Suriye'de içsavaş sürüyor. Çatışma bölgelerinden her gün yeni bir haber geliyor, pek azı teyid ediliyor. Ancak çatışmaların seyri ne olursa olsun Suriye'nin kuzeyinde Kürtlerin yönetimi devraldığı bölgeler var.
Boğaziçi Üniversitesi'nden, Suriye üzerine çalışmalarıyla tanınan Seda Altuğ ile Suriye'de varolan duruma göz attık, Kürtlerin konumunu, taleplerini, ilişkilerin tarihini ve Suriye'nin geleceğini konuştuk.
Suriye'de Kürtlerin hakim olduğu kasabalarda yönetim el değiştirirken Esad'a bağlı güçler direniş göstermeden çekildi. Çatışmasız, kansız bir süreç yaşandı. Bunu nasıl yorumlamak gerekir?
Bölgede Kürtlerin yönetimi ele geçirmeleri esnasında Esad güçleriyle bölge halkı arasında büyük çatışmalar yaşanmadı. Fakat bu yeni bir durum değil, Suriye Kürdistan'ı ya da Arapça tâbiriyle "Cezȋre bölgesi" Suriye'de rejim karşıtı ayaklanmanın başladığı Mart 2011'den itibaren nispeten sakin bir bölge.
Şiddetli çatışmalar sebebiyle tamamen yerle bir olmuş ve insansızlaştırılmış Homs, Hama ve İdlib gibi şehirlerle karşılaştırıldığında bilhassa Suriye'nin kuzeydoğusu daha güvenli ve çatışmasız bir bölge.
Kamışlı havaalanında bekleyen tanklar şehrin sokaklarına girip ortalığı yerle bir etmiş değil. Amuda, Kamışlı, Derbesiye, Derik, Kobani gibi şehirlerde yapılan Esad karşıtı gösterilerde Esad'ın güvenlik güçleri göstericilere zaman zaman gaz bombalarıyla saldırmış ve can kayıpları olmuş olsa da toplu katliamlar bu bölgede yok.
Bu fiili duruma ilişkin gerek Arap muhalifler gerekse de Batı medyasında birçok yorum yapıldı. Şu anda ilk infial hali geçmiş olsa da Suriye'de Kürt meselesine ilişkin tartışmalar yapılıyor, makaleler yayınlanıyor. Kürt meselesine daha içerden ve sosyolojik bir bakışla yapılan bu çalışmalar çok çok yeni bir gelişme Suriye ve genel olarak Arap yazınında.
Doğrudan sorunuzla alakalı olmasa bile çok kısaca bu yazına ilişkin birşey söylemek istiyorum. O da Türkiye'de gördüğümüz güvenlik merkezli, milliyetçi ve düşmanca tavrın benzeri bir bakış açısına Suriyeli seküler Arap muhalifleri arasında pek rastlamıyoruz. Son altı aydır ülkenin bölünme korkusu birçok yazının alt metni olarak karşımıza çıksa dahi Kürtlerin eşkıya, vahşi, terörist, hırsız gibi şekillerde temsiline rastlamak neredeyse imkansız.
Bahsettiğim yazında da zaman zaman dillendirilen, aynı zamanda Türk medyası ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) çevrelerince de sahiplenilen iddiaya göre Kürtler Esad rejimi ile ittifak yaptıkları için Esad Kürtlere saldırmıyor. Bu antlaşmaya göre Kürtler Esad karşıtı gösteriler yapmayacaklar, gerekirse rejimin paramiliter gücü olma görevini (şebbîha)'lığı üstlenecekler, Esad ise bunun karşılığında Kürtlere karşı şiddet kullanmayacak, bölgelerinin sosyal ve idari kontrolünü Kürtlere verecek, sınır kontrollerini hafifletecek, vs...
Şimdi, belli Kürt gruplarıyla Esad yönetimi arasında zımni bir antlaşma yapılmış olabilir ve "belli" derken de bunu üstü örtük olarak PYD'yi [Demokratik Birlik Partisi] kastederek söylemiyorum. Biliyorsunuz bölgede KDP [Kürdistan Demokrat Partisi], KYB [Kürdistan Yurtseverler Birliği] ve PYD dışında Mart 2011'den sonra kurulan birçok irili ufaklı siyasi parti var.
Partiler arası görüşmeler de, rejim güçleriyle partilerin yaptığı görüşmeler de vardır mutlaka. Bu arada, bu tür üst düzey görüşmelerin yapılması çok harikulade şeyler değil, bunu da eklemek gerek. Ben bu konuyla ilişkili komplocu yorumlar yapmak istemiyorum.
Görünen ve söylenenlerden yola çıkarak şunu diyebilirim ki Kürtler, gerek Efrin bölgesinde, gerek Şam'da, gerek Hama veya Deraa'da ve gerekse de Suriye'nin kuzeydoğusunda Esad yanlısı olduklarını gösteren veya Esad rejiminin devamını talep ettiklerini işaret eden bir eylemliliğe girmemişlerdir.
Bundan yaklaşık üç dört ay önce Efrin'de Esad karşıtı gösteri yapan Kürtlerin bazı Kürt gruplarınca tehdit edildiği ve dövüldüğüne dair haberler basına yansıdı. Olabilir, rakip siyasi güçler arasında bir çatışma olabilir, benim elimde kesin bilgiler yok bu konuda.
Kürtler muhaliflerin ayaklanmasına ne ölçüde katıldı ya da katıldı mı?
Kürtlerin Esad karşıtı ayaklanmaya kitlesel olarak destek vermediği Arap muhalefetince ayaklanmanın başından itibaren sıklıkla dile getirilmekteydi. Bu iddia bir ölçüye kadar doğrudur. Ama bir yere kadar doğrudur, çünkü bilhassa Amuda'da ve Kamışlı'da Esad karşıtı kitlesel gösteriler düzenli olarak hep yapıldı. Kürtler Suriye toplumunun birçok açıdan en mağdur kesimidir ve bu ayaklanma başlamadan önce de Baas rejimine muhaliflerdi ve bunu da sözle veya eylemlikleriyle ifade ediyorlardı.
Mart 2011'den sonra da hem bahsettiğimiz bölgelerde yaşayan Kürtler (hem de Şam ve Hama Kürtleri), Asuri Demokratik Federasyonu altında örgütlenen Hristiyanlar ve bir kısım yerli Araplar da Esad karşıtı muhalefet içinde aktif bir rol oynamaya başladılar. Bilhassa Mart 2011 sonrasında politize olan gençler ki bu politizasyon tüm Suriye geneli için geçerlidir, yeni örgütlülükleriyle Kürt coğrafyasındaki eylemleri sürüklemişlerdir.
1946 yılında ülkede Fransız Mandasının sona erişini müjdeleyen bağımsızlık günlerinin bayrağı ve Mahabad Kürt Cumhuriyeti'nin veya Federal Kürdistan hükümetinin bayrağını bir arada taşıdıkları, rejimin değişmesi ve demokratik özgür bir Suriyenin kurulması taleplerini Kürtçe, Arapça ve Aramice pankartlarla ifade ettikleri yüzlerce gösteri yapmışlardır.
Ama mesela, bölgedeki en kitlesel katılımlı gösterilerden birisi Gelecek Partisi'nin lideri (aynı zamanda SUK'un [Suriye Ulusal Konseyi] da sözcüsüydü) Meşaal Temo'nun cenazesi olmuştur. Demin de dediğim gibi bu gösterilerde devlet göstericilere tanklarla ve helikopterlerle ya da paramiliter güçleriyle saldırmamıştır.
Kürtlerin genel olarak Suriye'deki ayaklanmaya ve bu ayaklanmayı yürüten hareketlere katılırken ihtiyatı elden bırakmadıkları ve Arap muhalefetiyle belli bir mesafeyi muhafaza ettikleri doğrudur. Ama bu ihtiyatlı tavır Kürt azınlık olmakla ilgilidir ve ülkedeki diğer tüm azınlıklar için de geçerlidir.
Aynı ihtiyatlılık hali Sünni orta sınıflarda da gözlenmektedir. Bu durum Kürtlerin Esad yanlısı bir grup olduğu anlamına kesinlikle gelmez, bunu iddia etmek tarihsel ve politik bir inkardır.
Diğer azınlıklar?..
Ayrıca dediğim gibi bu durum sadece Kürtlere has bir durum değildir. Süryani, Ermeni veya Rum Ortodokslarının Hristiyan dini liderleri de bugüne kadar Esad rejimi karşıtı bir beyanda dahi bulunmamışlardır. Hristiyanların ayaklanmaya katılımı halen sınırlıdır. Bunun da kendilerince meşru sebepleri vardır.
Suriye'deki Esad karşıtı hareketin Katar, Suudi Arabistan, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye tarafından yönlendirilme çabasının bir sonucu olarak şekillenen Suriye Ulusal Konseyi'nin İslamcı çoğunluğu, Arap milliyetçi refleksleri ve Türkiye'nin dahli Kürtlerin ihtiyatlı duruşunun nedenlerinden birisidir.
Yani bir diğer deyişle, sırf Esad rejiminin değil, Esad karşıtı muhalefetlerin de Kürt karşıtı olarak algılanması ihtiyatlılığın altında yatan önemli bir nedendir. Bu endişe ve kendini koruma güdüsü 1930'lu yıllardan bugüne kadarki iktisadi, sosyal ve siyasi süreçlerde şekillenen Arap-Kürt güvensizliğinin üzerine binmiştir.
Ayrıca, Kürtlerin taleplerini destekleyecek uluslararası bir odağın olmaması Kürtleri "kendi başlarının çaresine bakmaya" iten unsurlardan birisidir. Ve son olarak da Esad karşıtı muhalefetin (kaçınılmaz olarak da olsa) silahlı mücadeleye ağırlık vermeye başlaması sebepleriyle Kürtler velhasıl kendi alanlarını koruma ve savunma yoluna meyletmişlerdir.
Bu noktada AKP'nin tavrını yorumlar mısınız?
Şunu söylemeye aslında gerek bile görmüyorum ama yine de söylemek gerek: AKP Kürtleri Esad rejimiyle ittifak yapmak üzerinden eleştirecek son çevredir, çünkü kendisi 1999 Adana antlaşması sonrası askeri, stratejik ve iktisadi çıkarları gereğince aynı Esad rejimiyle çok yönlü birçok ittifak yapmıştır.
Suriye'deki Esad karşıtı ayaklanmayı sahiplenmesinin altında Kürt meselesi yatmaktadır. Üstüne üstlük AKP çok gruplu ve çok yönelimli Suriye muhalefetlerinin içinden sadece birini desteklemektedir, o muhafet de SUK'da cisim bulmuştur, yani diğer politik yönelimlerin, daha sol-seküler siyasi akımların zayıflamasında kendisinin de payı vardır.
Esad Kürtlere karşı nasıl bir strateji benimsedi?
Kürt coğrafyasında rejimin şiddet kullanmamasına dair yapılan yorumlar arasında bana en makul görüneni ise yukarıdaki yorumun tersten okunması, o da rejimin çatışmaları etnik/dini ve coğrafi olarak sınırlandırmaya çalışması ve çatışmaların azınlıkların yaşadığı coğrafyalara sıçramasından sakınması.
Esad rejimi baştan itibaren nüfusunun çoğunluğunu Dürzilerin oluşturduğu güney Suriye'de Dürzileri ve büyük ölçüde Kürtlerin yaşadığı kuzeydoğu Suriye'de (bu bölgede aynı zamanda çeşitli mezheplere mensup Hristiyanlar, yerli Araplar ve yerleşimci Araplar'da yaşamaktadır) Kürtleri karşısına almaktan çekindi, korktu ve bu sebeple bölgedeki askeri varlığını asgaride tutmaya çalıştı.
Mesela, İsmaililerin yaşadığı ve en başından itibaren Esad karşıtı kitlesel gösterilerin yapıldığı Selamiyye'de ya da nüfusun çoğunluğunu Esad karşıtı Hristiyanların oluşturduğu yerleşim birimlerine aşırı baskı yaptı, ama direkt katliamlara girişmedi. Ancak bu şekilde bu ayaklanmanın halk isyanı değil, "Sünni Arap dinci bir ayaklanma" olduğu resmi devlet söylemini koruyabilirdi.
Kürtler ise bu fiili durumu ve ülkenin geri kalanındaki göstericileri bastırmakla meşgul olan rejim güçlerinin Kürdistan'daki sınırlı varlığını kendi avantajlarına çevirebildiler. Ayaklanmanın başından beri izledikleri siyasetle Kürt bölgelerini koruyan ve bölgede örgütlenen Kürt siyasetleri, aralarındaki siyasi anlaşmazlıkları Barzani'nin de önayak olmasıyla bir düzeyde hallettiler. Kendi alanını koruma ve savunma sadece Kürt partileri arasında yapılan müzakerelerle de sınırlı değil. Bölgedeki yerli Arap aşiret liderleriyle ve Esad karşıtı bazı Hristiyan partileriyle de benzer görüşmelere yapıldı.
Böylece Esad rejiminin bölgedeki siyasi, askeri ve ekonomik boşluğunu kendileri lehine çeviren Suriyeli Kürtler, İrfan Aktan'ın tabiriyle "hasat mevsiminin" başındalar...
Suriye Kürtleriyle Esad yönetimi arasındaki ilişkiler Suriye bu kadar karışmadan önce nasıldı?
Suriye Kürtleriyle baba Esad arasındaki ilişkiler hep nahoş olmuştur. Hafız el-Esad'ın yaptığı toprak reformunun (Bu toprak reformunun en radikal biçimde uygulandığı yerlerden biri büyük toprak sahipliğinin hüküm sürdüğü Suriye'nin kuzeydoğu bölgesidir) topraksız Kürtler, Hristiyanlar ve Araplar arasında yarattığı ortak sevincin önüne çok kısa bir sürede Kürt-karşıtı bariyerler dikilmiştir. Zaten, farklı etnik ve dini gruplar arası eşitsizlikler yaratarak kendini bu eşitsizlikleri dengeleyen hakem rolünde konumlandırmak Esad rejiminin azınlık politikasının ana eksenidir.
Bahsettiğimiz bölge bu devlet siyasetinin en belirgin olduğu yerdir. Suriye'nin kuzeydoğusunda yaşayan etnik-dini gruplar arasında yaratılmaya çalışılan eşitsizliğin en önemli bileşenlerinden birisi 1962 yılında sırf Haseke vilayetinde yapılan nüfus sayımıdır. Bu sayımı takiben Suriye Kürdistanı'nda yaşayan Kürtlerin 1925 yılından sonra Suriye'ye geldikleri, dolayısıyla da Suriye nüfusunun "asli unsuru" olmadığı iddiasıyla 120 bin Kürt vatandaşlıktan çıkarılmıştır. İzleyen 30 sene içinde sayısı 700 bine ulaşan Kürt özel mülk edinme, seyahat, üniversiteye giriş sınavlarına girme gibi temel haklardan mahrum bırakılmıştır.
Bir nevi yarı-yurtsuzlaştırma olarak da görülebilecek bu politika Kürtler gibi 1920 ve 1950 yılları arasında yine Türkiye'den göç etmeye mecbur kalmış Hristiyanlara uygulanmamıştır. Baas döneminde uygulanan bir diğer Kürt karşıtı politika ise "Arap kuşağı" ismiyle anılan topraksızlaştırma politikasıdır.
1973 yılında tatbik edilmeye başlanan bu politikayla birlikte Türkiye-Suriye sınır bölgesinin doğu kısmında yaşayan 140 bin Kürt, topraklarından edilerek, yerlerine Suriye'nin güneyinden getirilen Araplar iskan edilmiştir. Deminki sorunuza verdiğim cevapta bahsettiğim yerleşimci Araplar bu gruptur.
Bu politikalara ek olarak Kürtlerin maruz kaldığı siyasi baskı diğer Suriyeli solcu ve İslamcılara uygulanandan çok farklı değildir. 2004 Qamişlo ayaklanmasında 34 gösterici öldürülmüş, onlarcası Esad hapishanelerine atılmış ve Kürt siyasi hareketleri çok yakın takibe alınmıştır.
Yine Suriyenin kuzeydoğusu 1946 sonrasından itibaren ülkenin iktisadi ve sosyal olarak en fazla ihmal edilen bölgesidir. Büyüme hızının en düşük olduğu, ülke dışına en fazla göç veren bölge de burasıdır. Bu göç büyük ölçüde Hristiyan göçüdür. Yine burası güvenlik güçlerinin ve istihbaratın en faal olduğu bölgedir.
Suriye Ulusal Konseyi toplantılarını Kürtler talepleri karşılanmadığı için terk etmişlerdi. Sonradan başkan seçilen Abdülbasit Seyda Kürt kökenli biri, ancak Suriyeli Kürtlerin tavrında bir değişikliğe neden olmadı bu durum. Muhaliflerle Kürtlerin ilişkilerini ve karşılıklı pozisyonlarını değerlendirir misiniz?
Haklısınız. SUK ve diğer muhalif grup ve şahsiyetlerin katıldığı Tunus toplantısında, 1 Nisan tarihinde yapılan Suriye Dostları toplantısı öncesinde İstanbul'da gerçekleşen konferansta ve en son da 1 Temmuz'da Kahire'de yapılan toplantılara katılan Kürt grupları bu toplantılardan çekilmişlerdir. Bu toplantılara da Suriye Kürtleri arasında faaliyet gösteren sadece bazı gruplar toplantılara katılmışlardı. Bu çekilmenin ana sebebi hazırlanan Misak-ı Milli metinlerinde Kürtlerin taleplerinin istedikleri gibi yansıtılmamasıdır.
Örneğin, bu metinlerde Arap halkı ibaresi yer almasına rağmen Kürt halkı ibaresi bulunmamaktadır. Ya da kendi kaderini tayin hakkının bu metinlere eklenmesine Arap muhalefeti itiraz etmiştir. Abdulbasit Seyda ise SUK'un başına tayin edilen nispeten insiyatifsiz ve Kürtlerin talepleri konusunda oldukça sessiz bir kişidir. Mesele SUK'un başına tayin edilen kişinin etnik aidiyeti değil, SUK'un milliyetçi ve otoriter yapısıdır.
Suriye'de Kürtler arasındaki bir arada duruş sürebilir mi? Suriye'deki Kürt grupların görüşlerinin ya da taleplerinin birbirinden ne gibi farkları var?
Suriye'deki Kürtler arasındaki fark siyasi/örgütsel farklardır, farklı grupların Esad sonrası döneme ilişkin siyasi ve iktisadi talepleri arasında ciddi farklar yoktur. Siyasi arka plan ne olursa olsun, federalizm Suriye Kürtlerinin birincil talebidir. Arap kuşağı projesiyle birlikte kuzeydoğu Suriye'ye iskan edilen yerleşimci Araplara ait olan toprakların eski sahiplerine iadesi de bir diğer ortak taleptir.
Diğer bir önemli nokta ise, Kürtler arasındaki tüm siyasi aidiyetleri ve siyasetler arası çatışmaları aşan, Kürt olmaktan kaynaklanan ortaklıktır. Bu ortaklığın duygusal yansılamalarını Kürtlerin bazı şehir ve kasabalarda yönetimi ele almalarını takiben TV ekranlarına yansıyan sevinç gösterilerinde gördük.
Süreç Suriye'de bağımsız bir Kürt devletine dönüşür mü; özerk bir yönetim düzeyinde mi kalır; şu veya bu şekilde bir istikrar sağlandığında Kürt yönetiminin geleceği ne olur?
Hakikaten tarihi bir döneme şahit oluyoruz, yüzlerce yıldan beri âtıl, bilinçsiz ve tembel gibi görülen Ortadoğu halklarının kendi geleceklerini belirlemeye soyundukları devrimci bir momentum var şu anda. Benzer her dönemde olduğu gibi emperyal güçler tabii ki bu sürece müdahil olacaklar, tabii ki bu süreci kendi menfaatlerine uygun olarak şekillendirmeye çalışacaklar.
Tersi mümkün mü zaten? Suriye'de de süregiden böyle bir mücadeledir. Yoksa Suriye'de yaşananı emperyalizmin bir oyununa indirgemek orada mücadele eden toplumsal kesimlerin dönüştürücü güçlerini hafife almaktır, bu da o toplumsal aktörlere yapılmış büyük bir haksızlıktır, halkın gücünü küçümsemektir.
Benzer bir şekilde Suriye Kürdistanı'nın siyasi geleceği de hem uluslararası hem bölgesel güçlerin tutumuna ama hem de Suriye içindeki mücadeleye bağlıdır. Bilhassa bağımsızlık ihtimali uluslararası güç dengeleriyle çok ilgilidir. Ben şahsen Kürtlerin federalizm talebinden geri adım atacaklarını tahmin etmiyorum. Türkiye devleti ya da Suriye Arap muhalefetlerinin bu talebi kabul etmemesi ise ciddi gerilimlere ve çatışmalara yol açacaktır ki bölgede yaşayan tüm halkların refahı ve ferahı için umarım böyle bir durum ortaya çıkmaz.
Bu gelişmeler Türkiye'deki Kürt hareketini ve Türkiye Hükümeti'nin Kürt sorununa yaklaşımını nasıl etkileyecektir?
Bu konuda Türkiye'de birçok yorum yapıldı, ben kısaca şunu söylemek istiyorum: AKP hükümetini korkutan şey Suriye'deki gelişmelerin Türkiyeli Kürtler ve muhalifler arasında yarattığı sevinç ve coşkudur; öz yönetimin Suriye tarafında gerçekleşmesinin Türkiye'de de gerçekleşme ihtimalinden dolayı Türkiyeli Kürtlerin duyduğu heyecandır.
Şu ana kadar Suriye'deki gelişmeler, gerek Kürt bölgesi gerekse diğer bölgelerde olanlar, Türkiye yönetici elitlerinin korku ve fobilerini ortaya çıkarmıştır. Umarım çok yakında daha olumlu duygular ortaya çıkar.
Şu anki koşullar altında Suriye'de Rusya'nın, ABD'nin, Esad'ın ve muhaliflerin kabul edebileceği bir formül bulunabilir mi?
Bence bulunamaz, çünkü başta Esad rejimi olmak üzere hiçbir taraf müzakere yanlısı görünmüyor. Annan gibi sabır timsali bir kişinin bile iflas bayrağını çekmesi en azından bugünkü koşullarda siyasi müzakerenin çıkmaz bir yol olduğunu göstermiştir. Ama yine de bir tarafta İran, Rusya, Çin, öbür tarafta ABD, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği'nin rekabet ve savaş sahası haline gelen Suriye'de ne olacağı yine aynı güçlerin büyük ölçüde ilişkilerine bağlıdır. (YY)