Mizah, AltÜst Yayınevi, Ankara 2008.
(*) Bence vaktinizi harcamayın ama Christopher Hitchens'ın Vanity Fair'de yayınlanan "Why Women Aren't Funny" ("Kadınlar Neden Komik Değiller") yazısı için: http://www.vanityfair.com/culture/features/2007/01/hitchens200701
(**) Nihal Yalçın röportajı, Radikal (13/03/2011)
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&Date=&ArticleID=1042733&CategoryID=138
(***) Sara Ahmed'in 'can sıkıcı feminist'lerden bahsettiği "Feminist Killjoys (And Other Willful Subjects)" ("Can Sıkıcı Feministler [ve Diğer İnatçı Özneler]") makalesinin orijinali için: http://www.barnard.edu/sfonline/polyphonic/print_ahmed.htm
Atölyede sahne gösterilerinden ya da programlarından parçalar izlediğimiz bazı komedyenler Sara Haskins, Jessica Delfino, Margaret Cho ve Natasha Leggero. Bu videoların hepsine Youtube'dan ulaşabilirsiniz. Youtube'da Sıdıka'nın birkaç bölümü de var.