Gelelim felaketten rant çıkarma noktasına... Deprem en büyük doğal felaketlerden biri. Marmara'nın yerle bir olması, Türkiye'yi ayağa kaldırdı. Yanlış anlamayın, devleti değil, Türkiye'yi ayağa kaldırdı. Vatandaşlar, ellerinde ne varsa, Marmara'da faciayı yaşayan insanlara gönderdiler. Depremzedelere gönderilen paralar, ilk rant kapısı oldu. Devlet, bu paralarla memurlarının maaşını ödedi. Bunu da bakan ağzıyla açıkladı. Ayni yardımlarsa kirli eller tarafından "ticari meta" olarak kullanıldı.
Deprem konutları ihaleleri "siyasi yandaşlara" verildi. Bu ihaleleri almak için kavgalar verildi... Sonuçta ortaya çıkan deprem konutları yazın yakan, kışın donduran işkence kutuları olarak ortaya çıktı. Deprem nedeni ile afet kararnamesi çıkarıldı. Devlet mekanizmasını elinde bulunduran siyasi irade kararnameyi öyle ince detaylandırdı ki, sonuçta kararnameye depremi yaşayandan çok çok fazla depremle alakası olmayan merkezler alındı...
Bu kadar ileri görüşlü devlet yöneticisi ancak bizde olur. Arkadaşlar herhalde geleceği düşündü. Bu düşünceden hareketle "17 Ağustos ve 12 Kasım'ı yaşamasa bile ileride bir depremi 'mutlaka" yaşayacağını düşündükleri 'vatan evlatları' tarafından yönetilen belediyelerin bulunduğu merkezler" de kararname kapsamına alındı.
Sonraki yıllarda sel felaketleri yaşandı, Türkiye'de. Aynı senaryo yeniden uygulandı. Üç damla yağış düşmeyen belediyeler, "Sel nedenli Afet Kararnamelerine" alındı. Kararnameye kendi yandaşları alınmayan partiler, kararnameyi protesto ettiler...
Yobazlar da depremden pay çıkarmaya çalıştı, yabancı misyonerler de. Onları Adana depreminde de görmüştük. Bu yobazlar Adana ve Gölcük'ün fuhuşun artması nedeniyle yerle bir edildiğini söyleyecek kadar alçaldılar. Yabancı misyonerlerin bölgede hıristiyanlık propagandası yaptıklarını da tüm Türkiye biliyor.
Deprem günlerinde gelen dış yardımlar "Türk'ün Türk'den Başka Dostu Yok" paranoyası ile büyüyüp serpilen "vatan evlatları" tarafından kabul edilmek istenmedi.. Uyuşturucu dahil, her türlü kaçakçılığı bir türlü "önleyemeyen" gümrükçüler, depremzedeler için yurtdışından gönderilen yardımların girişini engellemek karşı tüm görevlerini hatırladılar, tüm bürokrasiyi işlettiler. Kaçakçılığı önleyemeyenler, yardımların engellenmesi konusundaki eleştirilre "Efendim mevzuatı işletiyoruz" diyerek "nasıl kutsal bir görev adamı" olduklarını kanıtladılar.
Binaların depreme karşı dayanıklılıklarının ölçülmesi, yapıların güvenirliği konuları, bir takım çevrelerin iştahını kabarttı. Yapı Denetimi Yasası başta olmak üzere afet ile ilgili kanun veya kanun hükmündeki kararnameler için rant kavgaları yapıldı...
Devlet-Millet elele Marmarayı çok çabuk unuttuk. Hükümet, afet önlemlerini tozlu raflarda unuttu. Vatandaş, Marmara'daki beton mezarları unuttu, evinin sağlamlığının ölçülmesi için gereken bir kaç on milyona kıyamadı... Yine "yapı güvenilirliği tartışılır lüks konutlar" revaçta. Yine, belediye meclislerinin bir numaralı gündem maddesini kat sayısını arttırma istemli "imar plan tadilatları" oluşturuyor...
Ve 3 yıl önce devleti yönetenler, afetler adına hiçbir şey yapmayanlar, depremzede için Türkiye insanlarının topladığı yardım paralarıyla maaş ödeyenlerin yarısı "eski" bir yarısı "yeni" kisvesiyle 3 Kasım'a hazırlanıyorlar.
Sözün kısası, 3 yıl sonra depremi, yaşayanlar ve yakınlarını kaybedenler dışında kimse hatırlamıyor. Öyle ya Erzincan, Varto, Van, Adana'yı hatırlamadık ki Marmara'yı unutmayalım. Felaketten kimsenin ders almadığı Mersin seli, Afyon depremi, Karadeniz seliyle defalarca kanıtlandı...
Geriye baktığımızda felaketlerden bir tek ders çıkardığımızı gördük. O da felaketten rant elde etmeyi iyi öğrendiğimiz. Bu da çok ama çok iğrenç bir durum, bence..
********
İsterseniz, birazda geride bıraktığımız hafta içinde Mersin'de nelerin yaşandığına bakalım.. Kısa cümlelerle de olsa değinmek gerekirse, yine traji komik olaylara sahne oldu, Mersin. Malumunuz herkes seçimlere hazırlanıyor. Aday adayları açıklanıyor, düne kadar sinek avlayan parti binaları dolup dolup boşalıyor...
Kamuda bir daire müdürünün, memurun bir ilden başkasına atandığını çok görmüştük de, siyasi partilerde bir ilden diğerine il başkanı atandığını görmemiştik. Şükür, 3 Kasım seçimleri sayesinde onu da gördük.
Efendim, İşçi Partisi Genel Merkezi, Adana il teşkilatındaki sorunların çözülmesi için Mersin İl Başkanı Bayram Yurtçiçek'i Adana İl Başkanlığı'na atadı... İP yöneticilerinin endişesini anlamak zor değil, aslında. Biliyorsunuz Adana yakınlarında İncirlik'de Amerikan Askeri Üssü var. İP genel merkezi Adanalı partililerin İncirlik'deki Amerikalılardan etkilenmiş olabileceğini düşünerek Adana'ya Mersin İl Başkanını atıyorlar, olsa gerek.
Hafta içinde Yeni Türkiye (Şeyisi)nin (Kendilerine parti demiyorlar) Mersin il binası açıldı. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan tarafından 5 bin dolar harcandığı iddialarına rağmen, binada parti amblem, bayrak, flama ve tabelası, içinde Atatürk Portresi olmaması bir yana, il ve ilçe yöneticilerinin basına tanıtıldığı toplantı oldukça ilginç sözlere şahit oldu.
YT'nin sanat dünyasından transferi İl Başkanı Selma Yağcı, son 8 yıldır polifonik korolarla ilgilendiğini, 6 koro kurduğunu söyledi. YT'li Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan ise "aramızda sanatçılar var. Buradan bir orkestra bile çıkarabilir" dedi...
Eee, başkan orkestra konusunda yetenekli. Daha önce gündüz bando, gece kent orkestrası adını alan bir orkestra kurmuştu, şimdi bir tane daha kurdu. İl Başkanı da polifonik yani çok sesli koro konusunda uzman... Geriye kalan Yeni Türkiye Kent Orkestrası eşliğinde Mersin 35-50 Yaş Grubu 7. Polifonik Korosu'nun konser tarihleri. Anlayacağınız Mersinliler yakın bir gelecekte müziğe doyacaklar. Tıpkı masaldaki Bremen Kenti gibi....