Kürt sorununun çözümüne dair süreç konusunda, PKK lideri Abdullah Öcalan’dan gelmesi beklenen mektup bu seneki Newroz’un önemini daha da belirleyici hale getiriyor.
Genel değerlendirme ve beklentilere bakılacak olursa 7 Haziran genel seçimleri öncesindeki en kritik dönemeçlerden biri olacak bu seneki Newroz.
Diğer yandan Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) seçimlere parti olarak girmesi, seçim barajının yarattığı riskler ve Kürt hareketinin seçimler ve sonrası için tasarladığı gelecek çok tartışılıyor.
HDP barajı aşamazsa, sokak gösterileri ve çatışmalar artacak mı? 28 Şubat’ta Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilen HDP-Hükümet toplantısı hangi durumda süreçte belirleyici olur? Öcalan’ın Newroz mesajının içeriği nasıl olur? İç Güvenlik Yasası’nın kabul edilen 67 maddesinden sonrakilerin komisyona çekilmesinin çözüm süreciyle bir ilgisi var mı? Kürtlerin süreçten beklentileri neler?
Yanıtları, KCK operasyonları kapsamında Haziran 2009’da tutuklanıp Ocak 2014’te serbest bırakılan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’dan alalım…
2013 Newroz’unda Öcalan’ın deklarasyonu okunduğunda, Kürt sorununun çözümü konusunda yeni bir sayfa açıldığı ifade edilmişti. Aradan geçen iki yılda bu konuda çok fazla yol alınamadı. Bu seneki Newroz için de yeni bir umut vaat ediliyor. Sizin beklentiniz nedir?
Kürt hareketinin hem teorik hem de pratik önderliğini 40 yıldır sürdüren Sayın Öcalan’ın, bu sorununun demokratik siyaset kanallarıyla çözülmesi konusundaki çabaları yeni değil. Belki son yıllarda bu çabalar daha fazla görünür hale geldi ama Sayın Öcalan 1993’ten beri bu girişimlerini sürdürüyor.
Turgut Özal'ın cumhurbaşkanlığı dönemindeki ilk ateşkesten [20 Mart 1993] bu yana toplam 7 defa ateşkes ilan edildi. Ama devletten bu ateşkeslere denk gelecek bir yanıt gelmediği için bir şekilde bu ateşkesler bozuldu.
Ama şüphesiz 2013’ten bu yana farklı şeyler yaşıyoruz. Kürt siyasal hareketi bu ifade ettiğiniz süre zarfında sürekli gelişti. Sorunun eski yöntemlerle çözülemeyeceğini devlet de görmeye başladı. Zaten 2013’teki karar da belli bir müzakere ve diyalog sonucunda alınmıştı.
Silahlı mücadele bu ülkenin gündeminden çıkacak, demokratik siyasetin zemini sağlanacaktı. Bu çerçevede PKK elindeki askerleri bıraktı, silahlı güçlerini ülkenin dışına çekti ve buna benzer birtakım adımlar attı. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti tamamıyla egemenlikçi, iktidarcı zihniyeti aşmak istemediği için her seferinde ciddi bir tıkanmayla karşı karşıya geliniyor.
Zaten cumhuriyet tarihi boyunca bu halkı katliamlarla karşı karşıya getiren de bu zihniyettir. Siz bugün de aynı zihniyetle bu halkın karşısına çıkarsanız, çözümü getiremezsiniz. Temel sorun budur. Hâlâ devlette, karşı tarafın muhatap olduğu inancı, ciddiyeti gelişmiş değil. Ama elbet AKP, silahlı mücadeleyle bu meşru halk hareketinin bitirilemeyeceğine ikna olmuş durumda.
Peki, neden İç Güvenlik Yasası’nda bu kadar ısrar ediliyor?
Bizim de anlamakta zorlandığımız husus bu. Düşünün, bir taraftan bir halkın lideriyle oturacaksınız ki, bu yeni bir atmosfere niyet etmektir. Ama öbür taraftan da böyle bir yasayı getirmek anlaşılmazdır. Biz daha baştan söyledik, bu, toplumun canına okuma yasasıdır.
Otuz yıldır Kürdistan’da zaten bu yasayla öngörülen hâl devam ediyor. Eline halkın kanı bulaşmış eski OHAL [Olağanüstü Hal Yönetimi] valilerinin benzerleri şu anda zaten işbaşında. AKP hükümeti İç Güvenlik Yasası’yla bunu tüm ülke sathına yaymak istiyor.
Neden bunu yapmak istiyor AKP?
Şu ana kadar devletle güçlü bir biçimde mücadele eden esas güç Kürt Özgürlük Hareketi idi. Fakat zamanla Türkiye’nin genelinde, Kürt siyasal hareketinin ortaya çıkardığı dinamizmle birlikte farklı muhalefet güçleri de yayıldı.
Gezi olayı ortada. AKP hükümetinin otoriterliğine, tek adamcılığına karşı Gezi ciddi bir kalkışmaydı. Her ne kadar AKP onun özünü saptırmaya çalışsa da bu gerçeklik saklanamaz. Güvenlik Yasası bununla da ilgilidir.
Zaten Sayın Öcalan’ın ifade ettiği 10 madde, o yüzden de salt Kürt sorunuyla ilgili değil. Belki bu 10 madde Kürt meselesi bağlamında ortaya çıkmıştır ama içeriği itibariyle topyekûn Türkiye’nin demokratikleştirilmesi bağlamında değerli bir çabadır.
Nitekim siz o 10 maddede Kürt sözcüğünü bulamazsınız. Ezilen hiçbir kesim “bu 10 madde beni ilgilendirmez” diyemez. Bir taraftan Sayın Öcalan’ın böyle bir çabası varken öbür taraftan İç Güvenlik Yasası’nın dayatılması AKP hükümetinin hâlâ işin özünü kavramaya yanaşmadığının göstergesidir.
Size yönelik eleştiriler burada başlıyor aslında. “Madem AKP’nin çözüm niyetinin olmadığını biliyorsunuz, neden hâlâ görüşmeler sürdürülüyor” deniyor. Bu eleştirilere yanıtınız nedir?
Faysal Sarıyıldız (40), Cizre/Şırnak doğumlu. Makine mühendisi. 24. Dönem Halkların Demokatik Partisi (HDP) Şırnak milletvekili. 17 Haziran 2009’da KCK davasından tutuklandı. Mardin E Tipi Cezaevi’ndeyken 12 Haziran 2011 seçimlerinde Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku listesinden milletvekili seçildi. 4 Ocak 2014’te tahliye olduktan sonra parlamentoda yer alabildi. |
28 Şubat’taki Dolmabahçe toplantısı, müzakere masasından uzaklaşmaya çalışan AKP’yi masaya zorlama çabasıdır. Bu ülkede artık silahların devreden çıkarılması için demokratik siyaset kanallarının açık tutulması için çok değerli bir çabadır. Barajı aşıp meclise girmemiz halinde bile bu ülkenin siyasal yapısını değiştirecek önemli bir potansiyel ortaya çıkacak.
Böyle bir durumda AKP açısından tek başına iktidar olamama, direnenler açısından da yepyeni bir başarı imkânı söz konusu. O nedenle son zamanlarda bizim eşgenel başkanımız üzerinden çok çirkin, düzeysiz saldırılar yapılıyor. HDP’nin parlayan yıldızı söndürülmek, önü kapatılmak isteniyor.
Başta “2013’ten bu yana farklı şeyler yaşıyoruz” dediniz. AKP’nin yaklaşımı aynıysa, farklı olan şey nedir?
AKP’nin yaklaşımında ciddi bir değişim olmamakla birlikte, Kürt siyasal hareketinde, Ortadoğu’daki, Rojava’daki gelişmelerle birlikte muazzam bir ilerleme yaşandı. Kürtlerin meşru mücadelesi tüm dünya tarafından görülmeye başlandı. Kimi ülkelerin, YPG komutanlarını saraylarında ağırlamaları, Kürt siyasal hareketinin meşruiyetinin dünya nezdinde görülmesinin göstergesidir.
Bu gelişmeler elbette legal siyaset alanına da ciddi kazanımlar sağladı. Yani hükümetin kayıtsızlığından bağımsız olarak bunlar yaşandı. Çok fazla değişim esamisi göstermeyen hükümet, iki yıl önceki tarzla yol alamayacağını gördü.
Şimdi oturup konuşmaya başladılar ama anlaşılıyor ki AKP, bir süre de konuşarak zaman kazanmaya çalışıyor. “Her şeyi konuşalım” diyor. Müzakere heyetleri, izleme komisyonları oluşturulacak; İmralı merkezli hızlı bir trafik yaşanacak.
Ama bunun da artık eski tarzda sürdürülemeyeceğini bilen AKP, “her şeyi konuşalım” diyerek zaman kazanmaya, iş adım atmaya gelince de savsaklama siyasetine meyledecek gibi görünüyor. Fakat dediğim gibi, hükümetin bu oyalamacı politikasına rağmen Kürt siyasal hareketi ve Türkiye’deki demokrasi hareketi her gün yeni bir ivme kazanarak büyüyor.
Sizce son iki yılın en önemli kilometre taşları nelerdi?
Bence Kobonê olaylarının altını bu anlamda altını çizerek okumak gerekiyor. Hep deniyor ki, o olaylarda elliye yakın insan hayatını kaybetti. Oysa bu insanların büyük bir kısmı polis ve paramiliter güçler tarafından öldürüldü.
Son Dolmabahçe toplantısı, hükümet ve devletin Kürt siyasal hareketiyle masaya oturmak zorunda olduğuna işaret ediyor. Hükümet bu noktadan sonra ne kadar manevra yaparsa yapsın, bir kere bu hareketle oturmuş bulunuyor. Bu saatten sonra atması gereken adımlar kendisine dayatılacak. Kürt hareketi de sonuna kadar Sayın Öcalan’ın açılımlarıyla demokratik siyaset imkânlarını zorlayacaktır.
Kobanê’nin IŞİD’den kurtarılmasının da 2013’ten bu yana aksak ilerleyen süreçte belirleyici olduğu, AKP’yi yeniden görüşmeleri sürdürmeye mecbur ettiği söyleniyor. Siz bu saptamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çözüm süreci |
2013 Newroz’unda PKK lideri Abdullah Öcalan’ın HDP milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan tarafından okunan mektubu, mevcut sürecin başlangıcı olarak kabul ediliyor. Her ne kadar öncesinde, özellikle Temmuz 2012’de PKK’nin alan hâkimiyeti savaşı ve onu izleyen hapishanelerdeki kitlesel açlık grevleri sürecin başlaması konusunda belirleyici etkenler olsa da, Öcalan’ın 2013 Newroz’unda PKK militanlarına Türkiye sınırlarının dışına çekilme çağrısı yapması önemli bir dönemeç olarak tarihe geçti. 2013 Newroz’undan bugüne kadar, Kürt sorununun çözümü konusunda dikkate değer bir yol alınamadıysa da, gözden kaçırılmayacak bazı kilometre taşlarını da hafızada tutmak gerekiyor. İşte 2013’ün başından itibaren yaşanan belli başlı gelişmeler ve açıklamalar. |
Bana göre bu doğru bir saptamadır. Kobanê çok belirleyici bir meseleydi. Kobanê devriminin bastırılması halinde Kürtlerin özgürlük ve demokrasi umutlarına ağır bir darbe olurdu. O nedenle AKP ve bazı yerel, küresel güçler Kobanê’nin düşmesi için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar.
TIR’larla karşıya malzeme aktarmaktan, kadro göndermeye kadar, Kürtlere karşı pervasızca çaba sarfettiler. Kobanê’nin zaferi de Kürtlerde muazzam bir motivasyon sağladı. DAİŞ Irak’ın neredeyse yarısını ele geçirebilecek imkânlara sahipken, birkaç karışlık bir toprakta başarı sağlayamadı. Bu, Kürt özgürlük hareketinin inanç ve fedailik düzeyini de görünür kıldı. Şu anda eğer Türkiye’de sürece ilişkin birtakım gelişmeler yaşanıyorsa, bu, kesinlikle Kobanê’yle doğrudan ilgilidir.
Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partinizi AKP’yle anlaşmakla suçladı. Sürecin şeffaf yürütülmemesinin, Kılıçdaroğlu’nun bu suçlamasının belli kesimlerde karşılık bulmasına sebep olduğu söylenebilir mi?
Yüz yıllık bir sorunun çözümü söz konusuyken, bunun daha şeffaf yürütülmesi gerektiğinde hemfikiriz. Ama bizim şeffaflık talebimizle Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) niyeti arasında fark var. CHP, süreçte yapılan görüşmelerin ortaya çıkarılması halinde kendine daha fazla siyaset imkânı doğacağını düşünüyor. Böylece zaten şu ana kadar hiçbir şey yapmamış olan hükümeti zor durumda bırakarak iktidar devşirebileceğini zannediyor. Bu iyi bir niyet değil.
Dediğim gibi, şeffaflık konusunda biz de talepkârız ama zaten şu ana kadar kamuoyuna açıklanabilecek herhangi bir somut gelişme yok. Yüz yıllık sorun, otuz yıllık savaş ve devletin manipülasyonları Anadolu’da ciddi bir kırılma yaratmış durumda. Şu an burada yaşananlar Batı’da çok farklı algılanıyor. “Kürtler bölücüdür, parçalayıcıdır” deniyor.
Bu algının kırılması için siyasal iktidarın en ufak bir çabası olmadı. Kılıçdaroğlu da biraz buna oynuyor. Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) cepheden yaptığını biraz örterek yapıyor. Bu iyi bir siyaset değildir. HDP’nin AKP’yle anlaştığına dair değerlendirme, akla ziyan bir yaklaşımdır. Siyasal ve politik zeminde AKP’yi en fazla zorlayan, değişmeye zorlayan bir politika güdüyoruz. AKP’nin eşgenel başkanımıza yönelik saldırısı da bununla ilgilidir.
Siyaseten, en büyük düşmanınızla bile oturup konuşmak zorundasınız. Türkiye Cumhuriyeti devletini artık AKP hükümeti temsil ediyor. Çünkü artık bir parti devleti haline geldi Türkiye. Hatta tek adam devleti haline geldi. Dolayısıyla AKP’yle oturmak, devletle oturmaktır. Biz bu sorunu devletle çözeceğiz.
Her ne kadar iyi niyetli olmasalar da, tüm barış süreçlerinin karşıtlarla yapılan görüşmelerden çıktığını biliyoruz. Kürtler sonuna kadar barışı isteyeceklerdir ama sonuna kadar bu egemenlikçi siyasete karşı politik zeminde devrimci bir duruş göstereceklerdir.
İç Güvenlik Yasası’na karşı HDP, CHP ve MHP birlikte direndi. Geçtiğimiz günlerde tasarının 67’den sonraki maddeleri komisyona geri çekildi. Aynı esnada İmralı’ya gitmesi düşünülen gözlemci heyetin oluşturulmaya başlandığına dair haberler yayınlandı. Bunların ikisi birbiriyle ilgili mi? Ayrıca tasarının oylanmayan maddelerinin komisyona çekilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Bir kere tasarıda, toplumun özgürlüklerinin kısıtlanmasını öngören en önemli maddeler görüşülüp AKP çoğunluğunun onayından geçirildi. Şu anda yasalaşma aşamasındadır. Bir aydan fazladır bu tasarı mecliste görülüyor ve bu süreçte partimizin yoğun muhalefetiyle, ciddi bir kamuoyu yarattık. Ama AKP istediği maddeleri geçirdi. Geri kalan maddeler, iktidarını pekiştirmesi konusunda çok da önemli değil.
AKP, halk nezdinde daha fazla itibar yitimini durdurmak için bu manevrayı yaptı. Bunun, içinde bulunduğumuz müzakere süreciyle ilgisi yok. Öyle olsaydı, onaydan geçirilen ilk 67 madde de geri çekilirdi.
İç Güvenlik Yasası ve Öcalan’ın sekretaryasının oluşturulması, gözlemci heyetin belirlenmesi tartışmaları içinde bu yılki Newroz’a giriyoruz. Herkesin gözü-kulağı Öcalan’ın Newroz’da okunacak mesajında. Geçen sene Öcalan’ın masajı iyimser, Bayık’ınki karamsar unsurlar içeriyordu mesela. Siz bu sene nasıl bir mesaj bekliyorsunuz?
Kürt siyasal hareketinin farklı kurum ve şahsiyetleri arasında, pozisyonları gereği söylem farklılıkları olabiliyor ama özünde aynı şeyi ifade ediyorlar. Şu an tüm bu birimler birbirlerini anlayabilecek siyasal deneyim ve formasyona sahipler. KCK, Sayın Öcalan, legal demokratik siyaseti yürütenler şimdiye dek hiç olmadığı kadar birbirlerini iyi anlıyorlar.
Fakat herkes kendi misyonuna göre pozisyon belirler. Silahlı mücadelenin devam edip etmeyeceği kararını tartışmak mesela, biz legal siyaset yürütenlere düşmez.
Gelelim esas sorunuzun yanıtına; Dolmabahçe toplantısı, Sayın Öcalan’ın iyi niyetinin beyan edilmesidir. Hükümet de irade beyanında bulunmuştur. Fakat hükümet ve havuz medyası, bu toplantıyı silah bırakma çağrısı yapılmış gibi lanse ediyor. Oysa o toplantıdaki 10 maddenin gereğini yerine getirmesi lazım iktidarın. İyi niyet adımlarının atılması gerekiyor.
Mesela biz birkaç gün önce Bandırma Cezaevi’ndeki bir arkadaşımızı kaybettik. Hâlâ içeride ölümle pençeleşen onlarca hasta tutsak arkadaşımız var. Veya böylesi bir dönemde İç Güvenlik Yasası geçirilmeye çalışılıyor. Özetle, böyle bir atmosferde maalesef umudumuzu çok güçlendiren gelişmeler yaşanmıyor.
HDP’nin barajı aşamaması, umutsuzluğu hangi noktalara vardırır?
Hükümet yönlendirilmesindeki kimi çevreler, HDP’nin barajı aşamaması halinde sokak olaylarının yaşanacağını filan ileri sürüyorlar. Aslında bu, HDP projesiyle görülmeye başlanan siyasal yaklaşımımızı darbelemeye dönük bir çabadır. Şüphesiz Türkiye’deki demokrasi cephesi büyük bir iradeyi ortaya çıkarmış durumda.
Barajı aşsak da aşmasak da demokratik siyasal mücadelemiz en üst düzeyde devam edecektir. İktidar o zaman da rahat olmayacaktır. Fakat bu gerçeklik topluma sokakların karışacağı şeklinde yansıtılmak isteniyor. Böyle bir şey olmayacak ama biz iktidarın huzurunu bozmaya, inkârcı-katliamcı zihniyeti rahatsız etmeye devam edeceğiz. Tabii ki mücadelemiz de meşruiyet sınırlarını aşmayacaktır.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, silahları Newroz ateşinde yakacaklarını ifade etti. Akdoğan’ın bu beyanatı size ne anlatıyor?
Beşir Atalay’ından o dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül’üne kadar “iyi şeyler olacak” deyip durdular. Bu söylem hâlâ devam ediyor ama iyi şeyler bir türlü olmuyor. Bizim de temennimiz silahlara gerek kalmayacak demokratik bir mücadele zemininin Newroz’la birlikte oluşturulmasıdır. Bunu en çok biz istiyoruz.
Otuz yıllık savaşın en büyük bedelini biz ödedik, Kürtler ödedi, Kürt siyasal hareketi ödedi. Siyasal hareket içinde neredeyse ailesinden birini kaybetmemiş, yüreği yanmamış hiçbir arkadaşımız yoktur. O nedenle bunu en fazla biz isteriz ama somut adım görmedikçe bu tür söylemlere itibar etmeyiz.
Hapisten çıktığınızdan beri kitlelerin içinde olan milletvekillerinden birisiniz. Klasik olacak ama “halkın nabzı” nasıl atıyor?
Kürt siyasal hareketinin Rojava ve Güney Kürdistan’daki başarısının Kürtlerde büyük bir moral ve motivasyon oluşturduğu ortada. Ayrıca bu süre zarfındaki tutumu ve politik yaklaşımı nedeniyle AKP hükümetine büyük bir öfkenin olduğunu da söyleyebilirim.
Daha önce AKP’ye oy vermiş olan Kürt kesimleri de artık partimize ilgi gösteriyor. Tüm Türkiye’de bunu görüyoruz. Ankara’da taksiye binince “eskiden AKP’ye oy veriyordum ama bu dönem oyum HDP’ye diyen çok sayıda şoförle karşılaştım.
Kürdistan’da artık emekçi-yoksul kesimler dışında, Kobanê olaylarından sonra diğer sınıf mensuplarının da HDP’ye yöneldiğini gözlemliyoruz. Kürtler kendi içlerinde kimi sınıfsal ayrışmaların baş gösterdiği bir zamanı yaşıyorlar ama Kobanê olaylarında en alt sınıftan en üst sınıfa kadar, herkes alanlara dökülmüştü.
AKP’nin siyaseti, bu açıdan Kürtleri birleştirdi. Halkın AKP’ye bir inancı yok ama Sayın Öcalan’a büyük bir güven duyuyor. Kürt halkı çok politize olmuş bir halk. Dolayısıyla hükümetin tutumundan bağımsız olarak bu sürecin sürdürülerek geliştirilmesini arzuluyor. (İA/BA)