Yetkili ve etkili kişilerin Kadın Fenomeni'ne değgin görüşleri, bana tutanı değerlendirmelerden çok, kayda oldukça değer edebiyat denemeleri gibi geliyor. Kimini absürd, kimini gerçeküstü, kimini de postmodern buluyorum. Bir de şu kadının analığına yapılan göndermeler bayağı huylandırıyor beni.
Hani kadın doğuruyor, bu da otomatik olanak onu barış ve yaşam yanlışı yapıyormuş ya! Oldukça kitsch bir görüş ve çok hoş. Amerikan başkanım Irak Savaş'ına ikna edenlerin basında hispenik bir bayancağız, şahin Condollezza var çünkü.
Şimdi bunları yazarkene aklıma Teatcher ve AIbright filan da gelmiyor değil. Biliyorsunuz; ikisi de pek şefkatli hanımlardı. Eh bari ölçek küçültelim ve ülkemizden Tansu Hanım'ı da ekleyiverelim listemize.
Görüldüğü üzere, çocuk doğuranlar ve çocuk doğurtanlar, istediklerinde aynı çirkin dünyanın mimari ölüveriyorlar kolaylıkla. Hem ben kadınların bir yandan 'yok. birbirimizden farkımız' ve 'her konuda tam eşitlik' deyi tuttururkene, öte yandan çocuk doğurmanın ve kadın olmanın türlü avantajlarının arkasına sığınmalarım pek "8 Mart'çı" bulmuyorum.
Hele hele şu analık edebiyatı pek sıkmaya başladı beni. Çocuk doğuruyor ve büyütüyorsunuz. Bazılarınız da iyi yapamıyorsunuz bunu. Çocuklarınız) bir sanat eseri gibi yontmuyorsunuz. Geçenlerde sohbet ettiğim taşralı bir kadın, laf arasında oğlunun hapiste olduğunu söyledi.
Oğlunun hapiste olması ona toplumsal bir statü kazandırmış gibi davranmaktaydı. Oğluyla gurur duyuruyordu. 'Oğlum hapiste' deden de 'Oğlum Yale'i kazandı' dercesine öyle bir gururlanıyordu ki, midemin ürettiği asit ülserimi sızlattıktan sonra gırtlağıma kadar çıktı ve yaktı genzimi...
Yine de bencilce davranmalı ve çevremdeki bayanlar için Allaha şükretmeliyim. Mükemmel bir annem ve beni her konuda fersah fersah aşan bir eşim var. Şu an bu yazıyı yazmamın entelektüel tabanım, bütün parasını bir kitaplık kurmak için harcayan, kafama vura vura. bana Nietzsche okutup, lisede okulu bırakmaya karar verdiğimde. sevgili biyoloji 'hocam ile beni ikna etmek için akla karayı seçen sevgili, ablama borçluyum.
Kadınlar konusunda o kadar şanslıyım ki, umarım ve çok isterim ki, eğer olursa çocuğum kız olsun: Öyle ki, onu yetiştirirken, kendisi ile oğlan çocukları arasında, hem insanlık öz değerleri, hem de yetenekler itibarıyla hiçbir farkın olmadığım ona öğretebileyim...
'Kendine ait bir oda' kitabında Virginia Woolf; Shakespeare'in Judith isminde bir kız kardeşi olması ve tıpkı Shakespeare'in yapmış olduğu gibi evden kaçarak bir tiyatro salonunda kapıcılık yapması durumunda, tüm yeteneklerine rağmen, olsa olsa bir orospu olacağım yazıyor.
Eh haklı da... Woolf, kadınların tarihte erkekler kadar yer alamamasının en önemli sebebinin, diğer tüm dezavantajlar kadar, 'Kendilerine ait bir odaları' olamamasına bağlıyor. Eh bu da doğru. Allah aşkına kadın okuyucularım söyleyin; kaçınızın kendisine ait bir odası var? (Sorulması gereken asıl soru ise: Kaçınızın kendine ait bir yaşamı var?)
Tarihte kadınsızlığın başka başka nedenleri de var tabii. En büyük nedeni tarih yazarları ve yapıcılarının kadınları kayda geçmemesi. Tarihte büyük işler becermiş kadınlar var ve tarihçiler sanırım bu tarihçiler erkek onları her nedense fark eyleyememiş! Mesela Sappho; 1.0 76 yüzyılda yaşamış olan bu bayan şairin ismi, çok yakın zamanlara kadar bilinmiyormuş bile!
Laf aramızda lirik şiirin ilk şairi Pindaros değil de, ondan bayağı evvel yaşamış bu Grek hatunu imiş. Sappho'nun şiirlerinin çoğu yok edilmiş. Kim bilir Sappho gibi kaçları, tüm zorluklara rağmen ortaya çıkmış da göz ardı edilmişlerdir? Tabii bir de ortaya çıkamamış olanlar var. Kadınsız ve yarım bir uygarlık yaşıyoruz anlayacağınız. Ne kadar yazık!
Meryem Ana, kadınları, tarihe en hassas noktadan tepeden indiren çok önemli bir fenomen. O bir Asdvazadzin; yani bir Allah Doğuran. Bu aslında büyük bir devrim.. Allah insanların arasına bizzat inmeye karar verdiğinde, bu kendi halinde yaşayan basit Yahudi kızım seçiyor. iyi de yapıyor.
En azından kendisini dünyaya daha muhteşem bir şovla, yani gökten inerek, birden yerden bilerek filan değil de, fakir bir kızın rahminde, bir samanlıkta oluşturuyor. Ancak her ne kadar Katolik Kilisesi Meryem Ana'cılığı kimseye kaptırmasa da, (kurumsal direnç Allaha karşı) kadının vaziyetinde çok da fazla bir değişim yaratmıyor bu.
Olsa olsa, Adem Babamıza elmayı yediren ayartıcı Havva Anamızın tarih boyu süren ayıbım kaldırmış oluyor, Bu gün tahmin ettiğinizden çok daha fazla kişi kadınlara hala bu pencereden bakmaktadır. Kadın şeytandır ve en büyük hazzı biz masum ve saf erkekleri ayartmaktır...
Çok şükür postmodern çağlara eriştik! Göreceksiniz, Allahın izni ile modernizm gözden düşüp, ulus devlet modelleri ve onun ardıl şoven siyasetleri sahneye bay bay demeye başladıkça tarih yeniden yazılacak. Kenara fırlatılıvermiş olanlar merkeze, merkezi parsellemiş olanlar ise birazcık kenarlara yanaşacaklar.
Bir araba kazası ile şuuru yeniden açılan Ediz Hun misali, aslında hiçbirşeyin tabii ki kendimizin de bize anlatıldığı gibi olmadığım, evrensel bir tövbeden sonra, tarih ve kimlikler tekrar oluştururken, berabercene, canlı canlı şahit olacağız...
Ancak görünen o ki, o güne değin Kabotaj Bayram'ı, Yerli Mallar Haftası gibi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü de kutlamaya devam edeceğiz...
Kutlu Olsun! (ME/NM)