"Kentsel yenilenme"nin ardında insan faktörü
Medyada "Sulukule yeniden inşa edilecek" ya da Sulukule'ye Surlara Uygun Konutlar Yapılacak veya "Sulukule Yıkılıyo..." gibi bürokrasinin ağzından yazılmış ve "kentsel dönüşüm", "kentsel yenilenme" gibi afili ara başlıklarla argümanlandırılmış haberlerden öğrendik ki Sulukule'ye, tarihi Bizans surlarına uygun çağdaş standartlarda konutlar yapılacak.
Resmi Gazetede Fatih'te, Fatih Belediyesi tarafından oluşturulan Yenileme Alanları Projesi, Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı'nın onayından geçerek yayınlandı. Bu projelerle "Sulukule" olarak bilinen Hatice Sultan ve Neslişah mahallelerinin bir bölümü için yıkılma kararı alındı.
Kararla, TOKİ'yle birlikte yürütülen proje kapsamında Sulukule halkının Gaziosmanpaşa'ya gönderilmesinin ardından bölge, tarihi mimari dokusuna uygun olacak inşa edilecek.
Bu kararların ya da haberlerin içeriğine bakıldığında Sulukuleliyi görebilmek mümkün değil. Peki onlara ne olacak?
5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Yasa" ile, belediyelere "çöküntü alanı" olarak tabir ettikleri eski yerleşim alanlarında, restorasyon amaçlı türde kentsel dönüşüm projeleri uygulama yetkisi sağlandı ancak bu adından hassaslık damlayan yasanın Sulukulelilere yaşatacağı mağduriyet görmezden geliniyor.
"Yaz da yıkmasınlar, günahtır"
Mahalleli devlete olduğu gibi gazetecilere karşı da temkinli. 81 yaşındaki Hatice Kalay kendi anneannesinden kalan, doğduğu evin kapsı önünde boynumdaki fotoğraf makinesini görünce bağırıyor: Çekme evladım. Bizim için kötü şeyler yazıyorsunuz sonra.
Kalay, ne 5366 sayılı yasayı ne de kentsel dönüşümü biliyor. Bildiği tek; şey yüz yıldan fazladır ailesinin yaşamını devam ettirdiğini söylediği Sulukule'deki evinden ayrılırsa yapacak bir şeyinin olmadığını.
Tekrarladığı cümlelerden biri de "Yaz da yıkmasınlar. Sabiye, sübyana günahtır" oluyor.
"Bizi hiç yerine koydular"
Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme Dayanışma Derneği, yaklaşık on beş gün önce kuruldu. Dernek Başkanı Şükrü Pündük, Neslişah ve Hatice Sultan Mahallesinde yaklaşık üç bin beş yüz Romanın ikamet ettiğini söylüyor.
"Kasım 2005'ten beri Sulukule olarak bilenen bin yıllık tarihi mekanımızdan Taşoluk'a gönderilerek, evlerin Fatih Belediyesi tarafından yıkılması ve semtin Romanların yaşadığı kısmının yenilenip 'mutenalaştırılması' tehlikesiyle karşı karşıyayız"
Başbakanlık Toplu Konut İdaresi'yle (TOKİ) Fatih Belediyesi arasındaki anlaşmanın imza töreninin dün yapıldığını söyleyen Pünçük'ün verdiği bilgiler dikkat çekici.
"Dün TOKİ ile Belediye bize ait olan evleri yıkmak için anlaşmayı imzalayıp 'böylece ilk kazmayı vurduk' dediler. Törene Sulukule sakinlerinden yani evlerinden olacaklardan kimseyi çağırmadılar. Son anda duyduk dernek olarak" diyen Pünçük, başından beri kendilerine fikirlerinin sorulmamasının hiç yerine koyulmak anlamına geldiği görüşünde.
"Eğer belediye burayı gerçekten tarihi bir mekan olarak düzenlemek istiyorsa evlerimizi yenilesin. Hem evlerimizden, geçmişimizden olup başka yerlere göçeceğiz hem de üste 'bir miktar' dedikleri parayı vereceğiz. Yok öyle yağma. Geçinecek paramız yok."
"Romanlara ayrımcılık"
Proje kapsamında evlerin surlara uygun mimari özellikler taşıması gerektiğini söyleyen Pünçük, "Örneğin dört kattan fazlasına izin vermiyorlar. Ancak aynı alan kapsamında zenginlerin oturduğu sitelerde 10 katlı apartmanlar var. Onlar neden yıkılmıyor? Çünkü o sitelerde Romanlar oturmuyor" diyor.
Belediyeye bu soruyu yönelttiğini söyleyen Pünçük'e verilen cevap onu tatmin etmiyor: "Böyle bir şey olamaz. O evler bataklık üzerindeymiş. Bir deprem olup da yıkıldıktan sonra binalar tekrar dört kattan fazla yapılmayacakmış. Kim inanır?"
" Tek umudumuz Sezer "
Pünçük, mahallelinin müzisyenlikle geçimini sağladığını ancak 92'de Sulukule'deki eğlence mekanlarının kapanmasıyla geçim sıkıntısına düştüklerini ifade ediyor.
"Şimdi ayakkabı boyacılığı, arabacılık (fayton), seyyar satıcılık gibi mesleklerle geçinmeye çalışıyoruz. Ama eğlence mekanlarının kapatılması bizi krize soktu. Devlet önce işimizi elimizden aldı. Başka iş bilmediğimiz için ödeyemediğimiz faturalar yüzünden elektriğimiz, suyumuz kesildi. Şimdi de evlerimizi elimizden alacaklar. Sosyal güvencemiz de yok. Hükümetten beklentimiz de yok. Tek umudumuz Sezer'in bizleri duyması" diyen Pünçük birden fazla kez uyarıyor beni: "Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e seslendiğimizi koca koca harflerle yazın"
"Hukuki desteğe ihtiyacımız var"
Dernek olarak zor şartlarda çalıştıklarını söyleyen Pünçük, "Bilgisayarımız bile yok. Hukuki desteğe ihtiyacımız var. Destekçimizin çok olması ve tüm Sulukuleli Romanların yıkıma karşı olması motive ediyor" diyor.
Mehmet Asım Hallaç da mahalle sakinlerinden. 66 yaşındaki Hallaç, "Sulukule'de bir tarih yıkılmak isteniyor. Romanlar Osmanlı'dan beri burada yaşıyor. Geçmişi güçlü bir kültürü yaşatıyoruz" diyor ve Sulukule'deki evlerin yıkılmasına karşı mücadelelerinde akademisyenlerden, sosyologlardan, medyadan, tarih bilimcilerden, sanatçılardan da destek beklediklerini ifade ediyor.
"AB'ye uymayan at arabası"
Erol Ceylan, at arabasıyla sokakları gezerek zerzevat sattığını ve bu şekilde geçindiğini söylüyor. Ancak kısa bir süre önce Avrupa Birliği (AB) uyum yasalarına uymadığı gerekçesiyle at arabasına belediye tarafından el konulmuş. Ceylan, durumunu anlatırken haber geliyor.
Belediyeden gelen iki görevli memur, muhtarlıkta at arabası sahibi kişilerin ismini listeliyor. Söyledikleri gerekçe arabasına el konanların zararını karşılamak ve hala arabası olanların arabalarını satın almak. İsimler tek tek yazdırılıyor ama söylenen gerekçeyi destekleyecek bir belgesi yok memurların.
Bunu sakinler de biliyor. Aralarından biri kulağıma "Kandırıyorlar. Para falan vermezler. Olan at arabalarını da yok etmek için bir tezgah olabilir" diyerek aslında bürokrasiyle aralarında kırılan güven ilişkisine işaret ediyor.
"Taşoluk'ta Romanları istemiyorlar"
Kadir Hallaç mahallenin "Tostçu Kadir abi"si. Hallaç, evlerin yıkımından sonra Taşoluk'a yerleştirilip yerleştirilmeyeceklerinin belirsizliğini koruduğunu söylüyor.
"Tapularımız varken evlerimizden çıkarmak istiyorlar. Üstelik yerleşmemizi istedikleri evler için para ödememizi istiyorlar. Paramız zaten yok. Daha da kötüsü Taşoluk'ta kimse Romanları istemiyor. Arkadaşım Serkan'ı Roman olduğu gerekçesiyle işten kovdular." (EZÖ/KÖ)