Yaşama Felsefeyle Bakmak adlı dosya dizimizin üçüncü günündeyiz. Bu yıl 17 Kasım 2022’de kutlanan Dünya Felsefe Günü nedeniyle ilk dosyamızı felsefeye, felsefeyle ilgilenenlere, üretenlere, ürettiklerini paylaşanlara ayırdık. Üçüncü günümüzde felsefeyi hoca-öğrenci çifti ile ele almaya devam ediyoruz.
Bugün, Prof. Dr. Kurtul Gülenç ile öğrencisi Dr. Ferda Yıldırım’ın bilincinden yaşama felsefeyle bakmaya çalışacağız. Bir diğer deyişle sevgili hocalarımızın zihinlerine konuk olacağız.
Anlamanın, anladıklarımızı derslerle, konferanslarla, makalelerle, tezlerle, kitaplarla paylaşmanın yolu hiç kuşkusuz dinlemekten, okumaktan, konuşmaktan geçiyor. “Okumak bilgelik, yazmak açıklık, konuşmak canlılık getirir.” derler. Felsefenin bu denli diri olmasında bu üç eylemin birlikte var olmasının payı büyük olasa gerek.
Felsefeye gönül vermiş, gönül vermekle kalmayıp profesyonel anlamda insanın özgürleşmesi için çaba harcayan bütün kavram yontucularına, bilgi işçilerine, düşünce zanaatkarlarına “Logosunuza sağlık…” diye teşekkür ederim.
Dosyada felsefenin kadim sorularının güncel olmasına dikkat çekmek adına aynı sorularını sorduk. Çünkü her özne, her logos, bir başka dünya. Her dünyanın bir görme biçimi var kendiyle harmanladığı.
Nasıl bir ağacın çiçek açmasıyla bahar gelmiyorsa bir kişinin anlam dünyasını açmasıyla da yaşam oluşmuyor. Muradımız felsefe dolayımıyla her öznenin kendi anlam dünyasını açarak daha da derinleştirmesi. Bu yol bitimsiz. Bu yol, özgürlük kapılarını barındıran, hiç bitmeyecek, deyim yerindeyse bitimsiz bir yol.
Bu yolun bitimsizliğini bile bile yola girmek Aristotelesçe söylersek doğamız gereği arzuladığımız bir şey. Nihai bir nokta olmadığını bilmek, bu arzunun belki de en büyük dinamiği. Değilse Sisyphos, kayanın aşağıya yuvarlanıp düşeceğini bilmesine rağmen neden her seferinde yeniden başlasın mücadeleye?
Yaşamı yaşanılır kılan edim sorgulamak. Çünkü ancak bu şekilde hakkı verilebilir. Bir diğer deyişle yaşamak, sorgulamakla olanaklı. Bu, sonu otonomlaşmakla biten bir süreç.
Eleştiriye duyulan ihtiyaç su gibi hava gibi yaşamsal. Etik-politik alanın suyu da havası da eleştiri. Felsefe, bir bakıma her özneye içkin olan bu potansiyeli açığa çıkarma/nın gücü.
Toplumsal-politik yaşamımız gün geçtikçe kavramsızlaşıyor. Çıkar, hakkı; kurumlar, uazmanları dolayımıyla iradeleri gasp ediyor. Bunların ‘doğal’ sonuçlarından biri de nesneleşmek.
"Şimdi ne yaşıyoruz? sorusuna yanıt arıyorum"
Prof. Dr. Kurtul Gülenç anlatıyor.
Felsefeyle nasıl tanıştınız? Hikâyeniz ne?
Felsefeyle Kadıköy Anadolu Lisesi’nde öğrenciyken tanıştım. 1995-96 yıllarında kişisel yönelimimi, ilgimi değiştiren üç olay gerçekleşti. İlki felsefe grubu derslerime giren Dilek öğretmenle karşılaşmam.
İkincisi, okulun tiyatro oyunlarında etkin biçimde yer almaya başlamam. Son olarak o yıllarda hem okuduğum okulda hem de ülke genelinde muhalif öğrenci hareketlerinin etkili olmaya başlaması.
Dilek öğretmen felsefeyi bana sevdiren, bu alanda eğitimime devam etmemi teşvik eden kişi oldu.
Tiyatro grubunda ise hem başkalarıyla bir ortaklık gerektiren süreçlerde yer almak hem de sanatsal etkinlikler eşliğinde kişiliğimin eleştirel ve yaratıcı yönleri geliştirmek imkanım oldu. Öğrenci hareketleri ise toplumsal ve politik problemlere yönelik farkındalığımı arttırdı.
Sizce felsefe ne?
Geleneksel tanımıyla felsefe, eleştirel bir entelektüel etkinliktir. Argümanların arka planında yatan varsayımları çözümler, onlara eleştirel bir mesafe alır, bu argümanlara yönelik karşı-argümanlar üretir.
Benim felsefi olarak yakın olduğum gelenek ise felsefeyi, düşüncenin kendi dışında kendisine rağmen eleştirel bir tınıyla düşünmesi olarak tanımlıyor. Adorno’nun bu belirlemesine eşlik etmeyi tercih ediyorum.
Siz felsefe yapıyorsunuz, ne yapıyorsunuz? Yani ne ile ilgileniyorsunuz?
Neredeyse doktora eğitimimden beri Eleştirel Teorinin ilgi ve problemleriyle meşgulüm. “Bugün ne oluyor? Şimdi ne yaşıyoruz?” sorularına yanıt verme amacıyla hareket eden bir ekolden söz ediyoruz.
Eleştirel Teori gerçeklikle düşünce arasındaki kapanmaz gerilimi saklı tutarak gerçekliği anlamaya çabalıyor. Bunu, çoğunlukla yapılageldiği gibi, gerçekliği yalnızca kavramsal bir bağlama yerleştirerek gerçekleştirmiyor. Farklı bilgi kümelerine başvurarak felsefe-dışı alanların da üretimlerini soruşturmasının bir parçası kılarak yapıyor.
Felsefi literatürdeki çeşitliliğe başvurduğu kadar sosyal bilimlerin farklı alanlarındaki tartışmalara da temas ediyor. Bu ekolün kanımca hayati bir işlevi var: Felsefenin kadim sorusunu, iyi ve adil yaşam sorusunu toplumsal problemler eşliğinde güncelleyerek eleştirel bakışla sürekli diri tutması.
Dizimizin adı Yaşama Felsefeyle Bakmak! Sizin gördüğünüz üç problem nedir?
Adorno’nun Minima Moralia’daki “Yaşam yaşamıyor” alıntısını hatırlayalım. Kişisel yaşam öykülerinin kısa özgeçmişlere sığdırıldığı ve insanın piyasa değerinin özgeçmişleriyle ölçüldüğü bir toplumsal gerçeklikten söz ediyoruz: Şeyleşme! Biraz daha eskiye gidelim, 19. yüzyıla. Nietzsche, Güç İstenci’nde şöyle diyordu: “Hepimiz bugün yaşamın avukatlarıyız! Biz ahlaksızlar bugün en kuvvetli gücüz: Diğer büyük güçlerin bize ihtiyacı var.”
Yaşamın olumlanmasına yahut filizlenmesine olanak tanımayan ahlakların hükmü kalmamıştır. Yaşama “evet” diyen eğilimlere çağrımızdır: Değerler! Son olarak bir başka 19. yüzyıl filozofuna kulak verelim. Hegel, Tinin Fenomenolojisi’nde öz-bilincin hem nesnesi hem kendisi yaşamdır diyor. Yaşam olarak öz-bilinç, hem kendisi hem öteki için varoluştur: İnsan!
İçinde bulunduğumuz çağ için felsefeci olarak neler söylersiniz?
Yoğun teknoloji kullanımıyla biçimlenen post-endüstriyel dönüşümün inşa ettiği esneklik rejiminin yıkıcı etkilerinin yaşamlarımızda daha da baskın olmaya başladığı; iletişim araç ve kanallarında meydana gelen genişletici dönüşümün bir yandan dünya kamuoyunu hiç olmadığı kadar bütünleştirdiği diğer yandan ise karmaşık toplumsal yapıların kırılgan teknolojik üst yapılara git gide bağımlı hale gelmesiyle iletişimsel süreçlerin manipülasyona daha açık hale geldiği bir çağdayız.
Bölgesel savaşlar, çatışmalar ve yaşanılamaz hale gelen koşullar yüzünden evlerini terk etmek zorunda kalanların hareketliliği sonucunda yeni küresel krizlerin sürekli yürürlükte olduğu, Covid-19 salgınıyla birlikte tetiklenen insan-merkezcilik sorgulaması eşliğinde insan olmayan canlılarla birlikte bu gezegende nasıl yaşayacağımıza ilişkin yeni ufukların yaratılmaya çalışıldığı bir çağdayız.
Dünya felsefe günü özelinde paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?
Bugün Dünya Felsefe Günü. Dünya Felsefe Günü Prof. Dr. İoanna Kuçuradi başkanlığındaki Türkiye Felsefe Kurumu’nun girişimleri doğrultusunda UNESCO tarafından kabul edilmiş ve 2002 yılından beri her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe günü kutlanmaya başlanmıştır. Bu vesileyle tüm felsefe severlerin gününü kutlamak istiyorum. Savaşsız, adil ve özgür bir dünya özlemiyle…
Varsa eklemek istedikleriniz?
Eleştiri olmadan felsefe olmaz. Eleştiri ise otonominin hizmetindedir. Unutmayalım ki, yalnızca eleştirel bir akıl, otorite ve geleneklerdeki yanlış inançlara ya da önyargılara yönelik kendi kendimizin sebep olduğu vesayetten bizi kurtarabilir. Dolayısıyla eleştiri özgürleşmenin ilk adımıdır. Felsefenin insanlığa sunduğu en önemli miras kanımca budur.
"Felsefeye ilgim lisede başladı"
Dr. Ferda Yıldırım'i dinliyoruz.
Felsefeyle nasıl tanıştınız? Hikâyeniz ne?
Her ne kadar babamın kütüphanesindeki felsefe kitapları sayesinde erken yaşlarda felsefeden haberdar olsam, felsefeye dair kimi tanımlamalarla karşılaşsam da birçok insan gibi benim de felsefeyle esas tanışmam lise yıllarına dayanır. Lise döneminde edebiyata yoğun bir ilgi duymaya başladım.
Bu ilgim daha sonraları felsefeye olan ilgimle birleşti. Bunu sağlayan şeylerden biri ise okulda artık felsefe dersi görmeye başlamamdı. Yaşama dair sorular sormamı büyük bir memnuniyetle karşılayan felsefe öğretmenim sayesinde felsefenin bir dersten çok daha fazlası olduğunu öğrendim.
Lisans eğitimimi farklı bir alanda tamamlamış olsam da yüksek lisans ve doktora eğitimimle birlikte felsefeye olan ilgimi akademik boyuta taşıma olanağı buldum.
Sizce felsefe ne?
En yaygın tanımlarından hareketle felsefeyi bir tür eleştirel düşünme etkinliği olarak görebiliriz. Benim için felsefenin anlamı, kişinin kendisinden başlayarak dünyayı değiştirmeye çalıştığı bir düşünme edimidir.
Kişisel yaşamımda küçük değişimlerin yanı sıra düşünsel açıdan radikal değişimler de geçirdim. Düşüncenin teoriyle sınırlı kalmadığı ve pratikle buluştuğu her yerde felsefe vardır bana göre.
Siz felsefe yapıyorsunuz, ne yapıyorsunuz? Yani ne ile ilgileniyorsunuz?
Adalet, özgürlük ve insan hakları gibi konuların felsefi temellerini tartışmaya gayret ediyorum. Doktora tezimde çağdaş siyaset felsefesinde insan hakları tartışmalarına yer verdim.
Özellikle insan haklarıyla ilgilenmemin temel sebebi, gerek teorik gerekse pratik açmazlardan hareketle ve hızlı bir çıkarımla haklar anlayışının toptan reddedilmesine yönelik bir itirazımın olmasıdır. Bugün haklardan tümüyle vazgeçtiğimiz bir politik mücadelenin eksik kalacağını düşünüyorum.
Bu nedenle eleştirel bir insan hakları teorisinin imkânını sorgulamayı oldukça önemli buluyorum. Bugün bireylerin kendi yaşamlarını mutlu kılma çabalarını onların hak ve özgürlüklerinden bağımsız düşünmek çok da mümkün değildir. Kısacası haklar tartışması kişisel ilgi alanım olmasının yanı sıra yaşama dair önemli tartışmalara da alan açmaktadır.
Dizimizin adı Yaşama Felsefeyle Bakmak! Sizin gördüğünüz üç problem nedir?
Bunlardan ilki “eleştiri”. Her türden krize gebe olan günümüz toplumlarında eleştiriyi krize yöneltilen politik bir yanıt ya da politik bir eylem olarak yorumluyorum. İkincisi “hak”.
Bugün hak mefhumunu insan doğasına ya da insan özüne sabitleyen bir anlayışı terk ederek hak ve özgürlükleri bireysel pratiklerle ilişkilendiren yeni bir anlayışı benimsememiz gerektiği kanaatindeyim. Son olarak ise “kadına şiddet”. Geleneksel felsefe teorilerinin feminist bir perspektifle eleştirilmesine duyulan ihtiyacı hatırlatmakta yarar var. Ancak bunun yanı sıra, kadına yönelik şiddeti salt toplumsal bir sorun olarak görmek yerine meseleyi insan hakları felsefesi bağlamında ele almak da oldukça önemlidir.
İçinde bulunduğumuz çağ için felsefeci olarak neler söylersiniz?
Ben içinde yaşadığımız bu çağı bireylerin kendilerini tüm yönleriyle gerçekleştirmeleri gereken çoklu bir ilişkiler ağı olarak görüyorum. Gerek düşünsel gerekse vicdani çeşitliliğin fazla olduğu günümüz toplumlarının sorunlarına geleneksel, dini ya da metafizik dünya görüşleri ekseninde çözüm üretmenin zorluğuna dikkat çeken Habermas’a kulak verirsek ulaşacağımız ideallerden birisi demokrasi olacaktır.
Gelişen teknoloji, yoğun göç hareketleri, artan yoksulluk ve Covid-19 salgını gibi çağın deneyimlerini göz önünde bulundurduğumuzda, hem tüm insanların hak taleplerinin dikkatte alındığı hem de insan olmayan diğer canlıların ve bir bütün olarak doğanın korunduğu demokratik bir topluma ihtiyaç duyduğumuzu rahatlıkla görebiliriz.
Dünya felsefe günü özelinde paylaşmak istediğiniz bir mesajınız var mı?
Felsefeye ilgi duyan, felsefe yapmayı seven herkesin günü kutlu olsun. Yaşama felsefeyle baktığımız kadar felsefeyi yaşamayı da başarabilmeyi; kendimizi gerçekleştirerek her türlü tahakkümden kurtulduğumuz bir dünyaya erişebilmeyi umuyorum.
Varsa eklemek istedikleriniz?
Brecht’ten bir alıntı yapmak istiyorum:
“İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var;
Bilir düşünmesini de.”
Düşünmeyi bildiğimizi unutmadığımız her an felsefe yapma olanağına sahibizdir. Düşünerek, eleştirerek ve dönüş(tür)erek felsefeyi yaşarız.
Dünya Felsefe Günü'ne dair yazı dizisi TIKLAYIN - Yaşama felsefeyle bakmak TIKLAYIN - Felsefeciler: Dünyayı daha yaşanır bir yer kılma sorumluluğu hepimizin |
*Logos: Yunancada duyguları kavrama anlamındaki pathos sözcüğünün karşıt anlamı olan us ile kavrama anlamındadır.
(MVB/EMK)