Fotoğraf: Mesut Tokçan. (Fatma Tokçan fotoğrafının yayınlanmasını istemedi.)
17 bin 480 kişinin hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999 depreminin ardından tam 20 yıl geçti. Aradan geçen 20 yıla rağmen sevdikleri ve ailelerini kaybeden pek çok kişinin acısı hala yüreklerinde.
Mesut Tokçan ve Fatma Tokçan ise depremde ailelerini kaybeden insanlardan yalnızca ikisi.
Mesut Tokçan 17 Ağustos gecesi oğlunu ve eşini enkazların arasında buldu. Sadece küçük kızı ve kendisi hayatta kaldı.
Fatma Tokçan ise tatillerini geçirmek üzere kızı ve eşiyle Almanya'dan eşinin memleketi Gölcük’e geldi. Depreme burada yakalanan Fatma Tokçan tüm ailesini kaybetti ve Almanya'ya tek başına dönmek zorunda kaldı.
Tek bir gecede ailelerini kaybeden, acıları ortak olan bu iki kişi depremden seneler sonra hayatlarını birleştirdi. Mesut ve Fatma Tokçan hikâyelerini bianet'e anlattı:
“Üç kişi geldik, tek döndüm”
17 Ağustos depremi öncesi ailesi ile Almanya’da yaşayan ve bir haftalık geldikleri tatilde depreme yakalanıp kızı ve eşini kaybeden Fatma Tokçan, depremin ardından yaşadıklarını uzun bir süre kaldıramadığını söylüyor. Almanya’da tedavi olduktan sonra Türkiye’ye tekrar dönebildiğini ifade eden Fatma Tokcan, yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Tatile gelmiştik Almanya’dan. Kimseyi tanımıyordum. Depremden sonra tek başıma kaldım sokaklarda. Bizim bina tamamen üstümüze yıkıldı, birinci kattaydık, enkazdan çıktım.
“Herkes parkta toplanmıştı, kardeşlerim duyup tatilden dönünce beni zor tanıdılar. Üç kişi geldik, tek döndüm.
“Eşimi çok geç buldular, on gün sonra. Kızım daha 12 yaşındaydı. 20 sene oldu mezarına gitmiyorum. Götürelim dediler, fotoğrafını çektiler, bakamadım.
“Gelmez olsaydık o sene diyorum. Bir haftalığına geldik, o hafta kıyamet koptu.”
“Oradan biz nasıl sağ çıktık hâlâ şaşırıyorlar”
Depremde oğlu ve eşini kaybeden Mesut Tokçan ise deprem anında iş yerindeydi. Binaları önce yıkılıp sonra denize batarken verdiği hayat mücadelesini şöyle anlatıyor:
“Yer yerinden oynamıştı. Tam yedi kişiydik o saatte. Deprem olurken herkes benim üzerimdeydi, tam yedi kişi. Belediye çalışanı Fethi diye bir arkadaşım vardı. ‘Duvar patladı’ dedi. Duvar üzerimize yıkılmıştı.
“Derenin içinde buldum birden kendimi. Ağaçlara tutunup çektim kendimi, ağaçlar daha sallanıyordu, yıkılmamıştı. O ağaçların sallanıp yıkılış şeklini, hepsini dizlerimin üzerinde izledim.
“Biz çıktıktan sonra deniz geldi yerleşim yerlerine kadar. Komple çöktü bizim bina. Biz oradan nasıl sağ çıktık hâlâ millet şaşırıyor. Buradan aşağısı 150 metre vardı, şimdi hep deniz.”
“Koşa koşa bizim eve gittim oğlumla eşim için”
Deprem sonrasında yaşadığı acı ve travmayı uzun süre atlatamadığını söyleyen Mesut Tokçan, psikolojik destek almayı denediğini, uzun süre yaşadıklarını atlatamadığını söylüyor:
“O gece rahmetli eşim üç defa telefon etti bana. Ablamlar, akrabalar hepsi sağ salim çıktı. Ben de koşa koşa bizim eve gittim oğlumla eşim için. Yatakta kalsalar sağ salim çıkacaklardı.
“Deprem sonrasında depremzedeler için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nden gelmişlerdi. Arkadaşım benim halimi görüyordu, birileri geldiğinde gizli gizli içeri girip ağlıyorum. Bir gün geldi bana dedi ki profesörden randevu aldım, kesin gideceksin. Arkadaşımı kırmamak için gittim.
“Profesör bana ‘5 bin kişiyi tedavi ettim' dedi, 'dışarıda 50 kişi sıra bekliyor, 5 bin kişide bugüne kadar senin gibi rahatsız hasta gelmedi’ dedi. İlaçları kullanamıyordum, kullandığımda da işe yaramıyor gibiydi.
“Kendim yeneceğim dedim, mücadele ettim. Acım çok yüksekti, her şeye ağlıyordum. Herkese yardım ediyordum, bir şekilde atlatmaya çalışıyordum acımı. Ama artık atlattım.”
Depremi yaşadıkları yerde yaşıyorlar
Fatma Tokçan'ın komşusu ve Mesut Tokçan'ın ablasının destekleri ile yeni bir aile kurmaya karar veren Fatma ile Mesut, ortak yaşanmışlıklarından, acılarından ve birbirlerini anlayabilmelerinin sayesinde hayat arkadaşı olmuşlar.
Birbirlerine belirli bir süre verdikten sonra, birbirlerinin acısı ile sevgisini paylaşmaya karar veren çift, şu an depremi yaşadıkları yerde, birlikte yaşıyorlar.
Fatma Tokçan, Mesut ile yeni bir aile kurma sürecini şöyle anlatıyor:
“Gölcük Saraylı Kalıcı Konutları’nda evim vardı ama ben burada çok yaşamıyordum. Genelde Almanya’daydım. Gidip geliyordum. Komşumuz Elif ikimizi bir şekilde birleştirmenin bize iyi geleceğini, birbirimizin yalnızlığına ortak olacağımızı düşünmüş. Biz de iki dost olduk birbirimize. Ölmediğimiz sürece hayat devam ediyor.”
Mesut Tokçan ise hikâyenin kalanına şöyle devam ediyor:
“Kalıcı konutlar yapılınca, Fatma ile ablam aynı blokta oturuyordu. Bizi tanıştırdılar, bir buçuk sene bekledik, düşündük. Fatma gidip geliyordu yine Almanya’ya.
“Aynı acıları paylaştık, birbirimize çok destek olduk. Ben o gidiş dönüşleri göze aldım. Geldiği zaman beraberiz, araya zaman girince yeniden görüp birbirimizi tanışmış gibi oluyoruz.
“Bir oğlum da vardı 18’e girmemişti henüz. Depremde kaybettik. Fatma'nın da bir kızı vardı. O da kızını kaybetti. Bir tek benim kızım hayatta. Başka bir çocuğumuz da olmadı. Öyle geçinip gidiyoruz beraber. Yetiyoruz birbirimize, huzurluyuz.”
“Terk et dediler, 'hatıraları bırakamam' dedim”
Mesut Tokçan, depremin ardından Gölcük’ten gitmeyi hiç düşünmediğini, hatıralarının, kaybettiği ailesinin ve evinin hâlâ Gölcük olduğunu söylüyor. Ailesinden uzak kalamayacağını ve onları hatıralarında yaşatacağını ekliyor:
“20 sene geçti ama acıları taze. Bu ayın 17’sinde bitiyor. Gittim mezarlığa, herkes orada. Bırakamıyorsun.
“İki tane ODTÜ’den psikoloji öğrencisi gelmişti benimle konuşmaya. O kızlar bana 'Abi burayı terk etsene' dediler, yani başka yere yerleş. 'Yapamam' dedim. Her gün gitmesem de her hafta mezarlığa uğruyorum. Oğlumla konuşuyorum orada. Bana yetiyor. 'Hatıralarımı bırakamam' dedim. Hatıralar unutulmuyor, terk edilmiyor.
“Zaman ilaç mı? Acını unutamazsın ama yaşıyorsun yani. Yaşamak mecburiyetindesin.” (HA)