Cumartesi Anneleri'nden Fatma Morsümbül, 18 Eylül 1980 akşamı gözaltına alınan oğlu Hüseyin Morsümbül'e ulaşamadan hayatını kaybetti.
Fatma Morsümbül'ün, uzun yıllar mücadele verdiği Galatasaray Meydanı'nda 5 Eylül 2015'te gerçekleşen 545. haftaya gönderdiği mektubu yayınlıyoruz.
TIKLAYIN: FATMA MORSÜMBÜL: VAZGEÇMEMEYİ ÖĞRETEN CUMARTESİ ANNELERİ'NDEN BİRİ
"Değerli mücadele arkadaşlarım,
Yıllarca Galatasaray’a oğlum Hüseyin’le buluşacakmışım heyecanıyla geldim. Galatasaray’dan bizi söküp atmak istediklerinde coplandım, yerlerde sürüklendim, gözaltına alındım ama vazgeçmedim. Benim için Galatasaray’a sahip çıkmak Hüseyin’ime sahip çıkmaktı. Ben hastayım ama çocuklarım, torunlarım Galatasaray’da.
35 yıldır anlattıklarımı bugün bir kez daha anlatacağım.
35 yıl önce oğlum Hüseyin Morsümbül, Kenan Evren cuntası tarafından gözaltında kaybedildi. Oğlumu gözaltına alan o dönem Bingöl’de görev yapan Yüzbaşı Durmuş Çoşkun Kıvrak’tı. Durmuş Kıvrak çok insanın canını yaktı. 35 yıldır oğlumu kaybedenlerin yargılanarak cezalandırılmalarını bekliyorum. Göstermelik değil, gerçek bir yargılama istiyorum.
Benim altı çocuğum vardı. Kendi halimizde yaşayan bir aileydik. 12 Eylül askeri darbesi sonrası 18 Eylül’de çok sayıda asker ve polis evimize baskın yaptı. Lise öğrencisi oğlum Hüseyin’i gözlerini ve ellerini bağlayarak “ifadesini alacağız, 5 dakika sonra getireceğiz” diyerek götürdüler. Hüseyin’imden bir daha haber alamadım.
Hüseyin, en büyük oğlumdu. İlk gözağrımdı. İlk analığımdı… Hüseyin’den sonra kalan beş çocuğuma analık yapamadım. Aklım fikrim hep Hüseyin’deydi. Çocuklarım birbirini büyüttü.
Kısacası Hüseyin’den sonra bizim evde ne düğün ne bayram ne kutlama olmadı. Evimize, ailemize gözyaşı acı, bekleyiş hakim oldu. Çocuklarımın evliliği bize Hüseyin’in mürüvvetini göremeyişimizin acısı oldu. Torunlarımsa “ Hüseyin baba olamadı” acısıyla aramıza katıldı.
Oğlum Ekin de bu ortamda büyüdü. Yaşadıklarımıza isyan edip ağabeyinin adını alarak dağa gitti. Uzun yıllar sonra bir çatışmada öldürüldü. Onun ölü bedenine işkence yaptılar. Morgda soğutucunun fişini çekip bedenini çürüttükten sonra Ekin’imi bana teslim ettiler.
Ben iki yavrumu bu kirli, rantçı savaşta kaybeden bir anneyim. Benim ciğerim parçalandı. Evlat acısının ne demek olduğunu, zamanla azalmayıp derine, daha derine işlediğini biliyorum. Bu acıyı başka anneler yaşamasın diye barış istiyorum.
Bütün annelere sesleniyorum; neredesiniz, niye sesinizi çıkarmıyorsunuz, niye sokağa dökülüp barış istemiyorsunuz? Niye evlatlarının kemiklerine hasret anneler için adalet istemiyorsunuz? Evlat acısı her anne için aynı yakıcılıktadır bilmiyor musunuz?
35 yıldır oğlumun kaybedenlerin cezalandırılmasını bekliyorum. 35 yıldır Hüseyin’imin kemiklerini bekliyorum. Hüseyin’ime kavuşursam gömmeyip sırtımda gezdireceğim o tertemiz kemiklerini… Öldüğümde yavrumun kemikleri ile birlikte gömüleceğim. İşte benim en büyük düşüm bu…" (BK)