Adaya ve adalılığa en çok ne uyar diye düşünmüşler, bağcılıktan, üzümden, şaraptan yola çıkmışlar ve yaptıkları işi bu alana yöneltince “şarap takıları” ve “şarap aksesuarları” diye biri estetik, diğeri işlevsel iki konu çıkmış önlerine.
Bozcaada'da bir başka ilk: “Şarap takı ve aksesuarları butiği”! Şaşırdınız mı? Sizi biraz daha şaşırtmak istiyorum:
Sizin hiç “cep tirbuşonunuz” oldu mu? Son Bozcaada seferimden döndüğümden bu yana benim var. Hani her an şarap içtiğimden değil. Cepte taşınabilir olması ve taşınması güzel olduğundan. “Ne zaman kullanacaksın?” demeyin.
Çünkü o zaman ben de sizlere ceplerinizde sürekli taşıdığınız o güzel kalemlerinizi ne sıklıkla kullandığınızı sorabilirim.
Ya da sevgilinize, özenle bulup aldığınız renkli güzel kağıtlara, bu kalemle en son ne zaman bir “aşk ya da dost mektubu” yazdığınızı?
“Ben yalnız çek imzalarken kullanıyorum” demeyin. Artık çek yazanınızın sayısının çok olmadığını düşünüyorum. Banka, kredi kartları ve “internetten erişir olmak”, “elektronik imzalar” var artık. Devir değişti. Ama siz hem bir güzel kalemi hem de bir şarap açacağını bence cebinizde taşıyın. Hem de şarabın daha az yapıldığı ve Bozcaada üzümlerinin dörtte üçünün bağlarda kaldığı bu günlerde.
Neden mi?
Onu tam da bu günlerde Bozcaadalılara ve şarapla uğraşanlara sorun. Henüz hep içtiğiniz şarabı kolayca bulurken hem de... Ben bu nedenle şu sıralarda daha sık ve çok şarap içiyorum. Buna “özel bir çaba sarf ediyorum” da diyebilirim. O nedenle bu “cep tirbuşonunu” görünce almadan edemedim!
Şarap takıları ve aksesuarları dükkanı...
Nereden mi aldım?
Bozcaada’dan. Bozcaada’da iki yıldır açık bulunan “Şarap takıları ve aksesuarları dükkanı”ndan. “Dükkan” diyorum ama orası farklı. “Butik” diyor çoğu. Gerçekten de öyle. Özgün ve özel. Bol bol da hanımların hoşuna gidecek takılar var. Yalnız hanımların değil tabi “erkeklerin” de!.
Her nedense? Sanki şarabı yalnız erkekler içermiş gibi!.
Evet bu hafta size onlardan söz edeceğim. Adları Aliye ve Kerem. İki genç insan. Henüz 40’lı yaşlarının başlarını yaşıyorlar. İkisi de mühendis. Birisi elektronik, diğeri makine ve elektrik mühendisi.
Kendi uzmanlık alanlarında çalıştıktan sonra bir başka alanda “promosyon ürünleri ithalatı” için yıllarca birlikte çaba harcamışlar. Bugün neredeyse kendi alanlarında “tek” olan bir şirketin sahibi de olmuşlar. ABD’de temsilcilikleri, İstanbul’da ofisleri ve imalathaneleri var. Dediklerine göre işleri iyi ve bugün de sürüyor. Ama işleri onlara “maddi” olarak onlara yetse de “bu dünyaya olan borçlarını ödeme anlamında” onlara yetmiyor.
Onlar hep “farklı” olmuşlar. Nasıl “farklı olunacağına” kafa yormuşlar. Dolayısıyla yaptıkları işin hep başka boyutları da olması gerektiğini de düşünmüşler.
Rüzgar santrallerinin ilk ölçümünü Kerem Tunçer yapmış
Özellikle “gönüllü” birer Bozcaadalı olduktan sonra bu düşünceleri adanın çıkar ve yararlarını da içerecek şekilde genişlemiş. Kerem Tunçer “adalı” olalı çok olmuş. 90’lı yılların başlarında bugün adanın simgesi haline gelen rüzgâr santralleri için ilk rüzgâr ölçümlerini yapan kişi olmuş, o sıralarda bir mühendis olarak çalıştığı şirket adına. Adanın “rüzgâr gülleri”nin henüz “kuvve” olduğu dönemlerden beri adayı düşünüyor.
Şimdi başka ada gönüllüleri bugün bu “çağdaş yel değirmen”lerini yapıp elektrik üretiyor. Aliye de 6-7 yıldır kendisini adalı sayıyor. Bu yıldan başlayarak da artık sürekli “adalı” olmak istiyorlar. Onları bir çok başkaları gibi “bir düş ve bir düşünce” adalı yapmış. Doğma büyüme olmasalar da kendilerini diğer adalılardan daha çok adalı sayıyorlar.
Şarap üretirken kullandıkları mantarları, şişeleri atmayıp, kullanmışlar...
Gerçekten de onlar adalı değiller ama adalı olduktan sonra çokları gibi önce bir bağ sahibi olmuşlar adada. Bugün artık “bireysel üretimi” yasak olan şarabı herkes gibi kendileri için üretmişler. Bu üretim sırasında kullandıkları ve bir noktadan sonra “işe yaramaz” hale gelen şeyleri “yeniden değerlendirelim” demişler.
Örneğin asma kütüklerini, şişe mantarlarını, şişeleri, şarap fıçılarını hep başka biçimlerde kullanmak için düşünüp taşınmışlar. Sonunda çok güzel ve bir o kadar da hoş kullanım biçimleri yaratmışlar. Halen de yaratmayı sürdüklerini söylüyorlar. Yani bir yandan da yaptıklarını geliştirme derdindeler.
Adaya ve adalılığa en çok ne uyar diye düşünmüşler, bağcılıktan, üzümden, şaraptan yola çıkmışlar ve yaptıkları işi bu alana yöneltince “şarap takıları” ve “şarap aksesuarları” diye biri estetik, diğeri işlevsel iki konu çıkmış önlerine.
Gezdikleri gördükleri yerlerden ilham almışlar kimi kez.
Örneğin ABD’de Kaliforniya’daki bir bağcılık ve şarap bölgesinde bir dükkan görmüşler. Onlara özenmişler. Ama gördükleri yalnızca bir çıkış noktası oluşturmuş. Bugün kendilerinin ki kadar kapsamlı ve çok çeşitli ürünün bulunduğu başka bir örneğin olmadığı iddiasında bulunabiliyorlar.
Onların paylaştıkları düşleri adanın Atatürk Caddesi’nde. Siz adının ‘cadde’ olduğuna bakmayın orası bir arabanın bile zorla geçtiği küçük ve güzel bir sokak! 22 numaralı evlerinin giriş ve alt katında gerçekleşmiş. Siz de gidip görebilirsiniz. Ada çok uzak derseniz, web sitelerinden de onlara ulaşabilirsiniz.
Onlar bir “ütopya”yla özdeşleşen bu güzel ada için, her zaman barışın sürmesini dilediğimiz bu ülke için, her gün değerlerinin bir çoğunu yitiren dünya için bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
Tıpkı BOYTAM’ı kuran ve var eden Hakan ve İnci Gürüney gibi...
Tıpkı Ada Kafe’yi adaseverlerin uğrak yeri haline getiren Semra ve Melih Güney gibi...
Tıpkı Akvaryum Koyunda bir başka dünya yaratan Berna ve Deniz Pak gibi...
Tıpkı adalı dostlarım Akın ve Ayşe Baran gibi...
Ve tıpkı doğuştan ve sonradan olma pek çok Bozcaadalı gibi... Ben sadece yazıyor ve onları sizlere duyurabiliyorum. (MS/NZ)