Düşünün, ABD'de hâlâ siyahlara kötü muamele yapılıyor. Arada bir TV kameralarına polis tarafından dövülerek öldürülen bir siyahın görüntüsü yansıyor. ABD'de kadınlar da hâlâ ciddi bir mücadele konusu olarak gündemdeki yerini koruyor. Kadın örgütleri, dünyaya şiddet yayan bu ülkede kadına yapılan kötü muameleye karşı kavgalarını sürdürüyorlar.
Bush, son seçimleri kazanırken arkasındaki en büyük desteğin ABD muhafazakârlığı olduğu herkesçe biliniyor. Kök hücre sorunundan tutun da, eşcinsel evliliğine kadar uzanan her alanda Bush, tutucu tezlerle halkın karşısına çıktı. Dini muhafazakârlığını kullandı. ABD muhafazakârlığının geçmişte siyah düşmanlığını da temel siyasetlerden birisi olarak kullandığı bir gerçek. Hâlâ ABD muhafazakârlarının kadın konusunda ve siyahlar konusunda demokratların çok gerisinde olduğunu biliyoruz.
ABD'de seçimleri tutucular kazandı. ABD'de seçimi savaş yanlıları kazandı. Felluce'de, caminin içinde yaralı Iraklının kafasına kurşun yağdıran ABD askeri hangi kültürün ürünü? Ebu Garib Cezaevi'ndeki korkunç tabloları hepimiz hatırlıyoruz.
O tabloların sorumlusunun Savunma Bakanı Donald Rumsfeld olduğu da ortaya çıktı. ABD askerlerini en vahşi işkencelere kışkırtan sistemin başındaki adam değişti mi? Hayır, Rumsfeld anlaşıldığı kadarıyla yeni yönetim içinde de yerini ve gücünü koruyacak gibi görünüyor. Onun yerine, daha dengeli, şahinlerle çoğu zaman birlik olmayan Colin Powell gitti.
Felluce'deki manzara ve ABD'den gelen yeni haberler, insanlığın önümüzdeki dört yılı daha da zor geçireceğini gösteriyor. George W. Bush, Colin Powell'ın yerine Condoleezza Rice'ı tercih ederek, Felluce'ye ölüm yağdırarak yeni mesajlar veriyor: Her şey geçmişten daha kötü olacak.
ABD'deki yeni durumu tahlil ederken, toptancı bir emperyalizm tahlilinin yeterli olmadığını görmek gerek. Bush'la, Kerry arasında bir fark yoktu demek de bugünkü durumu anlatmaya yetmiyor.
Sonuç olarak ABD seçimlerinde daha saldırgan ve sorunları yalnızca silah yoluyla ve şiddetle çözeceğine inanan bir ekip galip geldi. Keşke onlar gelmeseydi. Dünyanın ezici bir çoğunluğunun Bush'un seçilmesine karşı olması da bu gerçeği gösteriyor.
Condoleezza Rice'ın seçimi ve Felluce'den gelen haberler, önümüzdeki dört yıla ilişkin neler olacağı tahlillerinin de doğru yapılmasını gerektiriyor. Silah ve militarizm önümüzdeki dönemin belirleyici unsurları olacaklar. ABD'nin saldırganlığı, dünya çapında silahlanmayı kışkırtacak, silah tüccarları öne çıkacaklar. Militarist güçler etkinliğini arttıracak.
Bunun Türkiye açısından ne gibi sonuçları olabilir: ABD, Irak'ı hallettiğine inandığı an, mutlaka Suriye, İran gibi ülkeleri hedef olarak önüne koyacak. Böyle bir hamle, Türkiye'yi iyice zor duruma sokar. Çünkü ABD eğer böyle yayılmacı bir siyasete yönelirse Türkiye'nin askeri gücünü de bu hedefleri için kullanmaya kalkabilir. Bu ise, Türkiye'nin sivilleşmeden saparak yeniden askerileşmesi anlamına gelebilir.
Burada her şeye rağmen Avrupa Birliği (AB) bir anlam ifade edebilir. AB, parçalı yapısı, farklı eğilimdeki ülkeleri içinde barındırması nedeniyle ortak bir tutum almakta zorlanıyor. Bu nedenle ABD'ye karşı ortak hareket edemiyor. Ancak yine de Almanya, Fransa, İspanya gibi Avrupa'nın önemli ülkeleri barışçı bir çizgiyi savunuyorlar ve ABD'nin yayılmacı ve savaşçı siyasetlerine karşı çıkıyorlar.
Tabii dünya AB ve ABD'den ibaret değil. Dünyanın ezilen, mazlum ülkeleri, Batı'nın ve Doğu'nun, Kuzey'in ve Güney'in acı çeken insanları ABD'nin savaşçı politikalarından memnun değiller. Bütün bunlar önümüzdeki dönemde birleşebilirse önemli bir güç oluşturabilir.
ABD'deki yeni yönelim korkutucu. Halk arasında yıkılması istenen bir güç için ilginç bir söz söylenir: "Zulmün artsın." Belki de zulmü artan ABD, insanlığın yeni bir çıkışına yardımcı olacaktır. Kim bilir? (OÇ/BB)