Feminizm gittikçe daha fazla popüler kültürde yer buluyor. Hatta yıllardır “kadın süper kahraman izlenmez” diye çizgi roman uyarlaması filmlerini erkeklerle dolduran Marvel Studios sonunda sadece Black Widow’un etrafında geçecek bir süper kahraman filmi çekmeyi düşüneceklerini açıkladı. Bu Halle Berry’li Catwoman’dan bu yana görmediğimiz bir lüks.
Ama tabii ki feminizmin popüler kültürdeki yükselişi birdenbire olmadı.
Ortaokulda Buffy the Vampire Slayer ile başlayan okült merakım nedeniyle elimden geldiğince tüm vampir filmlerini izlemeye, kitaplarını okumaya çalıştım. Ne yazık ki bu çabam 2005’ten beri gittikçe zorlaştı, bir noktadan sonra da ipin ucu kaçtı. 2005’te ne mi oldu?
Stephenie Meyer, Alacakaranlık serisinin ilk kitabı olan Yeni Ay’ı çıkardı.
Alacakaranlık ile başlayan vampir miti tahrifatı başka bir yazının konusu. Şu an Meyer’in Isabella "Bella" Swan karakteri ile başlayan muhafazakarlaşma ve sahte feminizm akımı ile ilgileniyorum.
Sahtesine geçmeden önce, karşılaştırabilmek için“iyi örnek” ile başlamak istiyorum: Buffy the Vampire Slayer (BtVS) ile. Joss Whedon Buffy Summers karakterini aslında bir teen slasher öğesini tersine çevirmek amacıyla başlattı:
Mini etekli, çıt kırıldım, topuklu ayakkabılı sarışın genç kadın karanlık sokakta yalnız başına yürümektedir. Ve fonda gerilim müziği vardır.
Hem toplumsal kodlar hem de görsel kültür kodları ile av bizim için kadındır. Oysa BtVS’da av ile avcı yer değiştirir. Willow’un lezbiyen oluşu, Anya’nın intikamcılığı, Ben ile aynı bedeni paylaşan Gloria’nın bir tanrıça, Ben’inse sadece bir insan oluşu yedi sezonluk serinin feminist manifestosu gibi.
Trajediler yaşasalar da bu trajedilerin cinsiyet prototipleri ile alakası olmayan, üç boyutlu, varlığı başka bir erkek karakterin varlığına bağlı olmayan ve toplumsal normları alaşağı eden karakterler.
Şimdiyse “kötü örneğe” bakalım.
Alacakaranlık serisi hem kitapları hem de dört film uyarlamasıyla “fenomen” haline gelmiş, “teenage fantasy” kültürünü başlatan bir seri. Ne yazık ki bu serinin 1970’lerin meşhur V.C. Andrews melodramı olan Çatı serisinden bir farkı yok. Peki neden?
Alacakaranlık ile başlayan ve devamı gelen bu sahte feminizmin izini üç maddede sürebiliriz:
1-Genç kadının annesi ile aynı kaderi paylaşması.
Alacakaranlık’ta annesi erken evlenen ve erken doğum yapan Bella annesinin “yaptığı hataları kesinlikle yapmak istemiyor.” Başka bir erkeğe bağlı yaşama fikrinden nefret ediyor. Taa ki Edward Cullen ile tanışana kadar.
Edward ile tanıştıktan sonra Bella’nın fikri hemen değişiyor. Liseden mezun olur olmaz Edward ile evlenen Bella balayında da hamile kalarak 20’sini görmeden çocuk doğuruyor. Üstelik hamileliğinin ve doğumun onu öldüreceği kesin olmasına rağmen.
İyi ki annesinin yolunu izlememiş.
Benzer “kaderciliği” Vampir Akademisi’nde de görüyoruz. Annesi gururlu bir gardiyan olan Rose Hathaway annesine benzememek istese de, bu “kariyerinden” nefret etse de arkadaşı ve korumasında olduğu Lissa için süper gardiyan olmayı, onun kendisinden beslenmesini, onun için işkence görmeyi göze alıyor. Bir de gardiyan olmak isteseydi nasıl olurdu, kim bilir?
2- Cinselliğe bakış
ABD’deki “ergen hamileliği” olgusu şüphesiz ki bu kitaplardaki cinselliğe bakışı da etkiliyor. Öyle ki toplumun “seks” baskısına karşı bu genç kadın karakterlerle bekaretlerini kendilerine saklamayı feminist bir tutum olarak görüyorlar.
Ama tabii ki bunların hepsi, kendilerinden yaşça çok büyük, çok güçlü ve çok yakışıklı süper kahraman erkek arkadaşlarıyla tanışana kadar.
Tabii ki roman karakteri dahi olsa kadının kendi bedeni hakkındaki kararı kendisine aittir. Bu ilk sefer her ne kadar kendilerinden çok yaşlı ve çok güçlü erkek arkadaşlarıyla olsa da. Ama aradaki farka dikkat çekmek gerekiyor.
Yine iyi örnekten başlamak gerekirse, 17 yaşındaki Buffy de ilk defa 247 yaşındaki Angel ile seks yapıyor. Söz konusu güç ve yaş meselesi olduğundan Edward’dan bile yaşlı Angel. Ancak Buffy ile Angel ilişkisinin temeli bu güç ve yaştan ziyade, Angel’ın bu güç ve yaşı reddetmesine dayanıyor. Güç erkeklikse Angel bunu alabildiğine reddediyor.
Ama Bella’nın Edward’a olan ilgisi onun ne kadar güçlü ve nasıl sonsuza kadar yaşayacağına dair. 16 yaşındaki bir karakter olarak Bella yaşlanmaktan korkuyor. Çünkü hayran olduğu sevgili sonsuza kadar yaşayacak. Öyle ki bu “cinsellik bombardımanı” altındaki toplumu eleştiren Bella, Edward ile seks yapmaya çok can atıyor. Onu durduransa Edward: “Çünkü ben eski kafalı bir erkeğim. Evlenmeden olmaz.” Ve Bella bu sebeple Edward ile evleniyor, bir de (kelimenin tam manasıyla) sonsuza kadar onunla birlikte olmak için . Hani Bella feministti, en sevdiği yazar Jane Austen'dı?
Yine bir vampir hikayesi olan Gece Evi Serisi’nde de Zoey Kızılkuş da mesele ilk birliktelik olduğunda tercihini olgun şair ve öğretmeni de olan Loren’den yana kullanıyor.
3- Aşk üçgeni
Alacakaranlığın V.C. Andrews romanları ile en büyük benzerliği aslında bu “aşk üçgeni”. Ana karakterin bir türlü hangi güçlü erkeği seçeceğine karar verememesi kitapların temel gerilimini oluşturuyor.
Bu listeye Alacakaranlık dışında yine Gece Evi’ni ve belki de sürpriz bir şekilde Açlık Oyunları’nı da dahil edebiliriz.
Bella birbirine alabildiğine zıt iki karakter olan yakışıklı Amerikan Yerlisi Jacob Black ile Edward arasında kalıyor. Bu gerilim üç kitaplık serinin üçüncü kitabının ortasına kadar devam ediyor.
Gece Evi’nde Zoey genç ve güçlü Erik ile olgun entelektüel Loren arasında kalıyor. Bu gerilim bitmiyor daha başka karakterler de eklemleniyor.
Açlık Oyunları’nda Katniss Everdeen’in çocukluk aşkı Peeta’yı mı yoksa idealist dostu Gale’i mi seçeceğini son kitabın son sayfalarına kadar öğrenemiyoruz.
Gerçi bu noktada Açlık Oyunları’nın hakkını teslim etmek gerekiyor.
Diğer örneklerde kitabın temel gerilimini bu aşk üçgeni oluşturuyor. Bu nedenle ana karakter gibi görünen kadın karakterin tüm kişiliği ve hikaye boyunca süren trajik değişimi bu aşk üçgenine bağlı olarak kırılmalar yaşıyor. Diğer bir deyişle ana karakter yanındaki erkeklere göre pozisyonlanan bir iki boyutlu çizimden öteye geçemiyor.
Ancak Açlık Oyunları’nda Katniss’in kendine yeter bir karakter olduğunu söylemek mümkün. Öyle ki “Katniss acaba kimi seçecek sorusuna” Gale’in verdiği cevap bunu açık ediyor. Katniss hayatta kalmasını kim sağlayacaksa seçimini ondan yana yapıyor. Bu anlamda bencilliğini selamlıyoruz.
Alacakaranlık, Gece Evi, Vampir Akademisi’ne eklenebilecek daha çok teenage fantasy serisi var. Ve bunlar feminizm adı altında ciddi bir muhafazakarlaşma yayıyor.
Bu kitaplarla cinselliğin bir pazarlama aracı olarak kullanıldığı kültüre tepki olarak ve cinsellik sonucu oluşabilecek istenmeyen durumlara karşı sadece “cinsellikten kaçınma”, “evlenene kadar bekleme” önerileri sunuluyor. Bu kitaplar 13-18 yaş arasını hedefleyen kitaplar. Bu yaş grubundaki kadınlara bedenlerine ilişkin verebilecekleri tek öneri toplumsal norm ve dayatmalarla birebir aynı.
Aynı şekilde bu kadınlara hayata dair aşk seçeneği olarak kendilerinden daha güçlü, daha olgun, daha üstün özelliklere sahip erkeklere yönelmelerini öğütlüyor. Bu kitaplara göre sıradan insanlar, kadınlarla eşit olan erkekler, fiziksel olarak zayıf, yaşıt erkekler bir kadın için yeterli olmamalı. Hep daha yakışıklı, daha güçlü “sığınabileceği bir liman”, onu “kollarıyla sarabilecek” bir erkek olmalı. “Güçlü genç kadınlar” olarak çizilen bu karakterlerin söz konusu aşk hayatları olduğunda ne kadar “kırılgan” ve “narin” olduklarını hatırlamalılar. Aşık oldukları erkeklerden daha güçlü, daha iri yahut daha direngen olmaları söz konusu değil. Zaten hepsi minyon beden yapısındalar.
Bu koşullandırma şüphesiz feminizm algısında da kırılma yaratıyor. Tabii ki tek sorumlu bu kitaplar olmasa da popüler kültürde feminizm tartışmalarının içine toplumsal cinsiyet normları sızmaya başlıyor.
Beyonce’un feministliği “zengin, seksi ve çoluk çocuklu” olduğu için sorgulanıyor. Emma Watson’a neden erkeklere çağrı yaptığı soruluyor.
Bu sorular acımasız olmakla birlikte, elden kaçan feminizmin panikliğiyle dile getirilen sorular. Feminizm şüphesiz ki popülerleşiyor. Ancak bu popülerleşme içinde feminizmin nasıl bir budamaya maruz kaldığını görmezden gelmemek gerekiyor.
Naçizane tavsiyem, bunun için en iyi ilaç da dönüp dönüp yeniden BtVS izlemek! (EA)