Edirne Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi,medyaya bir açıklama yaparak Kırkpınar Yağlı Güreşleri'ne "gay"leri davet etmiş ve Kırkpınar Ağalığı için de şarkıcı Fatih Ürek'in ismini zikretmişti.
Kırkpınar Güreşleri'ne olan ilgiyi arttırmayı amaçlayan Sedefçi, amacına ulaşmak için oldukça iyi bir yol seçmişti. Çünkü, her meseleyi ancak bir "sansasyon" aracılığıyla tartışmayı seven medyamız için, Sedefçi'nin fikri ve Ürek'in de ağalığa talip oluşu, işlenilmeye değer bir malzemeydi.
"Er kişilik ciddi bir iş!"
Fatih Ürek ismiyle birlikte Kırkpınar Güreşleri, spor sayfasından magazin sayfalarına taşınırken, "er kişilik" üzerine bir tartışma da başladı.
Kırkpınar'ın eski ağaları Ürek'in ağalığını, bu işin "ağırlık isteyen bir olgu" olduğunu söyleyerek eleştirdiler. Bu eleştirilerle, -Fatih Ürek'in, "gay" olduğu açıkça söylenmese de- "erkek"lik kriterleri de bir kez daha sabitleniyordu.
Çünkü eski ağalardan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Edirne Milletvekili Ali Ayağ'a göre, "herkes Kırkpınar ağalığına talip olabilir, ancak sadece er kişiler ağalık yapabilir"di.
Bu tartışmalar medyaya, Ürek'in "popülerliği" aracılığıyla Kırkpınar'a olan ilginin artabileceği gibi, yine "popüler" bir bakışla yansıdı.
Ancak bütün bunlar aynı zamanda, Türkiye'de konuşulması oldukça zor olan, -dünyada da kadın çalışmalarının gölgesinde kalan- erkek kimliğinin kuruluşuna ilişkin oldukça önemli veriler sunmaktaydı.
"Hak edilen" erkeklik
Brannon (1976) bir erkekte bulunması gereken özellikleri, "bütün kadınsı davranış ve özelliklerden uzak olma; başarı, statü kazanımı ve ekmeğini kazanma yetkinliği; güç, güven ve bağımsızlık; saldırganlık, şiddet ve cesaret" şeklinde sıralar.
Bütün bu özelliklerin, erkeğe, kadın karşısında atfettiği "üstünlük", yalnızca kadınları değil, son tahlilde erkekleri de mağdur eden bir nitelik taşımaktadır. Çünkü, cinsiyet rolleri kadına olduğu kadar, erkeğe de dayatılmakta, erkekler de bu rol kalıplarına uygun biçimde davranmaya zorlanmaktadır.
"Er kişiler"in meydanı olan Kırkpınar da, erkek çocuğun, ancak bir kahramanlık ya da güç gösterisiyle isim alabildiği Türk efsanelerinin -benzer anlatılar Yunan mitolojisinde de mevcuttur- yaşayan bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Bu meydan, "güreş tutup", "ata binen" ve "silah çekenler"in, yani "erkek"lerin meydanıdır. Erkek olmak da, doğuştan gelen bir özellik değil, toplumda kazanılan, hatta "hak edilen" bir şeydir.
Tayfun Atay'ın belirttiği gibi, "dayanılmaz acılara katlanarak bir kez erkek olmayı hak ettikten sonra da, erkeğin 'erkeklik'le işi bitmez. Bir tür iğneli fıçı misali, taşıyıcısı olduğu iktidarı her daim hayata geçirmesi, hep yeniden üretmesi beklenir ondan". Bu yönüyle "erkeklik en çok erkeği ezer!".
"Delikanlılık"ı reddetmek
2003 yılındaki Kırkpınar Güreşleri'nde bir kadının ağalık yapması, Fatih Ürek'in ağalık ihtimali kadar tartışma yaratmamıştı. Çünkü Türkiye, eril bir kimlikle özdeşleşmiş "hanımağalar"a hiç de yabancı değildi ve bunların mevcut toplumsal cinsiyet rollerini tehdit eden bir yapısı da yoktu.
Asıl tehdit, bu rolü benimsemeyenler, daha iyi bir ifade ile "erkeklik daveti"ni reddedenlerdir. Bu daveti reddetmek, oldukça sorunlu ve zor bir şeydir. Hele de genç erkek ya da erkek adayları için, "delikanlılık" kriterlerine hayiz olmak, toplumda varolmakla eş anlamlıdır.
Saç modelinden, konuşma biçimine, mimiklere kadar oldukça kapsayıcı kriterleri vardır "erkelik"in. Hatta kimi zaman bir çocuğa, annesine kurşun sıktırtacak kadar şiddetli ve yok edicidir de.
Erkek çocuğa tetiği çektiren neden
Medya, geçtiğimiz haftalarda Fatih Ürek'li Kırkpınar tartışmalarıyla paralel biçimde Yasemin Bozkurt'un sunduğu "Kadının Sesi" programına katıldığı için 14 yaşındaki oğlu tarafından kurşunlanan Birgül Işık'ı ve bu olay dolayımıyla kadın programlarını da tartıştı.
Ancak, birbiriyle oldukça ilişkili bu iki tartışmanın yolları bir türlü kesişmedi. Çünkü herkes, kurşunların hedefindeki anneyi ve genel olarak da kadının mağduriyetini tartışıyor, tetiği çeken erkek çocuğun "mağduriyeti" gözden kaçırılıyordu.
Üstelik çözümmüş gibi sunulan bu programların yayından kaldırılması ise gerçekte her ikisi için de bir çözüm önermiyordu. Bir kadının televizyon programında aile meselelerini konuşması, ne kadar kabul edilemez bir şeyse, aile meclisinin -yani erkeklerin- kadına biçtiği cezayı infazdan kaçmak da o kadar kabul edilemezdir.
İnfaz görevi çoğunlukla, daha az ceza alacakları için erkek çocuklara düşmektedir. Kendi annesi ya da kız kardeşini "cezalandırmak" zorunda olan "erkek" de kadın kadar "kurban" değil midir?
Kadının sorunları erkek kimliğinden bağımsız değil
Bu yazı, medyada, "delikanlılık", "taşfırın erkekliği" ve "light erkeklik" gibi "tehlikeli" karşıtlıklarla üretilen "erkeklik"i tartışmaktan çok, bu konu üzerinde daha yüksek sesle konuşmak gereğinin altı çizmek gibi daha basit amaç taşımaktadır.
"Kadın sorunları" ya da "kadın hakları" dediğimiz şeyler, "erkek kimliği"nden bağımsız şeyler değildir ve birarada tartışılmadığı sürece de çözümsüz kalmaya devam edecektir.
Bir süredir akademik çevrelerde "kadın çalışmaları"nın, "toplumsal cinsiyet" gibi daha kapsayıcı bir alana evrilmesi, önemli bir adım olsa da yeterli adım değildir.
Artık erkek iktidarının, en az kadınlar kadar erkekleri de "ezen" bir durum olduğunu görmek ve göstermek gerekmektedir.(EBA/EÜ)
* Emel Baştürk Akca, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü
* (aktaran) Edley,N. Ve M. Wetherell (1996). "Masculinity, Power and Identity", Understading Masculunities Social Relations and Cultural Arenas içinde, der. M. M. A. Ghaill, Open University Press, Buckhingam.
* Atay T. (2004). "'Erkeklik' En Çok Erkeği Ezer!". Toplum ve Bilim (Erkeklik Özel Sayısı). Güz 2004. ss:8-30.